"Ben gidiyorum." dedim masadan telefonumu alırken. Saat henüz on bir buçuktu. Altay boşalmış kokteylini bıraktı ve sorgularcasına salladı kafasını. "Nereye lan?"
Gözüm istemsizce alt katta köşeye yaslanmış beni bekleyen, beklerken de şaşkın gözlerle etrafını izleyen çocuğa gitti. Altay da baktığım yere bakıp kim olduğunu görmek adına gözlerini kısmıştı. "Geçen gün barda gördüğün çocuk mu o?"
Olumsuzca kafamı salladım "Uzun hikâye, İsmail'le Mert'e göz kulak ol."
Yanından hızla geçip gitmeme şaşırırken ben çoktan merdivenlere yönelmiş ve arka cebimdeki cüzdanı kontrol etmiştim. Hiçbir şey unutmadığıma kanaat getirdiğimde önüme çıkan birkaç kişiyle vedalaştım. Sonunda Arda'nın yanına vardığımda korkutmamak adına hafifçe omzuna dokunsam da irkilmişti. "Hadi gidelim." diye mırıldandım. Beni onaylayıp dışarı çıkmıştı, arkasından onu takip ettim.
Dışarı çıkar çıkmaz bizi karşılayan ilk şey yağmurdu. İçinden çıktığımız büyük evden gelen müzik sesi sokakta, ışık demetleri gecenin karanlığında kendine yer buluyordu. Şu ana kadar çevreden şikayet gelmemesi şaşırtıcıydı.
Evin olduğu sokaktan çıktığımızda rahatlayan beynimle derin bir nefes aldım. Arda da bundan memnun olmuş gibi yüzündeki gergin ifadeyi sildi.
Bakışları bana dönerken "Nereye gidiyoruz?" demişti.
"Bana." dedim, aldığı cevap onu bir anlık afallatmıştı. Yağmur damlaları üstündeki boyayı akıtırken ben şu an yüzümdeki boyalarla nasıl göründüğümü merak ettim.
"Açsın değil mi? Çok güzel domates soslu spagetti yaparım."
"Bu özellik öğrencilik hayatında altıncı senen olmasından mı?" dedi kıkırdayarak. Yalan söyleyemezdim, bir ara sadece çeşit çeşit makarna yediğim için ustası olmuştum.
"Parmaklarını yersin." diye mırıldandım o da gülmüştü.
Boyu benden kısaydı, hatta oldukça küçük. Kolumu omuzuna atıp onu kendime yakınlaştırmak istesem de rahatsız olabileceği düşüncesinden dolayı bunu gerçekleştirememiştim.
"Tek mi yaşıyorsun?" diye sordu, merak ettiğinden miydi yoksa başka bir nedenden miydi anlamamıştım.
Daha yeni on sekiz olmasından ve biraz da davranışlarından hayata karşı savunmasız ve toy olduğu belliydi.
"Hayır aslında, ev arkadaşlarım var ama bu gece partideler sabahtan önce dönmezler."
Kafasını sallamakla yetindi. Bir süre sessiz geçerken bayağı da bir yol yürümüştük ve yağmur iyice azalmıştı. Şimdi etrafta bu yağmurun geride bıraktığı dinginlik ve sessizlik vardı.
Cebimden çıkardığım sigara paketinden bir dal alıp Arda'nın çakmağıyla yaktım. Çakmak sesiyle bana dönmüş ve onun çakmağını kullandığımı görünce gülümsemişti.
Sigaramdan bir nefes çektim ve ciğerlerimden çıkmasına izin verdim "Biraz daha yolumuz var, yürümek ister misin otobüse mi binelim?"
"Yürüyelim." dedi "Hava güzel."
Onu onayladım. Yağmuru sevdiğini yüzündeki gülümsemeden zaten anlayabiliyordum. Yerdeki su birikintilerini asla es geçmiyor ve elini süsleme için konulmuş çalılardan kaldırmıyordu. Gözümde ne kadar tatlı olduğunu ona anlatamayacağım için sigaramdan bir nefes daha çektim.
"Üniversite okuyorum dediğinde aynı üniversitede olduğumuzu düşünmemiştim." diye mırıldandı, ben de şaşırmıştım. "Ne okuyorsun?"
Okuduğum bölümle de dersleriyle de pek alakam olduğu söylenemezdi, zaten mezun olamamadan çok çok belliydi. Puanım tutuyor diye yazmıştım. "Kimya." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
otobüs durağında,arfer
FanfictionToyken kavgam aşıktı, herkes gibi. Şimdi kendimle dövüşüyorum. © "𝐤𝐚𝐝𝐢𝐨𝐠𝐥𝐮 𝐱 𝐠𝐮𝐥𝐞𝐫" 11.07, 𝑙𝑎𝑡𝑒 𝑛𝑖𝑔ℎ𝑡 𝑏𝑢𝑠 𝑠𝑡𝑎𝑡𝑖𝑜𝑛 𝑎𝑢