4. Bölüm: Roller ve Maskeler

9 3 19
                                    

Axel Morgan

Cinayet işlenmesinin üstünden bir gece geçmişti.

Gece yarısında opera müdürü Bay Montaine insanları daha fazla burada tutamayacağımızı, ailelerinin yanına dönmeleri gerektiğini söylemişti. Polis ise vakayı bana devretmekte hiçbir tereddütte bulunmamıştı. Dün gece sadece Bayan Evans'ı dinleyebilmiştim. Bay Montaine sorularımdan koşar ayak kaçarken oğlu ortalarda değildi. Bundan sebepli olarak sabahın erken saatlerinde kapılarını çalmakta hiçbir sakınca göremiyordum. Yıllarca önünden geçtiğim Valerie Cecelia operası şimdi bir olay mahaliydi. Montaine ailesinin oturduğu büyük apartmanın önüne geldim ve dairenin ziline bastım. Birkaç dakika sonra Bay Montaine'nin uykulu sesini işittim. "Kimsiniz? Sabah saat beşte neden kapıma dayanıyorsunuz?" Gömleğimi sıyırıp saate baktım. Adam haklıydı.

"Günaydın Bay Montaine. Ben dedektif Morgan. Size sormam gereken sorular var. Lütfen birkaç dakikanızı alabilir miyim?" Homurtular duyuldu, ardından apartman kapısının açıldığını fark ettim.
Memnuniyetle içeri girip yarı açık kapının önünde durmuş yarı açık gözlerle beni izleyen Bay Montaine'i gördüm. Kaşları hafif çatıktı, üstünde bir bornoz vardı. Kafasında ise bütün gün saçlarının nasıl da bukle bukle durduğunun cevabını verebilecek bigudiler...

Anladığım kadarıyla içeri girme şerefini elde edemeyecektim. Cebimden ses kayıt cihazını çalıştırdım  ve konuşmaya başladım.

                                                                                        ...

Konuşmamız yarım saat sürmüş, ve oğluyla görüşmek istediğimde  daha münasip bir saatte gelmem istenip kapı yüzüme kapanmıştı. Bütün konuşma boyunca sadece dikkatimi çeken iki şey olmuştu. Birincisi gösteri başlamadan önce salondan hiç çıkmadığını söylemişti. İkincisiyse Ethel Evans'tan bahsetmişti. "Zavallı kız durmadan onun hayatında oluyor bu kabuslar. Hem daha yeni toparlanmıştı. İki yıl önce buraya geldiğinde ne haldeydi... ah yazık." demişti onun için. İki yıl önce neler yaşandığını sorduğumda bunu kendisiyle konuşmam gerektiğini ve artık gitmesi gerektiğini söylemişti. Bomboş, soğuk sokağın taş kaldırımında yürüyordum. Yalnızlığın da içinde bir kaos barındırdığını fark ettim bir kez daha. Sesler susmazdı kafamda hiçbir zaman. Onları susturmak için insanlarla konuşurdum. Hem konuşmaları daha manasız olur, düşündürmezdi de... Aklımda Bay Montaine'nin söyledikleriyle ilgili teoriler kurmaya başladım. Hepsi birbirinden daha anlamsızdı. Çıkmaz sokağa girir gibiydim,  duvarların arasında mücadele ediyordum kafamda, ama bedenim durgun, insanlara boş bakan gözlerim sessizdi.

Hava aydınlanırken adımlarımı opera binasının olduğu yöne çevirdim. Bütün gece otopsi raporundan bir haber almayı beklemiştim. Ama uzun süreceği yüzünden sabretmem gerekiyordu. Elimi cebime attım ve avucumun içine kağıdın pürüzlü yüzeyi geldi. Tekrardan elime alıp baktım, gece binlerce kez baktığım gibi... Bu bir tesadüf değildi, asla olamazdı. Opera da bir sarhoş gelip öylesine etrafına ateş etmezdi. Bu çok anlamlıydı sadece bazı gerçekler vardı gün yüzüne çıkmayı bekleyen. Sadece birkaç sahne ışığı vardı perdenin ardındakine ulaşmamızı sağlayacak. Gözlerim kördü şuanlık, şuanlık gerçekler maske altında bekliyorlardı.

Ethel Evans

Saat yediye geliyordu. Ellerimdeki kan lekelerini silsem de ruhumdakiler gitmiyordu. Fotoğraflara bakıyordum. Abim gibi bana tüm sevgisini veren adamın şuan yanımda olmayışına inanmaya çalışıyordum. Kim yanımdaydı ki zaten, annem mi babam mı Nathan mı? Gözyaşlarımdan başka kim vardı ağlayışlarımı dinleyebilecek? Gözlerim boş duvarı süzerken dopdolu mutlu kahkahalarımızla şenlenen anılarımız geçiyordu aklımdan. Bir gözyaşı daha aktı elbisemin kana bulanmış önlüğüne. Uyumaya karar verip her gözlerimi yumduğumda gözümün önüne gelen dudaklarından kan sızan, gözleri tavana bakan ve umutsuzca hıçkıran saatlerimi yanında mutlu geçirdiğim adamın görüntüsü giriyordu zihnime. İnsanın içi ağlar mıydı? Ağlardı.

Sessizlik evi kaplarken kapının çalındığını duydum. Yavaşça ayağa kalkıp kapıya yürüdüm. Delikten bakınca gri gözlerle karşılaştım. Dedektifin bu saatte burada ne işi vardı? Kapıyı açtım ve gözgöze geldik. Hafifçe gülümsedi ve başıyla selam verdi. "Günaydın Bayan Evans, bana ayırabileceğiniz zamanınız var mı?"  dedi adam sakince. İçeri gelmesi için kapıyı açıp kenara çekildim. Dedektif memunniyetle başını eğdi ve sakin adımlarla evin koridorunda ilerledi. Lisa odasında uyuyordu. Geçen akşam onu çok yormuştu ama ben gözümü kapattığımda  kabuslarla açtığım için bir damla uyku uyuyamamıştım. Dedektif içerideki bir koltuğa oturup karşısına oturmamı bekledi. Sessizce, neredeyse fısıldayarak konuştum. "Dün akşam istediğiniz yanıtları verdiğimi sanıyordum." Açıkça neden geldiğini sormuştum ve o da bunun farkındaydı. "Kaybınız için üzgünüm, ancak  beni bir konuda aydınlatmalısınız... İki yıl önce tam olarak ne oldu?"

Korkunç bir sessizlik sardı etrafı. Aklımda bin tane soru varken düşünmeye çalışıyordum. Nereden biliyordu? Neden soruyordu? Yoksa Nathan'ı öldüren kişi...

Dedektif boğazını temizledi ve sordu "Eğer sorumu yanıtlarsanız eminim bir aşama kaydetmemiz olasıdır."

Gözlerimi, resmen gerçeği öğrenmek için yanıp tutuşan gri gözlere çevirdim. "Ben hep ölülerin gölgesinde yaşadım dedektif. İki yıl önce bi saldırıya uğradım. Benden önce ailem uğradı, sadece benim kadar şanslı değillerdi." Dedektifin kaşları çatıldı. Ne demek istediğimi anlıyordu. "Kimin yaptığını biliyor musunuz?" Kafamı hayır anlamında salladım. "Siyah bir maske, dedektif. Bir hırsız maskesi değil bir balo maskesi..." Dediklerim onun ilgisini çekmiş gibiydi. Yüz hatları gerilmişti.  Normal bir insanın aksine bana acımayla değil dikkatle bakıyordu. Gözlerinin bir andan evi ve benim üstümdeki elbiseyi süzdüğünün farkındaydım. Belki başka bir zaman bu beni rahatsız edebilirdi ancak şuan bunu düşünmüyordum. "Ailenizden bahseder misiniz?" dedi dedektif.

Yavaşça ayağa kalkıp odamın aralık kapısından girdim ve kapağı tozlanmış sandığın içine elimi daldırdım. Elime ciltli fotoğraf albümünü alıp dedektifin yanına geri döndüm. Albümü açıp sayfaları çevirdim. Çocukluğum vardı, masum gözlerim vardı kağıt parçalarında. Ailemin olduğu bir fotoğrafa denk geldim. En son 1 yıl önce elime almıştım bu fotoğrafı. İhtiyacım olmadıkça bakmayı tercih etmezdim geçmişteki anılara. Fotoğrafı dedektife uzattım. Eline aldı ve incelemeye  başladı. Annemin gülümseyen yüzüne baktı, sonra onun omzuna kolunu dolamış olan babama. En son ortalarında durmuş elleri önünde birleşmiş tebessüm eden küçük kıza...

"Tek başıma yaşamaya başladığım zamanlarda herkes gibi ailemle iletişimim azalmıştı. Çok sıradan bir gündü. Annem ve babam iyi insanlardı. Kimin yaptığı hiç bulunamadı. İçim rahat etmedi, etmeyecek de. Üstünden zaman geçti, ama tek düşündüğüm neden beni sağ bıraktığıydı, iki yıl önceye kadar tabi. Aynı kişiydi, biliyorum. Geri döndü, işini yarım bırakmamak için geri döndü dedektif. Ama tamamlayamadı." Tekrardan bir sessizlik oldu. "Bunu neden yaptığına dair bir tahmininiz var mı?" dedi. "Hayır." dedim tek düze bir sesle. "Ama önce ailemi benden aldı sonra kardeşim dediğim insanı, iyi bir nedeni olmalı." Yutkundum ve sessizce dedektifin düşünceli yüzüne baktım.

"Eğer yapabileceğim birşey olursa söylemenizi istiyorum, ne gerekirse yapacağımdan emin olabilirsiniz."

Dedektif kafasını onay vermek için salladı ve ayağa kalktı.

                                                                                            ...

İnsanların koşuşturduğu sokakta dedektif kaldırımda ilerliyordu. Kafasında Bayan Evans'ın sözleri dolanıyordu. Siyah bir maske, bir hırsız maskesi değil bir balo maskesi... Dedektif haklıydı.

Tesadüfler acemi katillerin işiydi ve bu hiç tesadüf bir cinayet değildi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 12, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Ölüm Kalım Meselesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin