DOLABIMDAKİ CESET

576 69 166
                                    

Bu bir aşk hikayesiydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bu bir aşk hikayesiydi.
Fakat benim aşk hikayem değildi.
Benim kanlı bıçaklı hikayemde, böyle bir duyguya yer olamazdı zaten.

Eksik miydim? Fazla mıydım? Tek bildiğim şey, tam değildim.

Herkes buraya okumaya başladığı tarihi bırakabilir mi? İyi okumalar ballar.


And There by the River I Lost My Glasses - Krobak

Herkesin dolabında bir tane ceset var. Görüşürüz,
- Nejat İşler.

Ölümü kendisine gölge yapmış olan bir kız için fazla korkaktım. Her dakika, her saniye, beni bırakmayan Azrail, nedense kendi canımı almaktan öte, aldığı diğer canları benim daha atan kalbimin üzerine itmeyi seviyordu. Göğüs kafesimi kırmıştı fakat bu beni öldürmemişti, öldürmediği sürece de, uğraşmaktan çekinmez, o kemiklerimi daha da ufak kılmak için göğsümün ortasına attığı yükleri geri almak istemiyordu. Üstüne üstün, daha fazla yük atarak acaba hangi yükte artık dayanamayıp kendi ellerimle gölgenin canımı almasına izin verecektim merak ediyordu. Beni sınıyordu. Ölüm beni seviyor muydu? Beni yanında mı istiyordu? Kendi isteğimle mi gelmemi bekliyordu?

Denemiştim. Bir çok kez o bileklerim neşterle açılmışlardı fakat nedense, ne yaptığımı biliyordum ve asla o yarayı derine açmıyordum. Kanımın boşalmasını değil, ufak kesiklerle yetinmek istiyordum. Bak acı çekiyorum, artık kırmasan mı göğüs kafesimi? dermişcesine yalvarıyordum bir nevi. Ama o biliyordu. Bunu kalbimde fazla acı çektiğim için yaptığımı, bileğim acırsa, göğüsümdeki ağrıyı belki daha az hissederim diye yaptığımı biliyordu.

Ölmek istemediğimi, biliyordu.
Belki de o yüzden peşimi bırakmıyordu.

Bir çok cesetle karşılaşmış olan bu gözlerim artık ağlarken kanıyorlardı.
Ellerim titriyor, ayaklarım ise buz tutuyorlardı.
Burnum kanın metalik kokusunu duyduğu an midemle anlaşma yapıyor, beni kusturuyordu.
Göğsüm yanıyor ve tırnaklarımla kalbimi delmem için adeta yalvarıyordu.
Saçlarım düğümleniyor ve saatlerce yıkamama rağmen ölümün kokusundan arınmıyordu.
Boğazım yırtılıyor ve ses tellerimi birbirlerine karıştırıp çığlık atmama bile izin vermiyordu.

Metro istasyonların içinde uyumaya, çöpten bulduğum sandviçlerle karnımı doyurmaya, önüme atılan üç beş pound ile sabah kahve alıp dışarı çıktığım an insanların beni itmesiyle yere çarpıldığını görmeye alışabilirdim.

Fakat her ay herhangi bir dolap açtığımda, önüme bir ceset düşmesine alışamamıştım.
Nerede olursam olayım, her dolap açtığımda, göğsümün üzerine bir ölünün ağırlığını taşımaya alışamamıştım.
Her ay, mahvolmuş bir bedenin ruhumu ezmesine alışamamıştım.

Elimi tutmuşlardı, beni o sokaklarda iğrenç kokan fakat gece soğuktan ölmememin tek sebebi olan kirli battaniyenin altından çıkarıp elime iş vermişlerdi, kafamın üzerine çatı koymuşlardı. Bana değer vermişlerdi. Bunu abim gibi gördüğüm Mahzar, ve kardeşim gibi gördüğüm Açelya yapmıştı. Bu iki yabancı, bana aile olmuştu.

DOLABIMDAKİ CESETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin