0.6

8 3 7
                                    

Mor ve Ötesi - Oyunbozan

🌞🌎

Yazdıktan saniyeler sonra pişman olduğum mesaja bakarken artık silmek için çok geç olduğunu fark ettim çünkü çoktan görüldü olmuştu. Rahatsız falan olmuyordum, sadece belirsizliklerden kurtulmak istiyordum ve o an tek yol oymuş gibi gelmişti. Fakat hemen pişman olduğumda aslında onu ne kadar merak ettiğimi fark ettim. Hatamı bir nebze de olsa telafi edebilmek için parmaklarım klavyede gezindi.

Güneş: Atlas, gerçekten özür dilerim. Öyle demek istemedim. (İletilemedi.)

Güneş: engellemiş olamazsın. (İletilemedi.)

Güneş: oooff (İletilemedi.)

Güneş: insan yaşattığını yaşamadan ölmez diye boşuna dememişler. (İletilemedi.)

Güneş: ben de Güneş'sem seni bulacağım. (İletilemedi.)

Somurtarak kafamı telefondan kaldırıp etrafa baktım. Herkes çantasını koltuklara yerleştirmiş, oturdukları yerden telefonlarıyla ilgileniyorlardı.

"Hadi girelim parka." dedi Göksu heyecanla. Teker teker ayaklanırlarken ben boş bakışlarla etrafıma bakıyordum. Şu an olmak istediğim yer burası değildi. Dünkü kafeye dönüp onu bulmak istiyordum.

"Hadi kalk Güneş. 404'le yapıştın mı koltuğa?" dedi Miray kolumdan asılırken.

"Ben çok yoruldum, otele dönüp siz gelene kadar dinlensem? Hem midem de bulanmaya başladı biraz, sıcaktan herhalde." dedim ardı arkası kesilmeyen yalanlarımla.

"Bari on beş, yirmi dakika gel. Birlikte biraz eğlenelim, n'olur?" dedi Miray yalvarırcasına. Dün denizde de onlara katılmamıştım, bu sefer de reddedersem kırılacaktı.

"Sadece yirmi dakika?" dediğimde gülümseyerek kafasıyla onayladı.

Hep birlikte parka girip küçük büyük çocukların arasına karıştık. Hayatımda geçirdiğim en eğlenceli zaman dilimlerinden biriydi. Mertcan'ın Beste'yi deniz simidinin üzerine oturtup döndürerek kaydıraktan aşağı gönderdiğinde hepimiz gülme krizine girmiştik. Bir yandan eğlenip onlara katılmaya çalışırken bir yandan aklım Atlas'taydı. Kendimi o kadar suçlu hiddediyordum ki... Sevdiğim insanlara hiç sahip çıkabilen biri olmamıştım bu hayatta. Her zaman öfkem ve ani çıkışlarım yüzünden kalplerini kırmış hatta istemeden de olza bazılarının hayatımdan çıkmasına sebep olmuştum. Sevdiklerime sahip çıkamadığım gibi insanların beni sevmesine de izin vermiyordum artık. Sanırım korkuyordum. Etrafımdaki insanları sevmekten, çok bağlanmaktan korkuyordum. Çünkü hayatımdaki kimse kalıcı değil gibi düşünüyordum. Hayatıma giren ya da girmeye çalışan herkese karşı da zaten bir gün gidecek kafasıyla yaklaşıp kendimi geri çekiyordum.

Bu belki de bir savunma mekanizmasıydı. Bu zamana kadar hiç kimseyi bu kadar umursamamıştım çünkü gerek arkadaşta gerekse aşkta kimsenin yaklaşımı gerçek bir sevgi gibi gelmemişti. Zaten kendimden çok sevdiğim ve istemeden de olsa bağlandığım beş arkadaşım vardı. Onları kaybetmekten yeteri kadar korkarken yanıma yaklaşan ve arkadaş olmak isteyen insanları da elimin tersiyle itmiştim. Ama şimdi böyle değildi. Umursuyordum, üzülüyordum. Çünkü bir an da olsa sevgisinin gerçek olabileceğine inanmıştım. Ama zihin... Çok derin bir kuyuydu. Uzun zamandır kendini sineye çeken savunma mekanizması devreye girmiş ve yine hayatıma girmek isteyen birini kırarak göndermişti.

Ne yapacağımı bilmiyordum, tek bildiğim şey onu bulup bir şekilde özür dilemem gerektiğiydi.

"Ben gidiyorum artık, çok başım ağrımaya başladı." dedim sızlanarak. Bu sefer yalan değildi, migrenim ben geliyorum sinyalleri vermeye başlamıştı.

GÜNEŞ İZİ | texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin