Coraline ölmek istiyor

7 6 0
                                    

***peki ya kendisi, o da eskiyor muydu, bir hatırası ya da içinde yaşattığı var mıydı çekip giden? Varlığını bir türlü bu dünyaya sığdıramamıştı ki içine eğilip baksın

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

***peki ya kendisi, o da eskiyor muydu, bir hatırası ya da içinde yaşattığı var mıydı çekip giden? Varlığını bir türlü bu dünyaya sığdıramamıştı ki içine eğilip baksın.

Odadaki hafif müzik sesi karanlık odayla birleşince ortama mayhoş bir hava katmış,göz kapaklarımı çökertmişti bile. Tekli koltuğumda iki büklüm bir şekilde oturmuş kendime gelmeye çalışıyordum.

Düşünmem lazımdı, birçok şeyi en çok da jeonggukla 2 saat önce olan kavgamızı. Sanırım batırmıştık. Kavgayı hatırladıkça kendime kızmaktan başka bir şey yapmıyordum. İkimiz de o kadar sinirliydik ki, odada ne var ne yok duvarlara fırlatıp birbirimize hakaretler yağdırıyorduk. Kaç saat devam ettiğini bilmediğim kavga jeongguk'un kapıyı sertçe çarpıp dışarıya çıkmasıyla son bulmuştu.

O gittikten sonra yere çöktüm olanların yeni kafama dank etmesi ile. Yerlerin kırık cam parçaları içinde olması umrumda bile değildi o an. Sadece dayanacak ve canım çıkana kadar ağlıyıcak bir yer aradım kendime. Yere çömelmemle haykırarak ağlamam bir oldu zaten, aklımı kaybetmiş gibi kendime vurup küfürler ediyordum. Bunun beni sakinlestirmediğini görünce de yerdeki cam kırıklarından bir tanesini alıp kollarımı kesmem bir oldu zaten. Başa mı dönmüştük yine? Toparlamaya çalıştıkça yumak gibi birbirine karışıyordu her şey.

İlk kesiği attım, sonra diğeri daha sonra diğeri. Vücudumdaki acı ruhumdakini bastırır sandım biraz da olsa. Olmadı, bunu yapmaya devam ettikçe berbatlaştu her şey. İzler bırakmaya başladım laviniaların üstüne. Geçmişten kalan kesik izlerimin üstüne yenilerinin eklendiğini görünce durdum, durdum ve baktım. Ona verdiğim sözü tutamadığımı hatırlayınca kızdım kendime, kızdıkça dövdüm kendimi. Uykuya daldığımda ise çoktan kanım halının beyaz rengini esiri altına almıştı.

5 sene öncesi.

Hava fırtınalı.
Dışarda göz gözü görmüyor, şiddetli yağmur yer yüzüne öyle çarpıyor ki, tokat gibi sersemletiyor. Annem geliyor aklıma, sonra ağladığı düşüncesi kapılıyor zihnime.

Annemsiz 2. Haftam, ne odamdan dışarı çıktım ne de 2 lokma bir şey yedim. Beynim sadece hala annemin öldüğünü kabullenemiyor bir yerlerden çıkıcak diyordu, çıkmıyıcağını bildiğim halde bekledim, beklerdim ömrümün sonuna kadar. Annem hep tanrı sabırlı ve isyan etmeyen insanların yanındadır, onları duyar derdi. Bende annemin sözünü dinler isyan etmez ve sabırla beklerdim. Her ne kadar buna dayanmaya çalışsam dahi bir yerlerden gidikler açılıyor beynimi tırmalıyordu. Aklımı kaçıralı 2 hafta oluyordu. Daha dün gibi olan olaylar karşısında boş duvarı izlemekten başka bir şey yapmıyordum. Cennetten kovulmuştum ben. Kan ve ölümden başka bir şey bekleyemezdi artık beni.

Her sıkıntılı olduğum zaman yaptığım gibi gri ton ağırlıklı odamda ayaklanıp masamın üzerinden defter ve kalemimi alıp bir şeyler karalamaya başladım. Bir mezarlık çizdim başta daha sonra toprağın üstünde yatan bir çocuk. Çocuğun acısını anlatmak istedim kağıda, elindeki lavinialar taze ve güzeldi çevrenin aksine. Gökten gelen şiddetli yağmur etrafındaki tüm her şeyi yıkıp dökmüştü. Daha sonra mezarın hemen yanı başında çocuğuna sarılan bir ruh çizdim. Resime gri ve siyah tonlu gölgeleri de yapıp kalem ve kağıdı masanın üstünde bıraktım.

Ve penceremin kenarına yanaşıp neredeyse 2 haftadır tek konuştuğum kişi olan anneme döndüm. Kafamı gökyüzüne çevirdim ve kurumasına zamanı dahi olmadan bir yenilerini eklediğim yanağıma bir inci daha bıraktım. Zar zor açabildim ağzımı anneme içimi döküp özlemimi gidermek için.

Anne, duyuyor musun beni? Ağlamıyorsun değil mi anne, sen üzülünce gökyüzü hep bu rengini alıyor. Lütfen sil gözyaşlarını anne. Umarım ağrıtmıyorumdur başını eğer öyle olursa söyle bana daha az konuşurum. Ama özür dilerim annecim sen gittiğinden beri tek yapabildiğim şey bu. Meleğe dönüşeli tam olarak 2 hafta oluyor anne ama neden içimde ki acı hala aynı ve gecmiyor. Nefes alamıyorum anne, çoğu zaman yaşadığıma bile katlanamıyor kendime zarar veriyorum.

Biliyorum anne eğer burda olsaydın bana kızardın kendime zarar vermemi istemezdin, ama yemin ederim canımın acısını bir tek bu şekilde dindirebiliyorum. O kadar yalnızım ki jeongguk ile bile görüşemiyorum. Babam onunla konuşmamı yasakladı. Odamdan dışarı çıkmıyorum artık çoğu zaman uyuyor, uyanık olduğum zamanlarda ise resim çizip, günlüğüme yazıyorum seni ne kadar özlediğimi.

Babam sen gittikten sonra hic üzülmedi biliyor musun?
2 gün sonra eve bir başkasını getirdi, ona sarılıp onu öpüyor artık, beni bile merak etmiyor yani anluyıcağın şuan ölsem senin dışında kimse fark etmez bile. Tanrıya dua ediyorum, tanrım lütfen bana onunla sohbet edebiliceğim birini gönder, lütfen tanrım yalnızlığımdan kurtar beni.

Anneciğim sen gittiğinden beri resim yeteneğimi o kadar geliştirdim ki görsen kesin mutlu olurdun. Hmm sanırım baska bir sey yok, ben yine gelirim tamam mı sen sakın yalnız hissetme kendini.

Genç çocuk annesiyle konuşmasını bitirdikten sonra sildi gözyaşlarını ve sersem adımlarla indi yatağından.
Odasının köşesindeki kasetten annesiyle en çok dinlediği şarkıyı açtı, bal. Annesi onu balım diye severdi hep. Küçük çocuk ne zaman annesine özlem duysa bu şarkıyı açar ve köşesine çekilip resim çizerdi.

Kalbi büyük bir ızdırap içindeydi, kendini kaybolmuş ve evsiz kalmış biri gibi hissediyordu. Sarkıyı kasete taktıktan sonra banyosuna doğru çekingen adımlarıyla ulaştı. Adımları dahi yük geliyordu zayıf bedenine. Ve bunu bir döngü olarak tekarladığı jiletini eline alıp küvetin içine oturdu.
Titreyen elleri kendine zarar verirken odadan gelen yüksek sesli müziğin eşliğinde daha da duygusallaşmış hıçkırarak ağlamaya başlamıştı, ta ki küçük bedeni bu acılara yenik düşüp uykuya dalan dek.

Bir gününü daha nefes alarak geçirdi çocuk, yaşamayı istemediği kesindi fakat canını alamıyıcak kadar korkuyordu. Ölümden, öldükten sonra yaşayacaklarından. Acısı sonlanır mıydı orası bilinmez, fakat bu dünyanın bildiği bir şey varsa o da zamanın kimseye acımadığı, iyileşir dediğin iyileşiceğini sandığın yaraların eskisinden derin kesiklere dönüştüğü.
Daha sonra ölemeyecek kadar yorulduğu insanın.
...

Çıngıraksız, deve kervanı nasıl,
İpekli mallarını kimseye göstermeden,
Sonu gelmez kumlara uzanırsa muttasıl,
Ömrüm böyle esrarlı geçecek ses vermeden,
Ve böylece bu ömür, bu ömür her dakika,
Bir buz parçası gibi kendinden eriyecek.
Semada yıldızlardan, yerde kurtlardan başka,
Yaşayıp öldüğümü kimseler bilmeyecek!









ÖLÜLER EVİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin