Bir damla kan

3 1 0
                                    

** Yaralıyım her bir yerimdenDaha ne kadar sağ kalırım bilinmezKanıyor taze de değil lakin durmuyor derin Aşkın tedavi edilmezKırılmışım birçok yerimdenSargılarım dikenli tellerdenBatıyor hafif, bir de paslıdır belliRuhuma iz bırakmaya yeminli

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

** Yaralıyım her bir yerimden
Daha ne kadar sağ kalırım bilinmez
Kanıyor taze de değil lakin durmuyor derin
Aşkın tedavi edilmez
Kırılmışım birçok yerimden
Sargılarım dikenli tellerden
Batıyor hafif, bir de paslıdır belli
Ruhuma iz bırakmaya yeminli

Her seferinde korkarak başlıyorum günlere. Ya bugün kaybedersem, ya bugün tamamen hayatımın bir anlamı kalmazsa; kaybetmeye hazır mıyım?

Bu bir soru değildi elbet. Korkuyorum evet korkuyorum bütünüyle korkak bir adamım ben. Şelaleden değil, geriye adım atmaktan korkuyorum. Uçurumun ucundayım, bir adım atsam ruhum edebi sonsuzluğa bahşedilecek.
Düşmek istiyorum: şelalenin soğuk sularında arıtmak istiyorum günahlardan görünmeyen bedenimi.
Hırçın dalgalar üzerime kefen misali yapışırken, korku yerine özgürlüğü tatmak istiyorum ben. Çekildikçe dibe gittikçe, kurtulmaya çalışmak yerine izin veriyorum, izin veriyorum tuzlu sulara arada kalmışlığımı sonlandırmaları için.

Ama yapamıyorum. Geçmişin kanlı halatları kollarımı kanatırcasına çekiyor beni. Sürünürken izliyorum: önümdeki cenneti, serin suların yüzüme vurdugu, o hafif rüzgarı hissediyorum yara bere içinde olan bedenimde. Tırnaklarımı geçiyorum hunharca zemine, gitmek istemiyorum çünkü savaşımı göstermek istiyorum. Kaderin iğrenç tarafına katlanmadığımı, katlanmak zorunda olmadığımı kanıtlamak istiyorum ruhlara.

Sonra ne oldu diye sorar olursanız hüsran...
Başaramıyorum cennete ulaşmayı, birçok kez düşündüm bunu. Acaba cenneti mi hak etmiyorum, melekler almıyor mu beni çiçek kokan bahçelerini kirletirim diye.

O kadar iğrenç biri miydim ben?

Gökyüzü sanki ikiye bölünücekmiş gibi bir şimşek çakıyor. O bölüyor düşündüğüm şeyleri, yağmurlu ve fırtınalı hava bile engellemiyor dışarıda oturmamı. Sanki mola saati bitince tekrardan küf kokan hücresine geri dönücek bir mahkum gibi kullanıyorum her saniyeyi israf etmeden.

Mutluluk isviçre de değilmiş, pek bir farkımın olduğunu söyleyemem eski hayatımdan. Mutluluk: asıl geçmişinle savaşıp onu yenebildiğinde balkonunda viskini yudumlarken batan güneşi izlemekmiş. Hoşlanmadığınız hiçbir şeyden kaçarak kurtulamazsınız. Elbet karşınıza tekrardan çıkıcaktır ileride.

Ve ben mutluluğun beni yıllar önce bir daha geri dönmemek üzere terk ettiğinin bilincindeydim.

6 ay sonra

Elimde sigaram karşımda ki yıkılmaya yüz tutmuş eve bakıyordum. Doğduğum, büyüdüğüm yerlere ayak basmak epey garip hissettiriyordu bütününde. Sokaklarda ayrı bir yaşanmışlık vardı sanki, ağaçlar farklı bakıyordu, geçmişimi dinliyordum sanki duvarlardan acımasızca.

Atmosferin verdiği rahatsızlık sardı dört bir yanımı daha fazla vakit kaybetmek istemediğim için üzerime geçirdiğim kahverengi kabanımı sıktım ve elimde duran izmariti yere atıp harabe evin kapısını açarak içeriye adımladım. Attığım her adımda zihnime başka bir ağrı saplandı; hiç olmadığı türden bir ağrı. Sonunda elimdeki küçük buruşmuş kağıtta yazan yere geldiğimde derin bir nefes alarak çaldım kapıyı.

ÖLÜLER EVİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin