Belki o gün hiç hissetmediğim kadar boşlukta hissettim kendimi. Ne yaşadığım, kim olduğum, nereden geldiğim... benimle ilgili önemsiz sorulardı. Bir el gelip size avucunu açıyor güvenirseniz ya iyi şeyler olur ya da sizin avucunuzda ne var ne yok alır. Yapayalnız kalırsınız. Ne gerek var o zaman risk almaya? Hayatımın döngüsünden kurtulamaya çalışmak yalnızca ruhumu değil bedenimi de yordu. Yardım edin diye bağırmak istedim ama sesim çıkmıyordu artık.Yoruldum tanrım.
Lütfen yardım etsin birileri,
Birisi...
...
Kafesimi yırtacak derecede duyduğum acıyla uyandım yine. Nefesimi tuttum eğer alırsam kalbim yırtılacaktı sanki. Geldiğim günden beri kötü rüyalar görüyordum. Sıkılmıştım artık bundan. Ne kadar öyle bekledim bilmiyorum geçicek gibi durmuyordu.
Boyumun yetiştiği küçük pencereye doğru göz attım. Odama sunduğu manzarayı seydettim, kaldırıp başımı dışarı uzattım. Soğuk hava ile tanışan ciğerlerimi iflas etmemesi için zorlukla doldurdum içime. Hırıltılıydı nefesim. Başım dönüyordu aynı zamanda. Yaklaşık beş dakika kadar o pozisyonda nefeslendikten sonra odamdan içeri attım kendimi.
Sabahları odamdan dışarı adımımı atmıyordum. Ayın doğmasını bekliyordum tüm gün. Şimdi yine beklediğim o an gelmişti. Yürüyerek çıktığım odamdan koşarak çıkışa ilerledim. Kimsenin yüzünü görmek istemiyordum. Göz yaşlarımı gizlememeyi seçtim bu sefer. Yüzümü kolumla kapatıp arka merdivenlerden göze görünmeden hızlıca çıktım. Teras kapısı yarı aralıktı demir kapıyı açıp kimse gelmesin diye geri kapatıp kilidini çevirdim.
İşte benim aradığım huzur buydu. Sessizlik... boş bir yerde boş bir zamanda herşeyin saçmalamaya başladığı absürt olayların peşin sıra geldiği hayatımda sonunda nefes alabiliyordum. Derin bir nefes aldım ve tekrar tekrar. Duvarın arka tarafında kalan köşeden dönüp alçak güvenlik duvarına yaslandım. Nadir yerleşimin olduğu bir orman manzarası vardı. Neden burada yaşarsın ki? kimse yoktu ve geceleri ormandan sesler geliyordu. Huzuru arayacağınız son nokta burası olurdu. İğne yapraklı ağaçların sardığı geniş ormanı seyrettim uzun uzun. Tek olmak eskisi kadar zorlamıyordu beni nasılsa yalnız da yaşarım sonsuza kadar çünkü alışığım ortada bırakılmaya.
Kirpiklerime çarpan rüzgar saçlarıma karıştı umursamadım. Göz kapaklarımı indirdim rüzgara karşılık. Serin hava hassas kulaklarımı titretsede sorun değildi. Buranın havası ilaç gibiydi ve bundan sonra hergün farkedilmeden gelmeliyim diye düşündüm hayallerimde.
"Süt çocuğunun da dertleri var demek."
Yanımda beliren ses ile gözlerimi açtım yavaşça. Kim beni takip etmeye kalktı diye merak edip sesin sahibine döndüm.
Karşımda daha öncesinde hiç görmediğim, gerçek olduğuna gram inanmayacağım kadar çekici yüzü, siyahın en koyu tonunda yana yatırılmış saçları, saçlarının arasında geriye yatırdığı siyah kedi kulakları burada benden başka bir melez olduğunu kanıtlıyordu. Şaşkınlıktan öcü görmüş gibiydim. O da benim gibiydi ama sakin duruyordu kesinlikle çok farklıydık. Kolunu uzatsa bir kuşu yakalayacak kadar olan boyuyla bana başını geri yaslamış alttan bakışını bozmuyırdu. Kimdi bu şimdi? Bu binanın sahibi mi? Yoksa bir kaçak olarak burada saklanıyor olabilir mi? İzlediğim aksiyon filmlerinde hep bu böyleydi. Biri yalnız olduğunu düşünüp rahat takılırken arkasından bir seri katil gelir ve çıt çıkarmadan işini halleder. Benimde mi sonum böyle olacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mutual Destiny ~Seongjoong°
FanfictionHongjoong, sahibi kendini terkettiğinde hiç bilmediği yalnızlığın en acı veren yüzüyle tanışmıştı. Bırakıldığı kedi barınağında yıllarını geçirmiş siyah kürklü bir kedi-insanla karşılaşıncaya kadar bu kadere mahkum olduğunu sanıyordu güzel beyaz kür...