0.7

30 4 0
                                    

Minho, yavaş yavaş içinde tuttuğu o nefretin etkisini kaybediyordu.|

"Bay Han."

"Efendim?"

"Polisler cevap verdiler dosyalara..."

"Hmm?"

"Şuanlık düşünmeye almışlar. Birkaç kanıt daha istiyorlar."

"Tamam ayarlayın ve bulun."

"Ve Bay Lee sizle bir yere gitmek istiyormuş. Yarın sabah 05.30'da kapının önünde olmanızı söylüyor."

"Ah tamam teşekkürler. Çıkabilirsin."

"İzninizle."

Jisung, Minho'nun isteği için şaşırmıştı. O kadar erken bir saatte nereye götüreceğini merak ediyordu. Ayrıca nasıl giyinmesi gerektiğini bilmiyordu. Çok mu resmi giyinmeliydi? Ya da normal mi? Bir yürüyüş olarak düşünüp normal giyinmeye karar verdi.

---

Minho, sokaklarda geziyordu. Yine de polis çıkacak diye dikkat ediyordu. Çünkü her an tutuklanma ihtimali vardı. Fakat Minho, arkasından onu takip eden birisini fark etmemişti. Bu korumasız gezen Minho için bir tuzaktı. Ve tuzak olduğunu Minho, bayılana kadar alkol koklayınca anladı.

---

Jisung'un kalbinde bir rahatsızlık vardı. Sanki bugün birşey olmuş, sevdiği her hangi birinin canı yanmış gibi hissediyordu. Kumarhanesi hakkında konuşmak için Minho'nun odasına girdi. Minho yoktu. Kapısının orada duran korumaya Minho'yu sordu.

"Bay Lee nerde?"

"O tek başına hava almak için çıktığını akşama doğru geleceğini söyledi. Yarım saat filan oldu çıkalı. Pek uzaklaştığını sanmıyorum. Ulaşmamı ister misiniz?"

" 'Off Lee Know, tam sen ile işim varken niye yürüyüşe çıkarsın ki?' Tamam boşver. Ben ayarlıcağım."

Masasına doğru geri dönerken Minho'nun telefonunu çaldırdı. İlk denemesinde açmadı ve bu oldukça garibine gitti Jisung'un. İkinci deneme...üçüncü...beşinci...onuncu...on üçüncü... Minho, asla aksatmazdı Jisung'un telefonlarını. Jisung tekrar aradığında, telefonu şuan elinde tutan kişi artık dayanamadı. Ve açtı.

"Alo?"

Jisung duyduğu kız sesiyle durdu. Minho'nun başka bir kızla olabileceğini düşündü ve bu düşünceden bile korktu o an.

"Ben seni görüntülü aramak istiyorum. İsmin ne? Lee Know hiç isminle kaydetmemiş seni..."

"Sadece ara."

Jisung, kızın o alaycı konuşmadına çok sinir olmuştu. Sesi çok tanıdık geliyordu onun için. Ama görmeden tanıyabileceğini sanmıyordu. Jisung, Minho'nun telefonundan gelen görüntülü aramayı kabul etti. Ekranda ise...Minho'nun yarı soyulmuş hem bağlı hemde uyuyan bedenini gördü. Jisung, o an kaskatı kesildi.

"Sen kimsin?"

"Hadi ama tahmin et. Ah yüzünü görünce seni hatırladım Jisung-ah."

Jisung, kendine "Jisung-ah" diyen seslenişin gevşek sesinden kim olduğu hatılamıştı.

"Senin onla derdin yok Micha. Benimle derdin var. Onu bırak."

"Hadi ama~ Lee Know Hyung ile eğlenmek güzel olucak. Sende katılsana."

"Micha, Bırak onu!"

"Noldu? Kan, vahşet seven Jisung nerde? O Lee Know Hyung için olmuyor mu?"

"Micha, ona ben bile dokunamıyorken eğer dokunursan seni sikerim."

"Hmm...Ben Lee Know Hyung'un seme olmasını tercih ederim. Zaten ona ben değil... Hatta sende değil. O sana dokunacak."

"Micha o ilaçlardan sakın verme! Beni oraya getirttirme."

"Gelsene Jisung-ah. N'olur?"

Kamerada Minho'nun mırıldanarak uyandığını fark etti Jisung. Gözünü zor açıyordu. En son etrafı görebildiğinde gözlerinin pörtlediğini görebildi. Telefonu kapatmıyordu çünkü şuan Minho'nun konumunu bulmaya çalışıyordu. Minki işaret dili ile;

"Bulduk."

Dedi. İşaret dilini böyle günlerde kullanırız diye ezberlemişti Minki ile. Arabaya atlayıp telefonu hâlâ kapatmadan Minho'nun konumuna gitmeye başladı. O sırada Micha dokunmasın diyede kameraya bakıyordu Jisung. Ve kulaklarını dolduran tek şey Minho'nun siniriydi.

"SEN KİMSİN?"

"Ama bağırma Hyung. Yoksa Jisung'un bile dokunamadığı o bedene acı çektireceğim."

"Jisung?"

"Ah hadi ama. Seni onun için kaçırdım. Bakalım Uken n'apıcak?"

"Bak ablam mısın? Küçüğüm müsün? Bilmem ama. AÇ LAN ŞU KİLİTLERİ!"

"Tch Tch Tch... Jisung-ah bunları duyuyor. Senin için endişelenmesin."

Micha kameranın önüne doğru eğildi. Gülümseyip elini salladı.

"Jisung-ah, gelmek ister misin? Koca oğlanın uslu durmuyor."

"Gelince sikiceğim seni Micha!"

Minho, kulağına gelen Jisung'un sesi ile yutkundu. Telefona baktı. Telefon onundu.

"Jisung..."

Minho derin nefes alıp devam etti.

"Sakın gelme!"

Micha, Minho'ya yaklaştı ve kollarını arkadan boynundan aşağı doğru sarkıttı.

"Cesurmuş birde Hyungumuz. Hyung adın ne?"

Jisung'un yavaştan gözü doluyordu. Sinirle arabanın içinde bağırdı.

"Sakın söyleme Lee!"

Minho, Jisung'un lafını duyunca küçüğünü dinledi. Ve her kaçırıldığında yaptığı o planını yaptı. Delice hiçbirşey yokken gülmek.
Minho gülmeye başladı. Kahkahaları odayı iyice dolduruyordu. Jisung ne yapmaya çalıştığını anladığında gülümsedi. Micha ise anlamamış gözlerle Minho'ya bakıyordu.
Jisung, konuma geldiğinde ani şekilde telefonu kapattı. Ve kapıyı elindeki silahın namlusu ile kilidi kırarak içeri girdi.

"Selam Micha! Ben geldim."

Micha tuzağa düştüğünü anladığında Jisung'un ağzından şu sözler döküldü.

"Bam...Bam..."

Eheheheğ biraz olay. Çok mu sıkıştırdım. Cringe mi oldu? Bu arada isimleri normal isim koyuyorum yani bir ünlü değil. Diğer bölüm sakin geçicek inanıyorum. Yalnız fic yazma perilerim gelmişken bugünün 2. Bölümünü yazıyorum ama siz büyük ihtimal farklı günler içinde okuyacaksınız.

Trust My Fire || MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin