Bir yıl sonra
Göksel her zamanki yerinde, ringteydi. Rakibi ise yerde, kanlar içinde mağlup şekilde yatıyordu. Birisi onu bu hâlde görse muhtemelen dayak yiyenin sadece kendisi olduğunu düşünürdü fakat, en nihayetinde kazanan olarak eli kaldırılan oydu. Az kalsın mağlup olacağı oğlana son kez baktıktan sonra, adını bağıranlara gözlerini bile değirmeden ringten inmişti.
Yürürken topallamadan edemedi çünkü harbiden sağlam dayak yediği doğruydu. Neyse ki bugün de kazanmış, eve yaralarıyla dönecek olsa bile ringten zaferle inmişti. Bu ilk kez olan bir şey değildi, dayak yemeye alışmış bünyesiyle önce hastaneye uğradı, ardından pansumanları yüzünden kendisine dik dik bakan gözlerin altında evine vardı.
Aslında yapacağı hiçbir şey olmadığından, evine giderken epey acelesiz davranmıştı.
Bir de Yezda'nın gidişinden sonra anlayamadığı şekilde fazla içerlediğinden, yatak odasına ve mutfağına her girişinde onu hatırlayıp durması nedeniyle evine girerken zorlanıyordu.
Üzerinden koskoca bir yıl geçmiş olsa da.
O gün onun evinden çıkarken bir gün gideceğinden haberdar olsaydı, Yezda'yı kendi evine bile sokmazdı tanıştıkları gün. Hatta onunla tanışmazdı bile. Fakat gelin görün ki, kader yollarını kesiştirmişti.
Her gün düşünmeden edemiyordu; en başından beri gidişi planlı mıydı, yoksa kendisi de gidişine sebep olmuş muydu?
Hangisini tercih ederdi bilmemesine rağmen, bunu düşünmeden edemiyordu Göksel. Onu aramayı hiç düşünmemişti. Kendisine gelen mesaj için bile.
Mesajda Yezda gideceğini, kendisiyle de son kez görüşmek istediğini yazmıştı. Ama her nedense onun gidişine tahammül edemeyeceğini bildiğinden, bu isteği gözardı etti o zamanlar Göksel.
Aslında suç tamamen kendisine aitti; Yezda'yla yatmak için onu ikna eden, evine kadar sokan, bir öpücükle içinde onun da olduğu yüzlerce hayal kurmasından tutun da Yezda'yı bir şeylere fark etmeden ikna etmeye çalışan, bizzat kendisiydi.
Bu durumda gittiği için onu suçlayamıyordu bile. Yezda her zaman kartlarını açık oynamış, Göksel'e onunla olamayacağını açıkça belirtmişti. Ama anlayamıyordu, neden kendisini öpmesi için de ikna etmeye çalışmıştı o zaman?
Sadece alkollü olduğu için mi?
Kendisi hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediği kadının ardında bıraktığı ufacık soruları bile yanıtlayamamak, Göksel'e çok fazla dokunuyordu. Ama gel gelelim buna hiçbir çaresi yoktu. Onu aramak dışında. Aslında bunu istemiyor sayılmazdı. Kendisini tam tersiyle kandırsa da onu arayıp hesap sormayı ve tüm sorularının cevabını öğrenmeyi deli gibi arzuluyordu. Lakin kopan bağları yeniden ip gibi bağlamak onun lügatında yoktu. Biri gittiyse gitmişti, daha fazla açıklaması yoktu ve gittiği yerden geri dönenleri de kabul etmeyi hiçbir şekilde istemezdi.
Bu kişi, bir kez seviştikten sonra takıntı yaptığı Yezda olsa da.
Yatağına kurulduğu gibi uyuduğu günleri özleyerek odasına girdi, ardından tüm kemikleri ağrıya ağrıya yerine yattı. Yattığı yerde bile Yezda'yı bir süre düşündükten sonra, ancak uykuya dalabilmişti. Fakat ne kadar süre uyuduğunu bilmeden telefonunun sesiyle uyandığında, arayan yabancı bir numaraydı.
Göksel'in bir diğer huyuysa arayan numarayı tanımıyorsa eğer, asla çağrıyı yanıtlamamaktı. Bu sebeple çağrıyı redderek kaldığı yerden uykusuna devam etti. Sabahsa çektiği uyku o kadar yetersiz gelmişti ki, yataktan çok zor kalkarak ayaklarını sürüye sürüye banyoya kadar ağrılarına söverken güçlükle varabildi. Dün yediği sağlam dayakta en çok etkilenen noktaları sağ kaval kemiği, sol elmacık kemiği ve kaburgalarıydı. Evet, kaburgalarına sağlam darbe almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐃𝐨𝐤𝐮𝐧𝐮𝐬̧/𝐠𝐱𝐠
Short Story"Bir kadın bir kadına, bir erkeğin dokunduğundan daha iyi şekilde dokunabilir. Çünkü o bir erkek ve benim kadın vücutlarını, isteklerini tanıdığım kadar iyi tanıyamaz."