Vakit

992 49 26
                                    

Yezda'ya göre Göksel, geçmişte bırakmaya çalıştığı fakat başarısız olduğu bir bağdı. Ve yine Yezda, ne tür bir bağ olursa olsun hayatta bir kez iletişim bile kurduğu insana değer veren birisi olarak, Göksel'le kopartmaya çalıştığı bağına karşılık ona ne kadar değer verdiğini ancak başarısız olduğunda anlayabilmişti.

Yapısal olarak geçmişte yaşamaya daha meyilli olan birisiydi, bu sebeple çok özel anlarını paylaştığı Göksel'i geride bırakamayışını anlayabiliyordu. Ona arkadaş gözüyle bakamadığını söylerken son derece dürüsttü de. Nasıl bakacaktı ki? Bunu başarabilecek en son insan falanken hem de.

"Duş almak istemediğine emin misin, küçük kuğu?" diye sordu kendi eşofmanlarının içinde kaybolmuş minyon kadına Göksel. Hala onun burada olduğuna inanamıyordu, ancak buna rağmen normal davranmakta epey başarılıydı.

"Dışarıda zaten duş almadık mı?" dedi Yezda da minik, sevimli bir tebessümle. Şu an Göksel'e sarılmak istiyordu ama bunu istemeye çekiniyordu. İçinde bir yerlerde ona temas etmek adına yanıp tutuşan bir yanı vardı. Çünkü tıpkı Göksel gibi, o da burada olduğuna inanamıyordu hala.

Koskoca bir yılın ardından tekrar görüşmek, aslında ikisinin de birbirlerinin kıymetini daha iyi anlamalarına sebep olmuştu.

Göksel saçlarının ıslaklığını beyaz bir havluyla alırken onun oturduğu koltuğa adımladı ve üçlü koltukta tam yanına oturdu. "Ee anlat bakalım," derken sesi hâlâ biraz olsun uzaklık taşıyordu. "Neredeydin bir yıldır?"

Yezda suçlu çocuklar gibi alt dudağını ısırdıktan sonra, "New York'ta bale eğitmenliği yaptım bir süre, ama oraya da tutunamadım," dedi düşünceli bir sesle. Sanki hâlâ oranın boğuculuğu içerisinde sıkışmış gibi hissediyordu. "Buradan oraya taşınmak epey kötü bir kararmış."

"Neden?" diye sorarken gerçekten meraklıydı Göksel, ama bunu nedense sesine yansıtamıyordu. Diğer duyguları da yansıtamadığı gibi. Geçen bir yılda ondan uzaklaşmamıştı, içindeki özlem duygusu onu bundan alıkoymuştu fakat yine de kırgındı.

"Burayı özlüyordum, seni düşünmekten uyuyamadığım geceler oluyordu," dedi Yezda saf dürüstlükle. "Bilmiyorum bana ne kadar inanırsın, ama gerçek bu."

Göksel derin bir nefes alarak onun gözlerinin önüne düşmüş olan perçemini yavaşça geriye doğru itti. Yezda'nın kalbi bu hareketle titrerken, o daha elini çekemeden Göksel'in bileğini tuttu ve elleri arasına hapsetti. Elleri arasında atan nabzı okşayarak Göksel'in gözlerinin içine bakmayı sürdürürken, "Bana inanıyor musun, Göksel?" diye sordu yorgun bir merakla.

"Üzgünüm Yezda."

"Yani inanmıyorsun. Ama neden?"

Göksel bakışlarını kaçırdı. "Ne de olsa beni bırakıp giden sendin."

"Gidene zor değil mi sanıyorsun?"

Göksel bu kez onun gözlerinin tam içine bakarak, "Kalana daha zor," dedi net bir sesle.

"Sanırım beni affetmeyeceksin, değil mi?"

Göksel bu konuda epey kararsızdı fakat olumsuz bir şey söylemekte zorlandığı da doğruydu. Ne diyebilirdi ki? Bir yıl boyunca çayı boğazından zor geçirmiş, odasına dahi zor girmişti. Ama bunlar bir yana, Göksel ondan çok fena hoşlandığı için böyle şeyler yaşadığından ötürü kestirip atamıyordu aralarındaki şeyi.

"Seni affedemeyeceğim ama geride de bırakamam."

Göksel onun elleri arasından bileğini kurtardığı anda Yezda'nın kalbi tekrar titredi fakat bu kez Göksel'in ona karşı olan sözleri yüzündendi bu. Neyse ki tamamen endişelenmesine gerek kalmadan Göksel koltukta ona doğru yaklaşıp bedenini kolları arasına çekmişti.

𝐃𝐨𝐤𝐮𝐧𝐮𝐬̧/𝐠𝐱𝐠Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin