İyi akşamlar bebekler, geçiş bölümü ile geldim.
Çok ama çok az yorum geliyor, biraz canlanalım yahu ben çok özledim yorum okumayı lütfen bolca yorum yapın🥺🥺
Sonlara doğru mutlu olacağınızı düşünüyorum 🤭
Bölüm şarkısı: LP- Scarborough Fair
Keyifli okumalar🤍
-
"Merak ediyorum; aşk denilen şey gerçek mi? Gerçekten var mı? İlk görüşte hisseder misin?...Ruhlar karşılıksız bağlanır mı birbirlerine? Kalbin göğüs kafesinden çıkacakmışcasına mı atar? Vücudun titrer de gözlerin çekilir mi karşındaki insanın gözlerine?"
Jeongguk kalemi hareket ettirdiği elini durdurdu. Kaşlarını çatıp derin bir nefes alırken düşünceli bir şekilde gözlerini yastığına dikti. Yüz üstü uzanıyor ve günlüğüne yazıyordu ama birden bire girdiği bu sorgulama da neyin nesiydi?
"Aşk..." Diye fısıldadı sessizce. "Gerçekten var olabilir misin?"
Ardından sıkıntılı bir nefes verip kalemini bıraktı ve sırt üstü döndü yatağında. Düşündükçe ağlayacak gibi hissediyordu, aklından çıkarmak istiyordu onu ve saçma sapan düşünceleri atmak istiyordu kafasından. Günler... Günler geçmişti lakin bir an olsun çıkmamıştı aklından. Sesi, elleri, yüzü, gözleri...
Kahverenginin en kanlı tonu olan keskin gözleri...
"Tanrım.." Dedi oturup ellerini saçlarından geçirirken. Uzun tutamlar kabarık değilmiş gibi biraz daha karıştırmıştı sıkıntı ve öfkeyle. Bir deltaya kendini kaptıramazdı. Bu çok tehlikeliydi ve baş edilemezdi. Dahası anne ve babası duysa kendisine çok kızardı. Eğer bir kişi bile öğrenirse ne yapardı Jeongguk? Utancından yerin dibine girer ve herkesin yanlış anlamasına sebebiyet verirdi.
"Sadece hayran oldun Jeongguk.." Dedi kendi kendine. Daha sonra kafasını salladı ve onayladı. "Onun resimlerine hayran oldun, büyük yeteneğine ve ustalığına. Deltaya değil... Deltaya değil."
Kendini kandırmaya çalıştı. Bu yalana inanırsa yeni yeni, hayatında ilk kez yeşermiş bu yabancı duyguları da kandırabilirdi. Jeongguk sadece öğrenmek istiyordu. Hayatının büyük yerini kaplayan resimde daha iyi olmak, her küçük detayını öğrenmek istiyordu. Bu kadardı, bu kadar olmalı ve Kim Taehyung'u sadece bir öğretici olarak görmeliydi.
**
"Vay canına!" Mingyu büyük bir hayranlıkla etrafına baktı. Koca tarlada sonu görünmeyen üzüm bağları, etrafa yayılmış mayhoş ve ekşi koku ile burası harika görünüyordu. Hava günlük güneşlikti ve Jeongguk birden bire Mingyu ile buluşmak istemişti.
Alfa bu duruma şaşırsa da çok hoşuna gitmiş ve etkilenmişti. Jeongguk buluşmak için kendilerine ait olan üzüm bahçesini seçmişti.
"Yakında üzümleri toplama zamanı gelecek." Jeongguk yavaş adımlarla büyükçe olgunlaşmış kırmızı üzümlerin arasından gezerken birkaç tane kopardı. "Mahzendeki birçok şarabı satacak ve yenilerini ekleyeceğiz." Ardından büyük üzümleri Mingyu'ya uzattı. Gözleri Mingyu'da gezindi. Alfa yavaşça alıp sulu üzümleri ağzına attı ve aldığı tarla gözlerini kapatıp zevkle mırıldandı.
"Hayatımda yediğim en güzel üzüm."
Jeongguk gülermişcesine nefes verdi ve arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Taştan yapılma dev mahzene girerken alfa da onu takip etti. İçerisi bir hayli karanlık olsa da kenarlarda duran büyük mumlar etrafı yeteri kadar aydınlatıyordu. Küçük olan alfa için güzel bir şarap vermek istiyordu. En son buluştuklarında öyle dalgın ve kendinde değilki ki alfaya doğru düzgün teşekkür bile edememişti. Bu nedenle en eski, kendisi bile doğmadan önce konulan şarapların bulunduğu yere ilerledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wicked Game / TaeKook
Fanfiction"Cesaretin olmadan ne yapabileceksin ki? "/Omegaverse