Duvara bakmaktan vazgeçtim. Duvar Tabula Rasa olup çıkmıştı bir süre sonra, içindeyse benim yüzüm belirmişti. Boşluk hiçlikle dolmuştu.
Saat altı, altı buçuğa kadar zaman öldürmem gerekiyordu. Beklenen bir saatin oldukça yavaş aktığını biliyordum. Oysa zaman hızlıydı. Onu yavaşlatan beklentiler miydi? Belki de hisler, emin değilim.
Evde yapmam gereken işler vardı. Bulaşıkları yıkamak, odayı toplamak, yiyecek bir şeyler almak gibi normal ev işleri. Bunları yapmak istemiyordum ama bir şekilde halletmem gerekiyordu. O yüzden önce internetten yiyecek bir şeyler sipariş ettim. Lavaboda birikmiş bulaşıkları makineye yerleştirdim. Odamı da az çok düzenledikten sonra banyonun soğuk fayansına ayak basıp küveti soğuk suyla doldurdum. Üstümdekilerden kurtulduğumda banyo aynasının önünde dikildim ve ikinci benliğime, bedenime baktım.
Saçlarım siyaha yakın ve dalgalıydı, yağlıydı, parlıyordu. Kaşlarım da saçlarımla aynı koyuluktaydı ve düz bir çizgi misali gözlerimin üstüne çekilmişlerdi ve sanki sürekli kaşlarım çatıkmış gibi duran bir görüntü vardı. Gözlerim, kahverenginin farklı bir tonuydu, annemden almıştım ve gözlerimi çevreleyen kirpikler gözlerimin açık kahverengisiyle bir tezatlık oluşturuyordu, sivri uçları yukarıdan yansıyan ışıktan dolayı gölgeler bırakıyordu göz altlarıma. Göz altlarım maktulü olmayan bir mezarı andırıyordu, içi boş bir mezar, toprak nemli ve koyu. Burnum sivriydi ve dümdüz iniyordu aşağıya. Çenemde toplanmış az biraz sakal vardı, dudaklarım onların hemen üstünde, renksiz ve solgun duruyorlardı. Gözlerim boynuma yaklaştı, boğazımda sivri bir çıkıntı gibi duran adem elmamın üstünden geçti, belirgin köprücük kemiklerime kaydı, oradan memelerime, oradan kaburgalarımın belli belirsiz gözüktüğü daha karanlık noktalara, vücudumun belli başlı yerlerine serpiştirilmiş dövmelere, hafif kas emareler duran karnıma, göbek deliğime, onu çevreleyen hafif tüylere, daha aşağıya, daha karanlığa.
Kendimi uzun süredir bu kadar incelememiştim. Çünkü aynada gördüğümün ben olduğumun farkında değildim. O başkasıydı ben başkası. İki yabancıydık kendimle. Ve karşımdaki yabancı beni korkutuyordu.
Çıplak ayaklarıma değen soğuklukla gözlerimi aynadan çekip yere baktım. Küveti dolmaya bırakmıştım. Taşmıştı. Hızlıca akan suyu kestim ve ıslanmış fayansların üstüne havlular attım. Ardından küvetin kapalı giderini açıp içindeki suyun azalmasını sağladım.
Sonunda su istediğim seviyeye gelince kendimi suyun içine bıraktım. Soğuktu. Soğuk hücrelerimi sardı. Derin bir his göğüs kafesime doldu. Kafamı da tamamen suyun içine gömdüm. Gözlerim açıktı, saçlarımın hafif bir rüzgara tutunup savrulan bir tül parçasını andırışını seyrettim. Kalp atışlarımı tüm bedenimde hissediyor gibiydim. Ve kafamı sudan çıkardım. Bunu yapmak hoşuma gidiyordu. Anne karnındaki bir bebeği anımsatıyordu bu an.
Bedenimi ve saçlarımı yıkayıp belime bir havlu sardıktan sonra banyodan çıktım. Su damlacıkları sırtımdan, göğsümden, bacaklarımdan kayıyor ve kayarken tenimi gıdıklıyordu. Koridorda sağa dönüp odama gireceğim sırada kapı zili çaldı. Yiyecek bir şeyler söylediğim aklımdan tamamen çıkmıştı. Belimdeki havluyu sağlamlaştırıp kapıya doğru ilerledim. Kapının deliğinden baktığımda gerçekten yemeklerin gelmiş olduğunu gördüm, bir adam elinde üç tane poşet taşıyordu.Kapının kilidini açıp araladım. Karşımdaki genç bir çocuktu, yaşı bana yakın olsa gerekti. Çalıştığı şirketin giysileri vardı üzerinde, kafasında da şirketin amblemini taşıyan bir şapka.
"Siparişinizi getirdim," dedi çocuk hafiften gülümseyerek. Gözlerinin bedenimi süzdüğünü fark ettim. Belli etmemeye çalışıyor, fakat gözlerime bir iki saniye bakıp arada bakışlarını aşağılara indiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİLİTSİZ ᵇˣᵇ (+18)
Ficción GeneralDünya kamburunu göğsüme bastırdığında içimde tıkanan nefes hayat olup önüme konmuştu. Hayat denen ödünç nefes odasında yaşıyoruz, aldığımız her nefes bize bahşedilen bir hediye. Düşündüğümüz her saniye bize verilen birer zehir. İnsan zehre bağımlı...