EP.01

334 28 46
                                    



Hadi bismillah diyerekten, sağ ayakla giriş yapalım.🙈😂
İyi okumalaarr:):)😻😻

_*_*_*_*_*_*_*_*_*_*_*_

Sakorn toprakları dünyanın kuzeyinde bulunuyordu. Yılın neredeyse her vakti kar yağışı görülen bir ülkeydi ve genç prens, dün geceden bu yana aralıksız yağan karın altında adımlarken hiçbir zaman bu yollarda rahatça yürüyemeyeceği gerçeğiyle yüzünü buruşturdu. Yıllardır bunu yaşıyor olmasına rağmen, bu soğuk ve ürkütücü mevsime bir türlü alışamamıştı.


Ona eşlik eden bir muhafız, surat ifadesini görerek sessizce kıkırdadığında, içinde bulunduğu huzursuz duruma rağmen sırıtmadan edemedi. Kısa bir an adımlarını durdurup kiliseye ne kadar yol kaldığını ölçerken, "Güzel bir gülüşün var, Aaron." dedi keyifle. "Daha sık gülmelisin."


Genç muhafız telaşla ifadesini ciddileştirdi. "Bağışlayın, majesteleri!"


Pete, göz ucuyla muhafıza baktı ve sarayın dışında olmalarına rağmen ona hala saygı kelimeleri sarf ettiği için kaşlarını çattı. "Ne için?" diye sordu, sesine yansıyan homurtu ve çokça da öfkeyle. "Bu lanet karın üzerinde yürümeyi beceremeyen bana güldüğün için mi? Yoksa hala, aptal saygı cümlelerini kullanmaya devam ettiğin için mi?"


Aaron cevap vermek yerine hafifçe gülümsediğinde onun hemen arkasında duran başka bir muhafız, "Hiç bu aileye ait olmadığınızı düşündünüz mü, majesteleri?" diye sordu. Pete'in koyu kahveleri yaşlı adamı bulurken, yüzüne sevinçten çok bir hayranlık ifadesi yayıldı. Diğerlerinden daha yaşlı olan asker, Pete'in çocukluğundan bu yana yanındaydı. Merhum annesi kraliçe Yim vefat etmeden önce onun emrinde çalışırdı ve cenazeden hemen sonraysa, kral onu Pete'e bakmakla görevlendirmişti.


Genç prens sesinin alaycı çıktığından emin olarak, "Bir çok kez!" diye tısladığında, etrafında ona anlamını bilmediği bir duyguyla bakan muhafızları hep bir ağızdan gülmeye başladı. Eğer bu ıssız ormanda bir cinle karşılaşsa ve kendisinden bir dilekte bulunmasını istese, aklına gelecek ilk şey içinde bulunduğu bu dünyaya ait olmak istemediği olurdu.


Üçüncü muhafız, "Ben de sizin için bunu hep düşünüyorum, prensim." diye itiraf ettiğinde Pete'in yüzündeki gülümseme genişledi. Bu karanlık dünyada isteyeceği sonraki şey, ait olduğu hayatın lekelerini elbisesine bulaştırmadığından emin olmaktı. O temizdi, iyiydi ve güzel olan ne varsa öyleydi; annesi gibiydi.


Hep onun gibi olmak istedi.


Karların içinde yavaşça yürümeye devam ettikleri sırada, karşılarından gelen iki atlı askerle durdular. Aaron ve diğer genç muhafız aceleyle Pete'in önüne geçerek kılıçlarını çektiklerinde Pete, ifadesizce gelenlere baktı. Artık bir prens olmanın ne anlama geldiğini ve üzerinde mavi üniforma olmayan her askerin kendisinden isteyeceği ilk şeyin kafası ya da kalbi olduğunu biliyordu. Öğrenmişti. Bu yüzden askerlerden biri attan inip aralarında, seslerini duyuracak kadar bir mesafe kalıncaya dek yaklaşmaya başladığında bile soğukkanlı olmaya devam etti.


Siyah üniformanın üzerinde dikkatini çeken ilk şey altın işlemelerdi. Yakın çevrede hiçbir krallığın askerlerine böylesi pahalı ve gösterişli bir üniforma giydirmediğini biliyordu ve bu onların kim olduğunu daha fazla merak etmesine sebep oldu.


Aaron soğuk bir sesle, "Theeranya askerleri." diye fısıldadığında, Pete'e fazlasıyla tanıdık gelen bu isim kalbinin çarpmasına sebep oldu. Dudakları korku ve heyecanla açılıp, içine kesik bir nefes çekerken telaşla ileriye doğru atılmaya yeltendi. Ancak Aaron ve Nuno kollarıyla buna engel oldu. Gelen askerin, kardeşiyle kaçan bir prensin emrinde çalışıyor olması, hala hayatının son bulabileceği tehlikesini ortadan kaldırmıyordu.


KINGDOM || VegasPeteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin