EP.8

959 26 136
                                    



İyi okumalar:):)🖤🖤


Genç prens, yumuşak bir elin üst koluna dolanarak onu nazikçe duvardan ayırdığını hissettiğinde sertçe yutkundu. Bedeni hala titriyordu ve artık güvende olmasına rağmen sanki her an saldırıya uğrayacakmış gibi tetikte bekliyordu.


Yaşlı hizmetkar, "Majesteleri." dedi endişeyle. "İyi misiniz? Hekimi çağırmamızı ister misiniz?"



Usulca başını iki yana sallarken gözyaşlarıyla ıslanan dudaklarını birbirine bastırdı ve sadece, "Odama gitmek istiyorum." diye fısıldadı. İhtiyar kadının kemikli koluna girerek onu odasına götürmesine izin verdi.


Kendine gelmesi için ihtiyacı olan tek şey yalnız kalmaktı. Daha önce defalarca kez yaşadığı korku nöbetlerinde de olduğu gibi, bunu yine tek başına atlatmak zorundaydı. Çünkü yaralarını yalnız sarmaya alışmıştı; birinin ya da birilerinin yardımına ihtiyacı olmadığını, yardım edecek kimsesi olmadığında anlamıştı. Artık düşünmeden sırtını verebileceği, gözyaşlarını silmesi için bir mendil uzatacak ve çektiği acıyı açıkça göstermek zorunda olmadan onu anlayacak bir annesi yoktu; Hiç kimsesi yoktu.


Bu yüzden bir asker devasa ahşap kapıyı açarak geçmeleri için kenara çekildiğinde hizmetkarın koluna sardığı ellerini yavaşça çekti. Kendisine endişeyle bakan ihtiyar kadını umursamadan odaya girip, kapıyı hızla arkasından kapattı. Eğer beklerse ona eşlik etmek için ısrar edeceklerini biliyordu ve şu anda birilerini geri çevirecek cesareti bulamayacak kadar yorgundu.


Öyle ki, sırtını sert ahşaba yasladığında boğazından kesik bir hıçkırık kaçtı. Güçsüz dizleri bedenini daha fazla taşıyamadı ve olduğu yere yığıldı. Hala yaprak gibi titremeye devam eden elinin teki bedeninde kayarak boynuna çıkarken , sıcak parmak uçlarının dokunduğu her noktayı cayır cayır yaktığını hissetti. Yüzü acıyla buruştu. Boğazından bu kez daha yüksek bir hıçkırık koparak zavallı bedenini sarstığında belki de milyonuncu kez, "Neden?" diye inledi. "Neden ben olmak zorundaydım?"


Dünya üzerinde bulunan milyarlarca insan içinde neden böyle bir hayata mahkum bırakılan kişi olduğunu, hayatı boyunca tek bir duyguyla ve bolca gözyaşıyla yaşaması gerektiğini artık kabul edemiyordu. Kabul etmek istemiyordu. Elbette bütün bunları yaşayan tek kişi değildi, bunu çok iyi biliyordu. Çünkü tanrının her canlı için bir sınav şekli vardı. Ancak yine de bir yanı, hala mutlu olabilen sayısız insandan biri olamadığına isyan ediyordu. Böyle yaşamak mümkünken neden ona yalnızca acının kaldığını merak ediyordu.

Çok mu, kötüydü?

Çok mu, çirkindi?

Çok mu, beceriksizdi?

Nasıl bir eksiği, nasıl bir yanlışı vardı ki, bütün hayatını acıyla yaşamaya mahkum edilmişti?


Titreyen parmakları az önce alfanın sıkıca sardığı yumuşak yanaklarına doğru kayarken, bu lanetle ilk tanıştığı zamanı anımsadı. Babası yersiz bir öfkeyle adeta kudururken derslerinden birinde aldığı yüksek başarıyı anlatmak için odasına gitmeye cüret etmişti. Henüz yedi yaşında bile değildi ve şiddet hakkında hiçbir şey bildiği de yoktu. Güçlü bir elin yanaklarına çarptığında canını yakabileceğini de öyle...



Kral Gun'un kendisini sevmediğini ve hiçbir zaman da sevmeyeceğini aklı ermeye başladığı ilk andan itibaren anlamıştı; bunu biliyordu. Ama bu nefretin günün birinde eziyete dönüşeceğini beklemiyordu. Annesinin ona uyumadan önce masal okumak için odasına geldiği gecelerde neden ışığı açmak yerine küçük bir gece lambasıyla yetindiğini, sabahları ilk önce kalkıp vücudundaki -her hafta farklı bir şekile dönen- lekelerini kalın ve uzun elbiselerle örtmek için uğraştığını ancak gerçeği yaşadığında anlamıştı.



KINGDOM || VegasPeteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin