*Haneul'un konuşmalarında yapılan yanlışlar özellikle yapılmıştır..*
Baekhyun..
Bu hayatta güzel günler var mıydı ya da insanların mutlu olduğu bir zaman dilimi? Her neyse güzel günler varsa bile ben çoktan inanmayı bıraktım, öylece bir boşlukta sallandırıyorum hayallerimi. Artık yalnızım, sadece kendimle savaşıyorum ve bir insanın kendisiyle savaşıp sürekli yenilmesinin nasıl bir duygu olduğunu tadıyorum. Korkunç bir his, aslında bazen hislerim de çok ölü, çok boş, çok hüzün ama gel gör ki kendimi kendimden kovamıyorum. İlk ailemi kaybettiğimde beş yaşındaydım, can nasıl yanar bilmiyordum. Hayatıma devam etmeyi seçmiştim, şimdi ise ikinci ailemi kaybettim, bu sefer can nasıl yanar biliyordum ve oldukça bağımlılık yapmıştı. Uyuşturmuştu, tenimde dokunduğu her yeri acı hissizleştirmişti. Aşkımsa o yokluğu bağımlılığından, ruhumun karanlık ücra köşelerinde bir kaldırıma yığılmış ve ölümü bekliyordu, hiç beklemediği isteklilikle sadece gözlerini yummak istemişti sonsuzluğa. Sevdiğim adam sessizce dokunup gitmişti hüznüme, aslında sessizce denemezdi o gidişe. Fazlasıyla gürültülüydü, fazlasıyla yıkıcı.. Sanırım ağır gelmişti aşk sorumluluğu, bu sebeptendi çekinmeden öylece çekip gidişi.
Peki şimdi ben ne yapmalıydım sevgilim, yokluğunun ardından vaz mı geçmeliydim aşkından yoksa ruhumu mezarlığına gömüp belirli zamansızlıklarda ziyaret mi etmeliydim?
Gidişinin ardından 1 hafta geçmişti. Boşanma kağıtlarını imzalayıp, cesaretim olmadığı için şirkete göndermekle yetinmiştim. Mahkeme hemen gerçekleşmiş, ikimiz de gitmediğimiz için anlaşmalı olarak tek celsede boşanmıştık. Artık hayatımda hiç olmayacaktı, zaten hiç de merak etmemişti beni. Muhtemelen kendi hayatına kaldığı yerden devam ediyordu, ruhum bedenimi terk etmiş de olsa, ben de hayatıma devam etmeyi seçmiştim. Hastaneye gidiyor, gelen hasta çocuklara bakıyor, sahte de olsa bütün günü gülümsemeyle bitiyordum. Aslında geçirdiğim tatsız olaylardan sonra izin vermişlerdi bir süre ama evde oturmak bana göre değildi, özellikle kafamda dönen tonla cevapsız sorum varken. Her hastane çıkışı da evimin biraz ilerisindeki kafede Soo ile oturup yorgunluk kahvemizi içiyorduk, sonra da beni evime bırakıyordu. Çok tatlı da bir arkadaş edinmiştim adı Minseok'tu kafeyi devralmıştı ve onunla konuşup sohbet etmeyi seviyordum. Sanki beni tanıyor gibiydi ve bu oldukça iyi hissettiriyordu. Biliyordum bugün de aynı monotonluk da devam edecekti. Her zamanki gibi buz gibi yatağımdan kalkıp Chanyeol'ün dolapta bıraktığı vanilya kokusu sinmiş gömlekleri koklayıp hasret giderdim, Jongin onları atmamı söylemişti ama yapamamıştım. İnsan kalp ağrısından öyle bir anda nasıl vazgeçerdi?
Şimdi dolabımdaki boşluğu dolduran gömlekler eşlik ediyor yokluğuna, üzerlerine sinmiş kokun bir nefesmişçesine dolduruyor ciğerlerimi.
Merak ediyorum da vanilya kokulu sevgilim gömleklerine sinmiş kokunda terk eder mi beni sıkılınca?Hızlıca altıma buz mavisi bir kot, üzerine de Chanyeol'ün beyaz tişörtünü geçirdim. Kızıl saçlarımı da özensizce dağıtarak, evden çıktım. Bir farklılık olsun diye hastanenin yanında ki pastaneden hem kendim hem de benimkiler için ballı, tereyağlı çörek aldım. Chanyeol çok severdi, beni de o alıştırmıştı zaten, şimdilerde o gitse de ballı çöreği eşlik ediyordu kahvaltılarıma. Jongin ve Soo'nun kahvaltı etmediklerini umarak Jongin'in odasına çıktım, eğer hastası yoksa muhtemelen Soo'da oradaydı. Daha randevularımın saati gelmemişti, birlikte hastane kantininde güzel bir kahvaltı yapabilirdik diye düşündüm. Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde, Jongin koltuğunda Soo ise masada onun biraz yanında oturuyor sıkıntılı bir şekilde bir şey konuşuyorlardı. Beni gördükleri gibi hararetli konuşmaları bir anda kesildi ve Soo bir şeyler gizlediği zaman ki yüz ifadesiyle saçmalamaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Retrouvailles (ChanBaek)
FanfictionÖyle ayarsız ki seni sevmelerim; kokunla sevişip, dudaklarınla uyumak, sesine sarılıp, saçlarınla konuşmak istiyorum olur olmadık saatlerde. Sonra dizlerime uzan istiyorum aklım sen saatlerine vurduğunda ve anlat istiyorum, ben her an seni dinlerken...