Orchidée

136 12 10
                                    

Chanyeol..

Acının tanımı neydi? Aşk, imkansız aşk, ayrılık, his ya da yalnızlık? Bana göre bunların hepsiydi ama en baskını Baekhyun'du. Onu özlüyor ve özlediğim her gün daha da dibe batıyordum. Bu batışımın bir sonu yoktu sanki her geçen gün derinleşiyordu, yaptığım saçmaydı onu ölümden korumak için daha beter bir ölüme itmiştim. Kendimi düşündüğüm yoktu, zaten o nefes almazsa benim de nefes almamın bir anlamı yoktu. Onsuz geçen saatlerim günleri bulmuştu, bense artık içmenin boyutunu abartmış bardak yerine şişeleriyle fondipliyordum. Jongdae'nin kurduğu fanteziler için doldurduğu içki dolabı benim işime yarıyordu. İçmek sanki tüm benliğimi uyuşturuyor ve yaşam fonksiyonlarımı köreltiyordu ve bu ondan gittiğimden beri başıma gelen en güzel şeydi. Babam gibi sigaraya da başlamıştım, ben küçükken hep her sigaranın sonunda annemin geri döneceğini düşündüğünü söylerdi. O yüzden bırakamazmış sigarayı, bak baba tüm kötü alışkanlıklarım senin yüzünden önce canımdan oldum şimdi sigaraya başladım ama bir ihtimal belki bende Baekhyun'a tekrar kavuşurdum.

Bu içtiğim bilmem kaçıncı sigara sevgilim, peki ben hangisinin sonunda kavuşacağım sana?

İsterseniz at koşturabileceğiniz kadar büyüklükteki salonun en karanlık köşesindeki koltuğa oturmuş onu düşünerek içkimi yudumluyordum. Saat çoktan öğlen olmuştur ama pek uyuyamadığımdan çokta fark etmezdi, kim merak ediyor ki. İçkimden aldığım sayamadığım kadar çok yudumla Jongdae'nin elinde yemek dolu tepsiyle karşımda dikilmesi bir olmuştu. Kaşlarını çatıp tepsiyi önümdeki sehpaya bıraktı ve elimdeki içki şişesini aldı.

"Chanyeol yeter artık, içip durmaktan vazgeç. Dolapta ne var ne yok tükettin zaten."

Elindeki şişeyi tekrar alıp, elimle gitmesini söyledim.

"Eğer fantezin için kullanacağın içkileri problem ediyorsan bundan sonra kendim alırım. Şimdi kaybol Jongdae."

Elimdeki şişeyi tekrar alıp, benden uzakta duran vitrine koydu bu sefer.

"Böyle düşünmediğimi biliyorsun Chan ama onlardan ve sigaradan başka ağzına doğru dürüst bir şey sürdüğün yok, yemek yemelisin ağzına tek lokma almadan yaşayamazsın."

Gözlerimi sehpanın üzerindeki yemeklere diktim, canımın istediği pek söylenemezdi ama içkilerime kavuşmak için Jongdae'nin getirdiklerinden yemek zorunda olduğumu biliyordum. Ben Jongdae ile baş edemeyeceğimi kabullenip yemek yemeye başladığım sırada kapıdan açılma sesleri geldi. Kafamı kapıya doğru çevirdiğimde Suho suratı dağılmış bir şekilde bize doğru geliyordu. Hatırladığım kadarıyla bu çocuk en son benden böyle dayak yemişti. Neydi şimdi bu önüne gelen Suho'yu dövmeye yemin mi etmişti? Suratının dağılmasından anladığım kadarıyla karşısındaki tanıdığı biriydi, karşılık vermemesinin başka açıklaması olamazdı çünkü. Telaşla kucağımdaki tepsiyi tekrar masaya bırakıp, oturduğum yerden ayaklandım.

"Suho bu halin ne, kim dağıttı senin suratını?"

Kendini yanımdaki koltuğa acıyla atıp zaten açık olan kanlı gömleğinin düğmelerinin bir kaç tanesini daha açtı ve dudağının patlamış olmasından dolayı zorlanarak cevap verdi.

"Chan bugün Jongin geldi şirkete, çok öfkeliydi. Onu hiç böyle görmemiştim eğer orada olsan seni öldürebilirdi bile bilmiyorum."

Öfkeyle sesimi yükselttim, tamam bir halt yedim ama bunun cezasını en yakınıma ödetemezdi. Tek sorumlusu bendim olanların, Suho değil.

"Seni bu hale Jongin'mi getirdi?"

Retrouvailles (ChanBaek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin