Lotus

152 11 34
                                    

Okyanusta kağıttan bir gemi gibi..
Baharı beklemeden açan tomurcuk gibi..
Sanki ilk kez seven bir çocuk gibi..
Seni sevdim.. Seni sevdim..
Sana sarılınca geçer sandım geçer sandım..
Sana inanınca biter sandım biter sandım..
Sana bağlanınca düşmem sandım düşmem sandım
Her yanım yarım yarım kalbim yine darmadağın..
Cem Adrian - Sana Sarılınca

Baekhyun..

'Mutlu olmak zordur, kötü günler görmeden' demişler bilmem kaç zaman önce birileri. Daha kaç kötü gün gerekliydi peki benim mutlu olabilmem için? Doğru ya benim mutsuzluklarım, mutluluklarımı götürüyordu. Ne boş bırakma, ne de sallama lüksüm vardı yaşadıklarımı. Ailesi olmayan bir kimsesiz, sığınacak kalbi olmayan bir evsizdim. Onu sevmek vahşice, acemice ve özgürceydi. Onu sevmek güzeldi, sıcaktı ve tatlıydı. Onu sevmek gün ışığı gibiydi, sapasağlamdı. Gardımı indirebileceğim sabit bir yer gibiydi ama onu sevmenin bedelleri vardı. Şimdi ise bu bedeli ödüyordum; kural basitti, birini bu hayattaki her şeyden çok seversin ve kaybedersin. Kaybetmiştim ve canımdan çok sevdiğim o adamın ellerimden kayışını izlemek zorunda bırakılmıştım. Bir sebebi yoktu, öyle olması gerekmişti ve sadece üzgündü. Ya ben, ya kalbimin de onunla gidişi? Ve artık tek bir sorum var o adama, peki o kalan gömleklerine ve hayatımın her zerresine işlemiş vanilya kokusunun benden gitmeyişi ne olacaktı? Hayatım da o kadar gitmek gördüm oysa; annem, babam, teyzem ama en ağırı onun ki olmuştu. En çok o bırakıp gitmişti beni bu kara delik gibi yutan dünyada. Şu an şirketin önünde reddedilişimin bilmem kaçıncı saati, yalvarışımın bilmem kaçıncı görmezden gelinişi.

Suho'ya rağmen beklemiştim, oradaydı hissediyordum ve dakikalar sonra karşımdaydı. Beni görmeden süzdüm hasretle, simsiyah giyinmişti. Siyah onun rengiydi sanırım, gözümde kimseye yakışmıyordu başka. Giderken bile gözlerinde yer etmiş siyah kadar yakışmıyordu kimseye. Saçlarını bir şapkayla saklasada, üzerine bir de giydiği kapüşonlunun şapkasını geçirmişti ve siyah bir pantolon. Giydikleri bembeyaz tenini daha görkemli kılıyordu yüreğimde. Parmağında bizim yüzüğümüz vardı sanırım hala ama garipti, gitmişti ve hala benden bir parçayla yaşıyordu. Sonra kendimi gösterip dudaklarımı araladım sadece bir kere sarılıp vanilya kokusunda boğulmak için. İstemedi, bu ilk reddediliş saatimdi. Yalvararak tekrarladım, arkasını dönüp gitti işte bu da yalvarışımın ikinci görmezden gelinişiydi. Sevdiğim adam beni istemeyecekti hiç, artık emindim yalnızdım ve hiçbir zaman sığınamayacaktım sol yanına tekrar. Daha fazla beklemeden arabama yürüdüm ve eve geldim. Hiç ısınmayan ve bundan sonra hiç ısınmayacak evime girdim, telefonumu ve cüzdanımı gördüğüm ilk masaya bırakıp ,girişteki salonu es geçip üst kattaki ilk kez onun olduğum misafir odasındaki yatağa attım kendimi. Huzur artık onun hayatıma sinmiş anılarındaydı, düşündüm İlk bu oda da nüfuz etmişti teni tenime, tam anlamıyla.

Teninin tenime karışmasını özledim sevgilim, şimdi bir başkasının da tenine karışıyor mudur tenin?

Gözlerimi kapattım ve hayal ettim, şimdi buradaydı parmakları tenimde geziyordu adeta. Dudakları her bir zerreme değerli bir taşmışçasına tapıyordu. Sözleriyse içimi yakıp yine onun söndürmesini isteyecek kadar etkiliydi.

Günümüzden 9 yıl önce, misafir odası;

Baekhyun..

Delirmek üzereyim, şu an bir odaya kilitlenmiş şekilde Chanyeol'ün insafa gelmesini bekliyordum. Hayatımda yeterince sorunla baş etmiyormuşum gibi bir de bu manyak çıktı başıma, hasta herifin saçma sapan ve gereksiz kıskançlığı yüzünden şu an da dersimi kaçırma ihtimalim vardı. Tamam ben de ondan hoşlanıyor olabilirdim ama bu manyak olduğu gerçeğini asla değiştirmiyordu. Beni duyacağını umarak bağırdım ve kapıyı yumruklamaya başladım.

Retrouvailles (ChanBaek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin