Belette

126 12 16
                                    

Seni, sen giderken gelen yağmurlara emanet ettim, o çok sevdiğin kır çiçeklerine..
Vazgeçerek sonbahardan, seni taze ilk baharlara emanet ettim..
Seni çıkmaz sokaklardan uzun yollara,
Karanlıktan, aydınlığa emanet ettim..
Derinlerden, bulutlara, siyahlardan, beyazlara emanet ettim..
Tüm yazgıları silip ellerimle, seni başka bir kadere emanet ettim..
Seni kendimden sakınıp, bir başka kalbe emanet ettim..
Seni bir felaketten esirgeyip, bir umuda emanet ettim..

3 yıl sonra..

Baekhyun...

Vazgeçmiştim yani artık mantığım kalbimi görmezden geliyordu. Onu sevmeyi sevmiyordum ve sevmek istemiyordum. Aslında içerden bakıldığında hala onu seviyordum ama mantığımdan taraf olup görmezden gelmek işime geliyordu. Onu sevmek hastalık gibiydi ve bir tedavisi yoktu, varsa da ulaşılmazdı. Onu sevmek öldürürdü, bense yaşamayı seçmek zorunda bırakılmıştım onsuzluğun kollarında.

Aradan 3 yıl geçmiş ve benim Chanyeol'ü düşünmediğim tek bir gün bile olmamıştı ama bu genelde hep gizli saklı olurdu. Bazense Minseok ve Seonwoo ile konuşurdum, o da konuştuklarımızı Jongin ve Soo ikilisine anlatmamaları şartıylaydı. Seonwoo benim hem arkadaşım hem de bir psikologtu, deli olduğumdan veya depresyonda olduğum için falan gitmiyordum ona. Sadece hayatımda dışardan bir göze ihtiyacım vardı ve ben de hastam olmadığı zamanlarda onunla sohbet ediyordum.

Bu geçen yıllarda mutlu olmam için çok çabalamıştı Jongin, başarılı da olmuştu aslında, en azından dışarıdan görünen buydu. İçimi ben bile önemsemezken diğer insanların bilmesine gerek yoktu.

Bak gördün mü sevgilim artık kendimi bile görmezden gelebiliyorum, seni görmezden gelmek artık çok daha az can yakıcı..

Öğleden sonra 3 gibi hastalarımı bitirmiş, Seonwoo'yu arayıp müsait olup olmadığını öğrendim. Gelmemi söyledi ve hemen yanına gittim.

Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde, dikkatle masasına yayılmış kağıtlara göz atıyor, sol elindeyse kalemini çeviriyordu. Benim her gün aynı şeyleri anlatıp onu yıpratmalarıma rağmen hala yakışıklılığından bir şey kaybetmemişti. Yanları kısa siyah saçları, büyük yuvarlak sayılacak gözlükleri ve üzerine giydiği beyaz önlüğüyle oldukça karizmatikti.

Öksürerek dudaklarımı araladım, o da beni görmesiyle kocaman gamzeleriyle gülümsedi.

"Öhöhöm.. Meşgul olduğu neden söylemedin? Bilsem gelmezdim Seonwoo."

"Eğer olsaydım söylerdim zaten Baekhyun, gel içeri sadece birkaç hastamla ilgili yazıya döktüğüm şeyleri inceliyordum."

Eliyle karşısındaki koltuğa oturmamı işaret etti ve önünde yayılmış kağıtları toparladı.

"Şey sen hiç toparlanma, ben gideyim başka zaman gelirim. Aynı hastanedeyiz zaten değil mi?"

"Eğer kaçmak istiyorsan bir şey diyemem Baekhyun, gidebilirsin ama içine atıp kaçmanın sana bir faydası olmaz."

Kaşlarımı çattım ve söylediklerine karşılık verdim.

"Kaçmıyorum Seonwoo, sadece seni işinden alıkoymak istemedim."

"Hadi ama Baekhyun, kaçtığını anlamak için psikolog olmaya gerek yok. Üç yıl oldu Baekhyun koskoca üç yıl, daha ne kadar kaçacaksın."

"Seonwoo ben ne yapmalıyım bilmiyorum."

Oturduğu yerden ayağa kalktı ve omzumdan tutup beni biraz önce işaret ettiği koltuğa oturttu. Kendisi de masanın ardındaki koltuk yerine karşımda duran koltuğa ilişti ve kafamdakileri öğrenmeye çalıştı.

Retrouvailles (ChanBaek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin