11.yaşıma girmek üzereydim iki dakika sonra. Koca malikaneyi sessizlik kaplamıştı ki hiç bir zaman gürültülü olduğunu görmemiştim.
Pencerenin önüne oturmuş geceyi seyrediyordum. Yıldız kaydı ben ise dileğimi diledim.
Babam beni sevsin.
Küçük bir kız çocuğunun tek dileğiydi.
Kalpsiz birinden sevgi dilenmek.
Göz yaşlarımı hissettim yanaklarımda yol çizdiler.
Onlar özgürlüklerine kavuşurken benim bileklerim bir kez daha kelepçelendi.
Orda kaç saat oturdum hatırlamıyorum. Tek hatırladığım o gece kendime hem baba hem anne olmak zorunda kaldığımdı.
"O seni mi kıskandı az önce bana mı öyle geldi?" Evan'ın sesi ile transtan çıkmış gibiydim.
"Neden kıskansın ki beni?"
"Aşk diye bir şeyi duymuş muydun güzellik?" Ona göz devirdim. "James Potter ve ben mi? İmkansız!"
Evan sırıttı. "Emin ol daha imkansız şeyler gördüm." Derin bir nefes verdim.
Kalbim göğüs kafesimden çıkmak istercesine çarpıyordu. James'in beni sevme ihtimali bu hale getirirken aşk bana neler yapmazdı?
"Derse gitmem gerek." diyebildim.
Hızlıca masanın üstünden kitaplarımı aldım. "Doğum günün kutlu olsun Elina." Arkamı dönüp Evan'a el salladım. "Teşekkür ederim Evan."
Tüm gün tek yaptığım şey derslere girip çıkmak olmuştu en arka sıraya oturuyor ve dersi dinlemek yerine sadece düşünüyordum.
Her şeyi babamı, gizemli kutuyu, Harry'i, James'i ve hayatımı kaplayan yeni dostlarımı.
Öğle yemeği vakti geldiğinde büyük salona gitmek yerine bahçeye çıkıp kara gölün yanında oturmaya karar verdim.
Sadece gölü izliyordum.
"Bu saate öğle yemeğinde olmalıydınız bayan Able." Arkamı döndüğümde Dumbledore'u gördüm.