Büyük bir heyecanla seçtiğim cinayet romanımı almış ve deniz manzarılı balkonumda ki salıncağıma kurulmuştum , fakat nedendir bilinmez büyük bir özenle hazırlandığım kitap okuma merasimine bir türlü adabte olamıyordum. Zihnim hala dün akşamla meşguldü. Hayatımda hiç okadar utandığımı hatırlamıyorum. İçime oturan dişi fil'le beraber salıncağı salladım biraz. "Of be kızım kim dediki sana Meryem git o elbisenin altına 10 santim topuklu giy." diye. Normal şartlarda olsa ben o topuklularla ip bile atlardım ama o elbiseyle... Ahhh aklım neredeydi ki? Al işte öyle leyla leyla gezersen böyle takılır yere kapaklanırsın. Hayır herşeyi geçtim neden o erkek gurubunun önünde olmak zorundaydı? Neden o Hamza denilen uyuzun önünde olmak zorundaydı. Ve neden arkadaşlarımın ve benim düşen birine gülme alışkanlığımız vardı? Neden ya neden? Gelen sinir krizine karşı koyamayıp ellerimle saçlarımı karıştırdım. Allah'dan canım, yakışıklım bir süt kardeşcezim varda koştu geldi yardımıma. Pislik Hamza güldüğü yetmiyormuş gibi birde Yusuf bana yardım ediyor diye çocuğu dövmediği kaldı. Benden neden bukadar nefret ediyor anlamıyorumda doğrusu? Hayır borç alıp ödememezlikde yapmadım. Tamam. Sütten çıkmış ak kaşık değilim bende ama sonuçta kaç yaşında bir hanımefendiyim. Ayıp denen birşey var değil mi? Yinede iyiki Yusuf ordaydı yoksa kimse lütfedibde beni kaldırmaz bütün gece ben yerde benim şaşkın arkadaşlarım ayakta güler dururduk. Ahh hala düşündükce hem sinir oluyorum hemde acayip bir gülme geliyor.
Gözüm kolumdaki saatime ilişince otomatikman eteklerim tutuştu. Neden? Çünkü herzaman ki gibi annemin tembihlediği herşeyi unuttum. Saat'e bak. Kaç olmuş. Veli toplantısı bitmek üzeredir. Ve birkaç saate kesin burda olurlar. Annem beni öldürecek. Can korkusunun vermiş olduğu enerjiyle birlikde balkonumdan hızla çıkıp mutfağa koştum. Hızlıca pirinçleri yıkayıp pilavı ocağa koydum, yanına çorba ve ana yemeği bir çırpıda halledip kendimi mutfak koltuğuna bıraktım. Şimdi tek gereken şeyse pişmelerini beklemekti. Baya yoruldum ama sonuçta yetişti. Şu yemeklerde olsun bir duş alayım. Bu yorgunluk anca gider.
***
Islak saçlarımı aynanın karşısında tararken büyük bir işkence çekiyordum. Neden mi? Eğer uzun saçlıysanız ama gerçekten uzun. Tek başınıza saç taramak tam bir çin işkencesidir. Saçlar açılacağı yere karışır. Şanslıysanız tarağı saçınızdan kurtarabilirsiniz çünkü bazen adeta saçım tarağımı yutuyor. Berbat birşey. Yinede kestiremiyorum çünkü kuaför sandalyesine her oturduğumda gözlerim dolu dolu oluyor. Kötü bir ruh haline giriyorum. O yüzden gül'ü seven dikenine katlanır demekden başka çarem yok. En azından benim için öyle. Aşşağıdan gelen gürültülere bakılırsa bizimkiler yeni okullarınıda fethedip gelmişler. Ekstra felaket olan ikiz kardeşlerim acaba okulda ne gibi bir suç işlemişlerde babam bu denli sinirli çok merak ettim doğrusu. Son okullarında kaykay yapma ayağına müdürlerinin iki kaburgasını kırmışlardı şimdiki vukuatları ne ki bukadar sessizler. Saçlarımı hızlı bir şekilde tarayıp kuruladım ve normal bir ev topuzu yapıp aşşağı kata indim. "Hoşgeldiniz " dedim en neşe dolu halimle. Ama zaten içerisi fırtına öncesi sessizlik haline bürünmüştü bile. Anneme bakıp "noldu çokmu suç işlemişler " bakışı atarken. Annemden önce babam söz aldı.
"Kızım Meryem bu kardeşlerin hiç sana çekmemiş ben sana söyleyeyim. Ya hu bir insan kendi öğretmenin saçını nasıl keser ya. Madem bunu yapabilecek kadar girişimcisiniz ben sizi boşuna okutmakla falan uğraşmayayım. Hemen ikinizide iş hayatına atayım. Eğer öğretmen şikayetçi olsaydı görürdüm ben sizi. Bununla beraber bu seneki kaçıncı okul olacak hanım?"
" 5. Olacak sadık."
" Gördünmü kızım. 10 yaşındaki el kadar çocuklar nasıl bu kadar okul değiştirir. Nasıl bukadar yaramaz olur aklım almıyor artık."