Gözlerime dolan sabah aydınlığına inat biraz daha, lütfen birazcık daha uyuyayım diye yalvarıyordum içimden. Dün gece Hamza beyden ilk defa sevimli bir hareket görmüşken şimdiyse uykusuzluk çekiyordum. Bunu bilerek yapmış bile olabilir üstelik. Adam sonuçda doktor çoğu zaman uykusuz kalıyordur. Alışkındır sonuçda. Dokunmaz ona. Ben öylemiyim? Hiç! Bu günde Elif Kayseri'ye dönüyordu. Ve bu gün onunla geri dönmeden önce vakit geçirmek istiyordum. Eminim bunların hepsi planlıydı. Pislik. Ve başucumda hunharca bağıran alarmıma kulak verip gözlerimi açtım. Evet gerçekten sabah olmuştu ve bunun olmamış olmasını azcıkda olsa dilemiştim. Yatakta tek başımaydım. Elif'in valizleri etrafta görünmüyordu ve mutfaktan da buraya mis gibi krep kokuları geliyordu. Zıplayarak kalkıp terliklerimi giyerek odamdan çıktım. Dağınık saçlarımı yürürken tepemde sıkı bir topuz yapıp mutfak kapısında durup içerisindekilere gülümsedim. Annem kahvaltılıkları masaya yerleştiriyordu. Elif'se krepleri pişirmekle meşguldü. Kokuyu içime çekerek yanına gittim.
"Günaydın."
"Günaydım uyuşuk."
"Öyle deme ya. Dün gece uyuyamadım ondan biraz geç kalktım."
Annem arkasına dönüp Elif'le göz işareti çakıştı. "Neden acaba? Hı? Hı?"
"Anne! Lütfen ama. Ayıp oluyor."
"İyide Meryemcim neden uyuyamadın peki. Hayrun annemde bende bunu çok merak ettik mesela şimdi."
"Şeyden uyuyamadım. Şeyden. Stresten. Evet stres. Kesinlikle stres."
İkisinin beraber kahkaha atmasıyla yerin dibine girme isteği duydum. Annem kalçasını kalçama vurup gülmeye devam etti. "İlahi Meryem. Kızım neyin sitresi. Evlenmek istedin de vermedik mi? Ha yok evlenmeyeceğim dedin de zorla mı verdik. Bence sen başka bir şeyden uyuyamamışsın."
"Evet anne sinek vardı ondan uyuyamadım. Böyle kulağımın dibinde vız vız vız vız bir türlü uyutmadı."
"Tamam tamam hadi inandık gibi yapalım."
"Anne ya." Suratımı asıp masaya oturdum. Önüme aldığım servis tabağına ne bulduysam doldurmak için hazırlanıyorken Elif tabağımı aldı.
"Yani kahvaltıda mı ettirmeyeceksiniz?"
"Hayır kuşum ondan değil. Biz dışarda yapacağız kahvaltımızı."
"Peki ya krepler?"
"İkizlere."
"Haksızlık yaptığının farkındasın değilmi arkadaşım."
"Hadi ya. Kalk hazırlan bak ben hazırım seni bekliyorum."
Yine bir surat asıklığı ve masadan etrafta sürüne sürüne odaya çıkmak. Üzerimi giyinip tekrar aşşağıya indiğimde kayıp bavullar kapının önünde ve annemin gözlerinde de taze yaşlar vardı.
"Noluyor?"
"Yine gel kızım olur mu? Sana bu evde herzaman yerimiz var."
"Üzülme Hayruşum. Yine gelirim ben yanınıza. Hem gitmeden size bir müjde de vereyim. Burda bir anaokuluyla görüştüm. Boş bir kadroları varmış belki Allah nasip ederse buraya geri dönebilirim."
Bir çığlık atıverdim sevinçten. Sarılıverdik birbirimize. Annem ikimizinde sırtını sıvazlayıp kıkırdadı.
"Yandık desenize."
Elif bir kere daha annemle vedalaştıktan sonra valizlerini benim arabama yerleştirip yola çıktık. Boğaz manzaralı harika bir cafe'nin önünde durduk. Elif parıldayan gözlerle bana baktı. "Çok özlemişim."