21. Hastane

91 9 5
                                    

İyi okumalar...



"Jimin nerede? Jimin!" Onu tanımayan simaların arasında daha önce tanıştığı adamı görünce hızla ona ilerlemişti Seokjin. Eşi Naeun hemen arkasından geliyordu. "Taehyungssi? Jimin'in durumu nasıl?"

"Kurşunu çıkarmaya çalışıyorlar. Neyse ki hayati bir organına gelmemiş. İzninizle, benim halletmem gereken birkaç iş..." Şaşkın bir halde lafa dalarken kendini tutamamıştı Naeun.

"Yani bu kadar zaman geçirdiğiniz biri hastanelik oluyor ve siz hala iş düşünebiliyor musunuz cidden? Pes." Seokjin onun omzunu dürtse de söylenen söylenmişti artık. Taehyung başını hafifçe öne eğdi.

"Kusura bakmayın bayan Son, acil olmasa ben de burada durup bay Park'ın uyanmasını beklemek isterdim. Haberleri takip ediyor olacağım, geçmiş olsun." Koridorda ilerlerken bu sefer onu durdurmamışlardı. Ancak köşeyi döndüğünde asansörü pas geçip yangın merdivenine yönelmişti Taehyung. Birkaç adım ötesindeki Hyun ona bir paket uzattı. "Sağol Hyun." diye mırıldandı yangın merdivenine çıkıp kapıyı ardından kapatmadan önce.

Sigaraya başlamak planları arasında yoktu ancak o planlar Jimin'in vurulmasını da içermiyordu. Kollarında bilincini yitiren biricik sevgilisinin ona en son nasıl baktığını anımsıyordu, oradan ayrılmadan söylediği son sözü, ses tonunu, ona son kez gülümsediğini. Hiçbiri gözlerinin önünden gitmemişti. Hastane koridorunun zeminini kazıyacaktı zihnine neredeyse. Ancak hastanın yakınları geldiğinde ona yakınmış gibi davranamayacağını biliyordu. Yoongi'nin ilişkilerinden haberdar olduğunu duymuştu, Jimin araları açıldığında o ve nişanlısının evinde kalmaya gittiğini söylemişti daha önce. Ama Seokjin'le aynı yerde çalışıyorlardı, onun bir iş arkadaşından çok abi gibi olduğunu görebilse de ilişkiyi bilmemesi çok şaşırtıcı olmazdı. Adam belki tüm bunlar sonlandığında kendini bir aptal gibi hissedecekti, yine de onun bunu etik değerler sınırında anlayışla karşılamayacağını Jimin biliyor olmalıydı.

Sigarasından derin bir nefes çekip başını beyaz duvara yasladı. Duman açık havaya karışıyor, hızla gözden kayboluyordu. Bulunduğu yüksek kattan birer karıncaya benzeyen insanları izledi. Güneşin doğmasına az bir vakit kaldığından henüz işlek cadde kalabalıklaşmamıştı ve sokak lambaları da sönmemişti. Gündüz misali aydınlatılmış yoldan geçen arabalar ve yayalar sınırlı sayıdaydı. Her birini saymak istese rahatça sayabileceğini fark etti. Bir arkadaş grubu sersem adımlarla yürüyordu, büyük olasılıkla içmeden dönüyorlardı. Benzer bir durum onların biraz ilerisindeki beyaz gömlekli adamlar için de geçerliydi. Üç beş taksi geçti, onları birkaç araba ve bir otobüs takip etti. Sigaranın sonuna yaklaşırken yangın merdiveninin kapısı aniden açıldı.

"Ne bok yiyorsun burada?" Ondan sakin bir tepki beklemiyordu. Belki Seokjin Jimin'in orada vurulmasına takılmayabilirdi ama sinirli bakışlarını yüzüne diken adam kesinlikle onu suçluyordu. Taehyung elindeki sigarayı gösterdi. Diğerinin bir tokadıyla sigara merdivenler arasındaki boşluktan aşağı uçtu.

"Birilerinin kafasına düşebilir, farkında mısın?" Kapıyı ardından kapattı adam. İşaret parmağını ona doğrultmuştu.

"Benim arkadaşım ölebilir, sen bunun farkında mısın kalın kafa?" Taehyung pes ederek ellerini kaldırdı. Silahı ateşleyen o değildi ama bu suçlamayı anlayabiliyordu. "Ne işi vardı orada? Söyle çabuk."

"Ben götürdüm." Yalan değildi, olacakları tahmin etse onu kapının eşiğinden bile sokmazdı. Bu gerçek Yoongi'nin yumruğunu engellemedi.

"Hangi sıfatla götürdün lan onu o sikiğin partisine? Başına gelene bak. Yaptıklarının sonucunu hiç mi düşünmezsin sen?" Taehyung sızlayan çenesini tuttu. Başını tekrar duvara yaslamıştı.

"Sence böyle bir şeyin olacağını bilsem onu götürür müydüm? Tek amacım onun çevremdeki biri olarak tanınması ve bir arada olduğumuz zamanlarda durumun yadırganmamasıydı. Olayların bu hale geleceğini nasıl bilebilirim?" Yoongi alaycı bir kahkaha bıraktı havaya.

"Böyle bir şeyin olacağını kim bilir zaten ya? Aptal mısın sen? Baştan bunu yapman, hatta baştan Jimin'e yaklaşman bile hataydı. Ben ona bitirin dediğimde bitirseydiniz eğer..." Taehyung onun lafını kesmekte hızlıydı.

"Bir dakika bir dakika. Sen ona ayrılmamız gerektiğini mi söyledin? Yani benden uzaklaşmasının, devam etmek istemeyişinin sebebi sen miydin? Sen kim olarak karışıyorsun bizim ilişkimize? Jimin'in aklını nasıl bulandırabilirsin böyle?" Yoongi onun yanındaki duvara vurdu bu kez. Yumruğu hatrı sayılır bir ses çıkarmıştı. Ancak ona fiziksel bir etki yaratmış gibi durmuyordu.

"Keşke daha çok bulandırsaydım. Hatta keşke onu eve kilitleseydim ve bir daha asla seni göremeseydi. En azından bu duruma düşmezdik. Gerçi hala seni bir daha görememesi için bir şansı var, sayende." Arkasında kalan kapı yavaşça aralandı. İkisi de dönüp baktıklarında kızı görmeyi beklemiyorlardı. "Jieun, sırası değil."

"Gayet de sırası. Ne yapıyorsunuz burada? Jimin içeride canıyla cebelleşiyor." Parmağı uzun boylunun yanağını gösterdi. "Siz de yumruklaşma mı oynuyorsunuz? Çocuk musunuz siz ya? İki yetişkin gibi konuşarak çözsenize derdinizi." Yoongi derin bir nefes almıştı.

"Sevgilim, sen içeri git. Karışma lütfen. Bu sorun çözülebilecek kadar basit bir sorun değil." Kız onun teklifini reddetti, kolundaki tutuştan sertçe kurtulmuştu. İkisinin arasında kalacak şekilde kendini dar alana sığdırdı.

"Siz delirmişsiniz, tamam mı? Şu anki önceliğimiz zaten yaşanmış sorunların kavgasını etmek mi yoksa Jimin'den olumlu bir haber beklemek mi? Buna karar verin önce. Eğer seçiminiz ilkiyse ikinizin de onu birazcık bile sevmediğine emin olacağım. Herhalde ikinciyi seçiyorsunuz, değil mi?" Kollarını göğsünde bağladığında gerçekten de bir yanıt beklediği söylenebilirdi. İkili aynı anda salladı başlarını. Jieun kısmen tatmin olmuş bir gülümseme sundu onlara.

"O zaman artık içeri girsek iyi olacak." diye homurdandı Yoongi. Nişanlısı önden girerken Taehyung gerilerinde kalmıştı. Onun duraksaması gazetecinin dikkatini çekti. "Ne oldu?"

"Benim gitmem gerek." Çatık kaşlarla yüzüne bakan adama anında açıklamıştı. "Lee kayıp. Onu bulmamın tek yolu da Sowon'u bulmak. Telefonlarımı açmıyor. Olabileceğini düşündüğüm birkaç yere bakacağım." Yoongi bir adımda onun daha yakınına geldi.

"İyi de, bunun ne anlamı var ki? Jimin'in iyileşmesi onları bulmaktan daha önemli değil mi?" Adam hızla onayladı.

"Elbette öyle. Ama onu da bulmalıyım ki kamera kayıtlarını yok etmesin. Bahçede her şey açık ve net görülüyor Yoongi. Ne konuştular ve Jimin'i neden vurdu, bunu öğrenebilirsek..." Lafını beyaz tenli tamamladı.

"Hakkında bir dava açılmasını sağlayabiliriz. Böylece tüm mal varlığı araştırılacak, yaptığı tüm pis işler de kanun önüne çıkarılacak. Herifin her şeyini kaybedip hapislik olmasını sağlayabiliriz." Onu yalnızca başıyla doğruladı Taehyung. Diğerinin takıldığı bir nokta vardı. "Jimin uyandığında bu fikirden pek hoşlanmayabilir. O bunu..." dedikten sonra susmuştu. Taehyung'a ne kadar detay anlattığını bilmiyordu. Adama bilmemesi gereken bir bilgi yükleyemezdi.

"Bildiği yoldan halletmek isteyeceğinin farkındayım. Ama Jimin henüz uyanmadı. Sen de biliyorsun ki bunu kanuni yollardan halletmek en iyisi. Onu herhangi bir suçlamaya maruz bırakmadan masum bir iş adamı olarak kirli birinin vurduğunu gösterebilirsek hepsinden temelli kurtulacağız. Bu onun yolundan sürerse bitmeyecek. Sürekli birbirlerini vuracak bir açık çıkacak, kan davasına dönsün istemiyorum." Arkasını gösterdi. Tek tip takım elbise giyinen birkaç adam Taehyung'u bekliyordu. Onun güvenilir çalışanları da bunlar olmalıydı. "Şimdi gitsem iyi olacak, Jimin'in durumunda gelişme olunca bana haber verirsiniz, değil mi?" Yoongi onu onaylarken elini kaldırdı birkaç saniyeliğine. Asansör kapıları kapandığı sırada Jieun elini nişanlısının omzuna koydu.

"Doğru şeyi yapıyor değil mi?" diye sormuştu düşünceli bir yüzle metal kapıyı izleyen adama. Yoongi gözlerini kapıdan ayırmadan yanıtladı.

"Umalım da bu sefer öyle olsun." Derin bir nefes aldı. "Şimdiye dek Jimin'in yolundan başka bir yolun çalıştığını görmedim."



Kaoslarımız bitmiyor.

Wanted Me So BadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin