Eighteenth

173 18 17
                                    

"Yani diyorsun ki zoru oynamayı severim."

Jungkook elindeki büyük bira bardağını sallayıp kafasını aşağı eğerek kıkırdadı. Az önce sahneden inmiş ve bir kez olsun başka bir yöne sapmadan Jimin'in oturduğu taburenin yanındaki bir diğer boş tabureye oturmuştu.

"Oynamak demeyelim ama ulaşılmaz olmak egomu tatmin ediyor. Eminim bu konuda böyle olan tek kişi değilimdir. Bazen hepimiz egomuzu okşayacak durumları severiz."

Jimin, Jungkook'un içmekten kızaran yanaklarına bakıp gülümsedi. Elini kaldırıp alnının üstüne düşen saçları hafifçe düzeltip kendisini yüzündeki gülümsemeyle izleyen ve yaptıklarına karşı çıkmaktan bir hayli uzak olan tavşan çocuğunun gözlerine baktı.

"Çok içtin."

Jungkook kaşlarını çatıp yüzünü Jimin'in elinden kurtardı.

"Yooo kim demiş? Sen çok içtin."

Uzanıp Jimin'in önündeki bardağı alarak kendi bardağının yanına koydu.

"Daha fazla içmene izin yok Jimin, her şeyin fazlası zarar."

Jimin kıkırdayıp dirseğini önlerindeki tezgaha yaslayarak yüzünü avucunun içine bıraktı. Aptal bir aşık gibi Jungkook'un sarhoş halini izledi bir süre. Sonra derin bir iç çekti.

"O kadar güzelsin ki bu nasıl mümkün olabilir aklım almıyor."

Jungkook sırıtıp yüzünü Jimin'in yüzüne yaklaştırdı. İki kaşını alayla havaya kaldırıp indirirken diliyle dudağının ucundaki piercinge dokundu.

"Sen kendinin farkında değilsin ki Jimin. Dönüp kendine hiç bakmıyorsun ki."

Jimin tebessüm edip kendisine gittikçe yaklaşan yüzden uzaklaştı. Onun bu hareketine karşı Jungkook bir an duraklasa bile sonra omuz silkti ve önünde duran Jimin'in bardağını alıp içindeki sıvıyı kafasına dikti. Bu sırada diğeri bir şeylerin farkındalığıyla düşünüyordu. Aralarındaki fark buydu işte. Jungkook için her zaman öncelik kendisiydi. Hep mi böyleydi sonradan mı böyle olmuştu bilmiyordu bu yüzden onun bu durumuna bencillik diyemiyordu ama tanıştıkları günden beri Jungkook böyleydi işte; ben, ben ve ben. Jimin için ise ikinci planda olan şey kendisiydi. Gözü kendisinden başka herkesi görürdü. Herkesin yardımına ilk o koşar, ilk önce karşısındaki kişinin anlatmasını bekler ve bir şeyi yapmadan önce diğerlerinin mutluluğunu düşünürdü.

Ama Jungkook hayatına girdiğinden beri bu değişmişti. Artık Jungkook'u ilk plana koyan iki kişi vardı. Jimin için önce Jungkook sonra kendisi geliyordu. Dünyada ki diğer şeyler ise umrunda bile değildi. Yanında Jungkook varken düşünebildiği tek şey ikisiydi çünkü.

"Sıkıldıııım."

Sandalyesinde dönen, başını iyice arkasına atmış ve dudakları büzülü bir halde tavanı izleyen bedene baktı. Jungkook'un önceliği olabilecek miydi? Bir şeyi yaparken sadece kendisini değil Jimin'i de düşündüğü o noktaya gelecekler miydi? Kendisi mutluyken Jimin'in de mutlu olmasını sağlayacak, onu duygularına ortak edecek miydi?

"Çıkmak ister misin güzelim?"

Jungkook sallandığı yerde durup birkaç saniye tavana öylece baktı. Midesini yavaşça istila eden o iğrenç karıncalanma hissinin kendisini rahatsız etmesini bekledi ama hayır, o his o kadar hoşuna gitti ki Jimin'den duyduğu o lakabı hep söylesin istedi. Kalbinin son sürat atması ilk defa nefesini kesip göğsünde korkunç bir acıya sebep olmadı. Derin bir nefes alıp saniyelerdir cevapsız bıraktığı adama döndü.

Hell İn Heaven ~{Jikook}~ TextHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin