Tenth

200 21 20
                                    

Kalabalık grupların oluşturduğu gürültünün ortasında eskitme sandalyede oturmuş, masada duran bardağı ile oynuyordu. Pipeti içeceğin içinde birkaç tur döndürüp aldığı şekli izledi. Sonra derin bir nefes bırakıp masada oturan diğer arkadaşlarına baktı. Bu gece buraya Jungkook ile tekrar konuşabilme ihtimali için tek başına gelmek istemişti fakat kalabalık arkadaş grubu peşine takılmıştı ve şimdi koskoca kafede gürültüye sebep olanlardan biride onların masasıydı.

Jimin gözlerini hazırlıkların yapılmaya başlandığı sahneye çevirdi. Mekandan içeriye girdiğiniz gibi karşı duvara yaslanmış küçük sahne gözünüze çarpıyordu. Ortam loş ışıklarla döşenmişti. Duvarlara tuğla deseni verilmişken masalar ve sandalyeler koyu kahve tahtadan oluşuyordu. Sürekli oradan oraya koşuşturan garsonları görmek mümkündü. Üstelik yoğun sigara dumanı mekanın içine yayılmıştı.

Diğer yanda Jungkook, sahneye çıkmak için hazırlanıyordu fakat içinde anlamsız bir gerginlik vardı. Jimin her akşam geleceğini söylemişti fakat tanıştıkları günden beri bir kez olsun gelmemişti. Son konuşmaları bu sabahki konuşmaydı ve pek iyi bittiği söylenemezdi. Jungkook onu tanıdığını söylemekle iyi mi yapmıştı emin değildi fakat içinde tutamıyordu işte. Jimin gelip ona kendisini öyle güzel bir şekilde anlatırken bilmemezlikten gelemiyordu hiçbir şeyi. Fakat kimliğini ortaya çıkarmak istemiyordu işte. Sebebi ortadaydı. Daha en başında söylemişti zaten. Samimiyeti ve dürüstlüğü kaybetmek istemiyordu. Jimin onun Jungkook olduğunu bilirken kendisi hakkında söylediği bütün o şeylerde bile dürüst olacak mıydı? Duyguları, sırları veya hayatı hakkında dürüst olup Jungkook'un samimiyetine aynı samimiyetle karşılık verecek miydi? En önemlisi ise Jimin değildi, Jungkook aynı dürüstlük ve samimiyetliğe sahip kalabilecek miydi? İçini yine böyle rahat döküp duygularını böyle rahat açabilecek miydi?

Şu kısa sürede Jimin'in sohbet kutusu onun günlüğü olmuştu. Belki çok uzun süredir orada vakit geçirmiyorlardı fakat Jungkook o küçük konuşmalardan sonra yatağının hemen karşısındaki aynadan kendisiyle yüz yüze geldiğinde ne kadar geniş bir şekilde gülümsediğini görüyordu. İçinin bir anda bütün kötü duygulardan arınmış olduğunu hissediyor ve inanılmaz bir rahatlığa kavuşuyordu.

Bu yüzden söylemeyecekti. Hayat bir oyun yapıp Jimin'in öğrenmesini sağlamadığı sürece Jungkook, kim olduğunu açıklamayacaktı. Ama bu, solist Jungkook olarak Jimin'le arkadaşlık kurmayacağı anlamına gelmiyordu. Belki her şeyi daha da yokuşa sürüyordu, belki Jimin öğrendiği zaman kalp kırıklığına uğrayacaktı. Jungkook'un dürüstlüğüne olan inancı yok olacaktı hatta. Ama Jungkook söylemişti, bencilin tekiydi. Hem Jimin'e yakın olmak istiyordu hem de onu kendinden uzak tutmak. İpleri sohbet ettikleri ilk andan eline almıştı. Jimin'i kendi isteği doğrultusunda peşinden sürükleyip duruyordu.

Bu düşüncelerle bir an kendinden tiksinip yüzünü buruşturdu. Jungkook gerçekten kötüydü, kötünün ta kendisiydi.

"Bırak düşünmeyi, kendinden daha da nefret ediyorsun düşündükçe. Ne önemi var? Ne gereği var?"

Makyaj masasının aynasından kendisine bakıp konuştu. Elleri sıkıca masaya yaslanmıştı. Omuzları gerilmiş, çenesi sıkmaktan kasılmıştı. Aynaya bakmaktan nefret ediyordu.

Arkasını dönüp nefret ettiği görüntüden uzaklaştı. Odanın köşesindeki küçük koltuktan gri mavi karışımı renklerle bezenmiş ceketi beyaz tişörtünün üstüne giyindi. Alnının üstüne düşen dalgalı kahküllerini dövmeli eli ile geriye itip dudağının kenarındaki piercinge diliyle dokundu. Sertçe yutkunup son kez birkaç yudum su içti ve sahneye çıkmak üzere giyinme odasından ayrıldı.

Yoğun alkış seslerinin içinde şarkıyı söylemeye başladığı an kapattığı göz kapaklarını araladı. Sanki nerede olduğunu en başından biliyormuş gibi gözleri direkt siyah saçlı oğlanı bulmuştu. Bembeyaz tenine tezatlık uyandıran siyah saçları ve koyu kahve gözleri vardı Jimin'in. Uyumsuzluğun uyumu gibiydi. Jungkook ona söylemişti, gördüğü en güzel şeydi Jimin.

Hell İn Heaven ~{Jikook}~ TextHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin