Seslerin bir uğultu gibi kulağıma iliştiği, sanki yaşamıyormuşum gibi hissettiğim çok fazla zaman olurdu. Tuhaf bir ses içimi kaplardı. Karşımda bana bir şeyler anlatan insana kafamı sallasam bile ne söylediği hakkında en ufak bir fikrim bile olmazdı.
Garipti. Çünkü bu sanki hayattan soyutlanırmışım gibi hissettirirdi. Helin ya da bir başkası bunu fark edip önümde el sallayana kadarda bunu fark etmezdim.
Yaşadığım şey anlamsızlaşırdı. Amaçsız biri oluverirdim bir anda. Ve bu, daha önce söylediğim gibi çok sık yaşanırdı.
En azından son altı aydır...
Antrenmanlara gitmediğim, neredeyse haftalarca evden bile çıkmadığım o günlerde tek yaptığım şey kalın battaniyenin altında boş boş yeri seyretmekti. Ya da balığıma bakmaktı. Gerçi artık bakabileceğim bir balığım yoktu. Kendi ihmalkarlığım yüzünden evde olduğum süre boyunca onu beslemeyi unutmuştum.
Önceliklerim değişmişti.
Eskiden olsa öldüğü için üzüleceğim o balık benim için şuan sadece bir balıktı.
"Zehre!"
Silkelendim. Yumruk yemiş kadar hızlı kendime geldim. Bir an için ne düşündüğümü bile unuttum.
Başımı kaldırdım ve ateş saçan gözlerle bana bakan koçun karşısında başımı eğdim.
"Çalışmaya mı geldin, pineklemeye mi?" Sahada alıştırma yapan bir kaç çift göz bize döndü. Ama saha içinde sık karşılaştıkları bir şey olduğu için ilgilerini kaybetmeleri de uzun sürmemişti.
"Üzgünüm." Ağzımın içinde mırıldandım.
Koç elindeki topu havaya fırlatıp sertçe vurdu. Manşet alacak zamanı zar zor buldum. Top neredeyse sağ dizime geliyordu.
Daha sonra tekrardan alıştırmaya devam ettik. Bugün o aptal yemekten sonra ilk antrenman günümüzdü. Ve ne yazık ki de ortak bir antrenmandı. Yeni sezonun ilk alıştırmalarından biri olduğu için koçlar bizi bir araya toplayıp kısa bir açılış yapmak istemişlerdi çünkü.
Yarım saat boyunca ayakta kalıp neredeyse uyuyakalmama sebep olacak bir açılış...
Yeni sezonla birlikte ben de bir takım kurallar almıştım. Artık yavaş yavaş eski yaşamıma dönmem gerekiyordu. Gerek uyku düzenim gerekse diyetim...
"Güzellik," Burak'ın bana seslendiğini bilerek başımı çevirdim. Çoğu zaman bana böyle hitap ettiği için kimse şaşırmamıştı. Elindeki topu havada sallarken soran bir ifade ile bana bakıyordu.
Gülerek başımı salladım.
Sahanın dışında karşılıklı yerlerimizi aldık.
"Yine azar yiyorsun?"
"Deme öyle. Normalde bana bayılır." Bana pasladığı topa elimden geldiğince sert vurdum. Kolayca manşet aldı.
"Popona posta koymalarını istemiyorsan kendine gelmelisin." Normalde asla bu kadar ciddi olmadığı için benim için endişelendiğini anlayabiliyordum.
"Sanmıyorum. Bence herkes bu takım için ne kadar çabaladığımı biliyordur." Şımarık bir şekilde gülümsemem gözlerini devirmesine sebep oldu.
Vurduğu smaç, kurduğum manşeti dağıtıp sahanın diğer tarafına gitti.
"Ben zaten sana inanıyorum. Ama onlar..." Topun peşinden yürüdüğüm sırada kurduğu cümle ile etrafıma bakma gereksinimi duydum. Herkes gruplar halinde ısınmakla meşguldü. Ufak bir maç yapmayı planlıyorlardı ve ne yazık ki bu haftaki maçta da yoktum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN SKORER (ARA VERİLDİ)
General Fiction"Merhaba." Sesinde yeni tanıştığı bir insana gösterdiği nezaket vardı. Demek böyle yapacaktı. Beni tanımazdan gelecek herkesin önünde canımı yakmak isteyecekti. Elimi sıcak avucuna bıraktım. "Merhaba." Dedim net bir sesle. Onu eğer tanımasaydım bak...