Bir sporcunun yapması gereken rutin şeyler vardır.
Öğünleri.
Sporu.
Mentalitesine korumak.
Son bir kaç ayda tüm bunlardan o kadar uzaktım ki aynadaki görüntü bana oldukça ters geliyordu. Daha önceleri belime tam oturan bu gece elbisesi artık boldu. Ama bunu dışarıdan bakan öylesine biri fark etmezdi. Ben görebilirdim ya da Helin... Bana o kadar yakın olan başka kimse yoktu.
"Oldukça başarılı..." Arkamdan gelen ses ile bedenindeki kusurları incelemek yerine Helin'e döndüm. Gözleri uzun uzun bacağımda dolaştı. Ardından bana yıllar önce hediye ettiği pullu elbiseye göz attı. Son olarak makyajım ve saçım ilgi alanındaydı.
Bugün fena gözükmediğimin bende farkındaydım. Ancak bunu en yakın arkadaşımdan duymak onur okşayıcıydı.
"Burak ve James bizi bekliyorlar. Israrlarıma rağmen gelmek istediler. Acele etmeni söylemek istedim."
Kırmızı koltuktan küçük kol çantamı aldım.
"Çıkabiliriz." Güldü ve beni telefonuna bir şeyler yazarak onayladı. Benden biraz daha kısa olmasına karşın tercih ettiği kırmızı elbise onu oldukça uzun göstermişti. Sarı dalgalı saçları ise gerçek bir oyuncak bebek gibi gözükmesine sebep oluyordu. Eh, voleybolun elbette bazı getirileri vardı. Güzel bir fizik bunun başında geliyordu...
Bana ait olan daireden çıkıp basamakları birer birer inerken Helin'e şöyle bir göz attığında şimdiden heyecanlandığını gördüm. Onu suçlamıyordum. Hislerini benden bile saklamak isteyecek kadar Burak'a platonikti çünkü. Ve bunu anladığımı ona hiç çaktırmıyordum. Çünkü eğer bildiğimi bilirse can sıkıcı bazı konular arkadaş ortamında açığa çıkacaktı. Burak'ın onu öyle görmemesi gibi...
"Gergin misin?" Tüm gün boyunca sormaktan kaçındığı soru dudaklarından döküldü.
"Bilmiyorum." Derin bir nefes alırken dürüstçe cevapladım. "Yalnızca merak ediyorum. Neden buraya geldi?" İki haftadır içimi yiyen soru bana acırmış gibi omuz silkmesine sebep oldu.
"Belki de barışmak ist-"
"İşte cevabın o olmadığından eminim." Histerik bir şekilde güldüm.
Atlas ve ben... Evet güzel bir kaç yıldı. Ama son bir kaç ayın zehir gibi geçme sebebi onunla olan yıkıcı ayrılığımdı. Evden çıkmadan geçirdiğim bir kaç hafta, kaybettiğim kilolar, sağlıksız hayat, alışık olmadığım bir hayat... Hepsi onun bana bıraktıklarıydı. Elbette bir de benim ona bıraktıklarım vardı...
"Konuşsanız bir oturup. Sen anlatsan derdini..." Dışarı çıkmadan önce apartman boşluğunda beni durdurdu. Burak ve James'in yanında rahat konuşamayacaktık çünkü.
"Helin," sabırlı bir sesle mırıldanıp gözlerimi kapattım. "Konuşacak şu kadar bir şeyimiz bile kalmadı." İşaret parmağımın ucunu gösterdim. "Onunla aram kötü değil. Ama asla iyi de değil. Ortak antrenmanlar olacağı için yalnızca alışmaya bakacağım. Sende sakın canımı sıkacak bir şey yapma."
Daha önce benden habersiz arkamdan çevirdiği işleri bildiğim için net bir sesle konuşmam gerekmişti. Suçlu bir çocuk gibi başını salladı ve gözlerini kaçırıp acele ile dışarı çıktı. Bende hızla peşine takıldığımda bizi dışarıda rahatsız takımları ile bekleyen iki yakışıklı voleybolcu vardı.
Burak elleri pantolonunun cebinde sırtını arabasına yaslarken James elindeki sigaradan uzun nefesler alarak ona heyecanla bir şeyler anlatıyordu. Demir kapının sesi aynı anda ikisininde dikkatini çekti. Bize döndükleri sırada dudaklarına hoş gülümsemeler yerleştirmeyi ihmal etmemişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN SKORER (ARA VERİLDİ)
Fiksi Umum"Merhaba." Sesinde yeni tanıştığı bir insana gösterdiği nezaket vardı. Demek böyle yapacaktı. Beni tanımazdan gelecek herkesin önünde canımı yakmak isteyecekti. Elimi sıcak avucuna bıraktım. "Merhaba." Dedim net bir sesle. Onu eğer tanımasaydım bak...