Tren durduktan sonra Lily ile inmiştik. Yine Hagrid'in 'Birinci sınıflar bu taraftan!' diye bağırdığını duyunca kendimi gerçekten evime gelmiş gibi hissettim. Yüzümdeki küçük tebessümle kendi kendine giden arabaların yanına gitmiştik.
Oturduğumuzda Lily'ye dönüp -her seneki gibi- "Lily bu arabaları neyin çektiğini öğrendin mi?" diye sordum. Lily bana 'küçük' bir side eye attıktan sonra "Kendin niye bakmıyorsun? Ben bakıyorum ama senin hiç gelip de araştırdığını görmedim." Oflamıştım, aslında her ne kadar böyle dese de o da bakmıyordu. Dersten başını kaldırsa bakardı.
Bir süre sonra Hogwarts'a varmıştık. Tam merdivendenlerden çıkacakken ayağım kaydı ve düştüm, tek bir sorun vardı; düşen tek kişi ben değildim. Lily ve diğerleri de düşmüştü. Hepimiz düştüğümüzde birden Pevees çıkıp geberircesine gülüyordu. "HAHAHA EZİKLER. HAHAHA ÇOK KOMİK DÜŞTÜNÜZ. HEY WEASLEY ÖZELİKLE SEN HAHAHAHA"
Hepimiz sakatlanmış gibi yerden kalkıyorduk derken McGonagall içeriden çıkıp gelmişti. "Pevees yetti artık! Öğrencilerimize zarar veremezsin! Okuldan atılmak falan mı istiyorsun?! -McGonagall her ne kadar böyle dese de sadece korkutmak için, ki işe asla yaramıyordu- Bu konuyu Dumbledore'la konuşacağız!" diye haykırdı.
Pevees, McGonagall'ın dediklerinden gram korkmamış hatta tam tersi McGonagall'a dil çıkardıktan sonra mahvettiği bu ortamdan hızlıca uzaklaşmıştı. McGonagall kısık sesle birşeyler söylenerek büyük salona doğru yürüyordu. Biz öğrenciler ise anlamadığım bir şekilde heykel gibi kalakalmıştık. McGonagall sanki birşey unutmuş gibi geri döndü ve "Ee neyi bekliyorsunuz gelmek için?! Davetiye falan mı?! Girin içeri bina seçme töreni başlayacak şimdi!" dedi ve hızlıca uzaklaştı. Öğrencilerden küçük mırıltılı küfürler duya duya büyük salona girdik.
Oturduk ve diğer öğrencilerle sohbet ederken aklıma birşey dank etti. Çapulcular... Etrafta baktım ama yine yoklardı. Boşvererek anın tadını çıkarmaya çalıştım. Çok geçmeden birinci sınıflar içeri girmişti. Onlar etrafı incelerken bizde onları inceliyorduk sanki ilk defa birinci sınıf görmüş gibi. İçlerinden bir kız çarptı gözüme. Hafif Sarı saçları ve uzaktan bile 'Ben burdayım!' diye bağıran çilleri vardı. İçimden 'Allah'ım neler yaratıyorsun senn' diye geçirirken Dumbledore konuşmaya başladı.
"Dönem başlamadan duyurmak istediğim birkaç uyarı var. Birinci sınıflar not alın; Karanlık orman kesinlikle bütün öğrencilere yasaktır. Ayrıca yöneticimiz Bay Filch, size şunu hatırlatmamı istedi; sağ kanattaki 3. kat koridoru acı çekerek ölmek istemeyen bütün öğrenciler için yasaktır. Teşekkür ederim..." dedi ve yerine oturdu. McGonagall bütün öğrencilerin ismini teker teker okuyordu.
Sıra gözüme çarpan o kıza gelmişti. Açıkçası merak ediyordum ve konuşmayı keserek pür dikkat kızı izliyordum. Kız ürkek ve çekingen adımlarla sandalyeye oturdu ve seçmen şapkanın binasını seçmesini bekledi. Dürüst olmak gerekirse seçmen şapka 2 dakika falan bekledi ve en sonunda "HUFFLEPUFF" diye kükredi. Gerçekten bir anda böyle bağıracağını beklemediğim için yerimden sıçradım. Kız koşarak onu ayakta alkışlayan Hufflepuff'ların oturduğu masaya doğru ilerledi.
Bütün herkes binasına yerleştiken sonra Dumbledore'dan emir geldi "Gömülün!". Sanki hepimiz yıllarca aç bırakılmış gibi yemeklerin üstüne çöktük. Yemek yemeği çok seviyordum ve yine dünyaları yemiştim. Tabii kilo almayı göze alıyordum. Su koklasam bile 500 kilo alıyordum ama neyse veririz bir şekilde. Yarınki ders programları da verildikten sonra yatakhanelere dağıldık. Benim uykum olmadığı için Lily ile birlikte ortak salonda oturuyorduk.
Daha sonra salona 3 tane erkek girdi. Bilin bakalım kim?.. ÇAPULCULAR TABİİ Kİ DE! Yanlarına resmen uçarak gitmiştim. Aslında dövmeyi falan düşünüyordum ama moralleri 500 kilometre öteden bozuk durduğu için sarılmayı seçtim. Önce Remus'a sarıldım. O benim için tam bir abiydi. "Nerdeydin seni mankafa?! Çok merak ettim sizi!" bunu söylerken saçlarını okşuyordum çünkü saçları tam bir ipekti. İç çekti ve "Geç kaldık ve maalesef ki bu salakların kafasına uyarak okula yasak bir şekilde geldik." "Bu da ne demek oluyor şimdi?" "Uzun hikaye, şuraya otur da anlatalım."
Koltuğa oturduk ve Remus anlatmaya başladı "Biz platforma geldiğimiz de tren 10 dakika önce kalkmıştı. Artık istesekte yetişemezdik. Ben Dumbledore'a mektup göndermek istedim. Sirius geri dönmek ve James ise okula süpürge ile gelmek istedi. Ben ne kadar diretsemde mektup göndermek için, Sirius James'in fikrini duyunca çok ısrar etti. Bende en sonunda kabul ettim."
!FLASHBACK BAŞLIYOR!
"Ayh hadi ama Remus! Sanarsın okuldan kovulacağız! Ne diye uğraşacaksın mektupla? Direkt uçarak gidelim!"
"Evet Remus! James haklı! Zaten hayat birçok şeyi beklemekle geçiyor, bir de mektup mu bekleyelim?"
"Off tamam susun artık. Gidelim süpürgeyle. Yeter ki susun."! FLASHBACK BİTTİ!
Anlatmaya devam etti Remus, "Okula iyi kötü vardık da noldu? Şamarcı Söğüt'ün üstüne düştük. Abi az kalsın ölüyorduk! James'in asası da kırıldı zaten..." James cebindeki asayı çıkardı "Oğlum en küçük büyüyü bile yapamıyor ki, Öhm bakın şimdi, 'Lumos'" çok ani bir şekilde acayip büyük bir ışık patladı ve James'in saçlar sanki dağınık değilmiş gibi havaya doğru dikleşti. Tabi Sirius kahkahayı bastı, bende aynı şekilde. "HAHAHA TAM BİR GEYİK OLDUN! ŞUAN BAKK!" dediği şeyle daha çok gülüyordum.
James araya girdi ve "Lan okuldan atılıyorduk biz!" Remus atladı "Demiştim size." "E atılmadık sonuçta? Dimi Çatalak HAHAHA?" "Gülme seni ahmak." ben söze devam ettim "Peki ne dedi Dumbledore?" "Bizi okuldan atmak gibi bir düşüncesi yoktu ama çok büyük bir suç işledik. Genç Yaşta Büyücülüğün Kısıtlanması Kararnamesine karşı gelmişiz. Üstün üstlük bizi 7 muggle görmüş!" "Oha be. Ceza falan aldınız mı peki?" "1 hafta boyunca okuldaki kupaları büyüsüsüz kendi elimizle her akşam temizleyeceğiz. Hemde tüm gece Filch bizi kontrol ediyor olacak!" diye isyan etti James.
"Yardım edeyim ben size. Görünmezlik peleriniyle gelirim alttan büyüyle yardım ederim?" "Helal be bize be!" diyerek gelip anlımın çatından öptü Sirius. "İşte benim zeki kızım!" "Valla bunu ben bile kabul ediyorum yani." dedi Remus mahçup bir şekilde. "Peki senin asa nolcak James?" diye sordum James'e. "Yarın mektup yollayacağım aileme. Yenisi almam gerek." "Yok sen bekleyemezsin şimdi, en iyisi süpürgeyle geri dön HAHAHAH" diye dalga geçtim James'le. Koluma susayım diye vurdu.
Saat gece 1' u geçiyordu ama biz hala geçirdiğimiz en sıkıcı ama bir o kadar da hızlı olan bu yaz tatilini konuşuyorduk. Sirius hiç konuşmamış hep susmuştu. Nedenini hepimiz iyi biliyorduk. O yüzden fazla ailemizle olan iyi anılardan bahsetmiyorduk. Daha fazla canı yansın istemiyorduk. Uykumuz geldiğinde ortak salonda sadece biz ve iki üç kişi vardı. Biz de yatakhanelerimize dağılmıştık.
Ben Çapulcularla konuşurken Lily James'i görmemek için başka birileriyle konuşuyordu. Ona bu konuda çok kızıyordum. Şans vermesi gerektiğini en az James kadar söyledim ama dinlemiyor. Sorumsuz olduğunu falan düşünüyor. Ama ben James'in onun için değişebileceğini düşünüyorum.
Odaya girdiğimde Lily uyumuştu. Bende çok geçmeden yatağa girdim ve kendimi uykunun o huzurlu kollarına bıraktım. Çok garip ve eğlenceli bir gündü. Yarın için sabırsızlanıyordum. Ait olduğum yerde, sevdiklerimle yeni bir sene...
Canlarım, lütfen vote atmayı ihmal etmeyi unutmayın. Buna aralar iyi değilim. Belki votelar biraz moral olur bana. Sizi seviyorum iyi okumalar. Kendinize iyi bakın/*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anlamsız Rüya (Sirius Black)
Fanfiction"Sizi Profesör McGonagall'a söyleyeceğim!" diye inledi Severus, Sirius'un kahkahaları arasından. James, Severus'u alayla süzdü ve söze başladı "Kim?! Sen mi bizi Profesör McGonagall'a söyleyeceksin?! HAHAHAHAH GÜLDÜRME BENİ! Daha bitki bilim dersind...