Selam, yine ben geldim. Aslında kurguyu tek bölüm olarak planlanmıştım ama devamını isteyenleriniz oldu. Öncelikle ilginiz için teşekkür ederim. Nadia'nın (Sıla'nın) kızını büyütme süreci gibi bir şey olacak. Çok spoiler vermeden başlayalım.
Sıla hadi gel artık,diyen Aslı'nın sesiyle daldığım yerden çıktım. Ağlamıştım. Yanıma gelen Aslı, bana sıkıca sarıldı.
"Aaa, bu ne böyle? Bugün senin kızının doğum günü. Kızını yalnız bırakmayı planlamıyordun herhalde."
İniltiyle karışık bir sesle,
Aynı zamanda Ali'nin ölüm yıldönümü, diye cevapladım.Güzelim, diye devam etti Aslı. Siz asla yalnız değilsiniz. Ben varım, Selim var, kızının halası Sedef var, annen var, baban var... Ve Ali'nin emanetini korumak hepimizin görevi. Hem, sana bir sürprizim de var. Ben şimdi gidiyorum, sen de elini yüzünü yıkadıktan sonra geliyorsun, hemen. Gülerek ekledi,
"Bu bir emirdir!""Sen burayı karargah sandın galiba."
Bana sıkıca sarıldıktan sonra, ayağa kalktı. Sana gülmek çok yakışıyor, diyerek gitti.
Aslı, diye seslendim. İyi ki varsın.
"Sen de."
Ali öldükten sonra çok fazla şey yaşanmıştı. Sedef, İstanbul'da duramamış, Aras'la beraber tayinlerini isteyip, yanlarına Muazzez annemi de alıp Uşak'a, memleketlerine dönmüştü.
Cengiz ve Eylül'de, Eylül'ün babasının hastalığı nedeniyle Adana'ya tayin istemişlerdi. Bu durumda sadece Aslı ile dertlerimi paylaşabiliyordum. Büşra ile de çok yakın olamıyorduk, çünkü hep karargahta oluyordu. Aslı, benim olmadığım dönemde her şeyini paylaştığı sırdaşını, Eylül'ü; ben de eşimi kaybetmiştim. Aslı, bana arkadaştan öte kardeş olmuştu. Ali'yi ilk kaybettiğimiz dönemde yeni evli olmalarına rağmen aylarca yanımda kaldı. Daha doğrusu evlenmeden önce yaşadığı evde beraber kalmıştık. Tabii, ben de evlenmeden önce Ali ile kaldığımız evde duramayınca... Muazzez annemin kaldığı ev de boştu ancak orası da bana onu hatırlatıyordu. Durum böyle olunca Aslı da beni kolumdan tuttuğu gibi, bekarken yaşadığı evine getirmişti. Aylarca da orada beraber kalmıştık. Selim de sağ olsun, bir kere bile ağzını açıp da Aslı'ya bu konuda tek kelime etmemişti. Hatta bütün ihtiyaçlarıma koşturmuş, ne zaman sıkıntıya düşsem yanımda bitivermişti. Bir ay kadar filan önce Aslı gelip, ben senin için de sıkıntı olmayacaksa artık gidebilir miyim, deyince,
"Tabii, biz de artık gidelim." dedim.
"Siz hiçbir yere gitmiyorsunuz!" dedi, emrivaki bir tonda.
"Aslı..."
"Ne Aslı?"
"Olmaz öyle şey, biz rahatsızlık vermeyelim."
"Saçmalana Sıla. Ev zaten boş duracaktı, oturun işte. Mis gibi eşyalı ev. Yoksa sen benim evimi beğenmedin mi?"
"Aslı, ben onu mu dedim? Annem var, babam var. Olmaz."
"Sen sanki kendini orada da Sacit Komutan'a yük olarak hissetmeyecsksin."
"Ama onlar benim anne ve babam... Sen..."
"Ben, ben yabancıyım öyle mi? Hani kardeştik biz?"
Buz mavisi gözlerine yaşlar dolmuştu."Allah Allah! Ben onu mu diyorum?"
"O zaman burada kalıyorsun!"
"Kalmıyorum!
"Ka-lı-yor-sun! Orada çocuğunu tam olarak istediğin gibi büyütemezsin Sıla. İllaki anne ve baban sana müdahale edecek. Sana para harcatmayacak, sen kızına bir şey bile alamayacaksın, aldırtmayacaklar. Ve sen kendini onlara hep yük olarak göreceksin. Burada canın ne isterse yapabilirsin ama. Çıldırtma beni, otur oturduğun yerde! Kendi çocuğum olmuyor zaten, silah arkadaşımın eşine ve kızına yardımcı olma hakkımı elinden almana izin vermeyeceğim!"
Asıl derdini şimdi anlamıştım. Gözleri dolma sırası bana gelmişti."Peki, kabul. Ama bari aylık bir kira ücreti filan belirle."
"Sılaaa! Faturaları üstüne yaptırıyorum sadece, o da senin çenenden kurtulmak için, o kadar."
Çaresiz sustum.
"Çok teşekkürler, iyi ki varsın. Hakkınızı ödeyemeyiz, ne senin ne de Selim'in."
Bu yaşananları düşünerek yürürken bizimkilerin yanına varmıştım. Aslı ve Selim, Gülseren'imi kızları gibi benimsemişlerdi. Timdeki herkes kızımın üstüne titriyordu ancak Aslı Selim'in çocukları olmamasının da verdiği etkiyle, üstüne titremeleri de biraz fazlaydı.
Kafamı kaldırdım. Başımın üzerinden bir şahin geçti. Kartal Yuvası'ndaydık.
Keşke Ali de burada olsaydı diye geçirdim içimden.
"Sıla!"
"Yenge!"
"Oooo, kankacım n'aber?
"Sedef! Eylül! Cengiz! Sizin, sizin burada ne işiniz var?"
"Bak ya, yeğenimin doğum gününe geldim, yengem bana hesap soruyor. Hoş bulduk yengecim."
"Ayy, pardon. Hoşgeldiniz." deyip Eylül ve Sedef"e sarıldım.
"Nasıl, beğendin mi sürprizimi?"
"Biliyordun demek?"
"Tabii ki."
Güldüm."Sen var ya, çok fenasın."
Bizim size başka bir sürprizimiz var, dedi Eylül.
"İstanbul'a geri dönüyoruz."Biz de, dedi Sedef.
İkisine de sarılıp ağlamaya başladım.
Eee hadi kankacım, ben daha fazla bekleyemeyeceğim, gidip keselim şu pastayı, dedi Cengiz.
"Tamam, tamam. Geldik."
Üçüncü bölüm bayağı sürprizli... Kemerleri bağlayın ve beklemede kalın. İpucumuz da :Yargı... Anlayan anladı 🤍