Vedalar

455 24 13
                                    

Aliii, diye bağırdım. "Ne oluyor sana ya, bir garipsin. Atarlanmalar, bana küçük bebek gibi davranmalar... Bıktım artık, vallahi bıktım!"

"Sıla, sen ne yaptığının farkında değilsin. Bu hamilelik senin sinirlerinle oynamış. Dön de bir kendine bak."

Sinirlenmiştim. Ağlamaya başladım, o da kapıyı çarpıp çıktı. Kapıyı çarpmadan,

"Bu evden çıkarsan bir daha cesedimi çiğnemeden adımını atamazsın! Haklıydım işte, kütüksün. " diye bağırdım. Bunun son konuşmamız olacağını bilsem, ne o ne de ben böyle davranmazdık.

Ağlamaya devam ettim. İlk hallerimizi çok özlüyordum. Ve ben az önce evladını karnında taşıdığım adamı evimizden kovmuştum. "

Ama özlemiştim işte. Telefonu elime aldım ve aradım. Açmadı. Ben de babamı aradım.

"Efendim kızım."

"Baba, Ali'yi aradım açmadı. Sen biliyor musun nerede olduğunu?"

"Sana söylemedi o halde?"

"Neyi?"

"Ali, tek başına bir operasyona gitti. Çok riskli bir operasyon kızım. Dua et ona ve kendini her türlü ihtimale karşı hazırla."

Neee? Ali, ölümle mi pençeleşecekti?

"Baba, biri beni evden alıp karargaha getirebilir mi? Sana ihtiyacım var."

"Peki kızım."

Bu sefer sinirimden değil korkumdan ağlıyordum. Ya ona bir şey olursa, korkusu her yanımı sarmıştı."

****
Karargah...

"Sıla, ne olur sakin ol. Bebeğin için..."

Aslı'nın gözlerine baktım. Ağlıyordum.

Eylül araya girdi.

"Çok zor biliyorum ama Ali Yüzbaşı ne seni ne de kızını bırakmayacak. İnan bana."

Korkuyorum kızlar, onu kaybetmekten çok korkuyorum, diye inledim.

Muazzez annem, Sedef ve annem içeri girdi tam da o sırada.

Üçü de çok korkuyordu ancak bana belli etmemeye çalışıyorlardı.

Sedef, yanıma geldi ve beni sıkıca sardı.

"Sana söz veriyorum, abime bir şey olmayacak."

Umarım, dedim.

Ahmet Albay içeri girdi ve Aslı'nın kulağına bir şey fısıldadı. Aslı'ya baktık.

Hâla haber yok, dedi usulca.

Güçlü durmalıydım. Bebeğim için...
Birden kafama dank eden şeyle irkildim. Ali, bizi kaybetmekten korktuğu için gözünün önünde tutmaya çalışıyordu.

İçjmden bildiğim bütün duaları okudum.

****
İfşa olan Ali, istediği belgeleri ele geçirdikten sonra geri dönmek yerine düşmanların karşısına yeniden çıkmıştı. Bunun tek sebebi, 1 yıl kadar önce Sıla'ya neredeyse öldürecek derecede bir yara açan teröristin de içlerinde olmasıydı. Ne pahasına olursa olsun, çektiği o acıların hesabını soracaktı. Ama bunun bedelini canıyla ödeyecekti. Destek helikopter talebinde bulundu. Atılan bir bomba bilincini kapatmadan, Sıla'yla ilk karşılaşmalarından itibaren yaşadıkları her şey tek tek gözlerinin önünden geçti.
Ardından bedenine arka arkaya saplanan kurşunlar... Aynı, Atilla'da olduğu gibi... Atilla'yı gördü.

"Vakit geldi kardeşim, son bir kez yengemi göreceksin ama... Korkma."

Sonra, diye sordu Ali. Ne olacak onlara, dedi.

Devletleri arkalarında kardeşim, dedi usulca Atilla.

Ve bilinci kapandı...

****
Birdenbire kalbim sıkıştı. Nefesim kesildi, midem bulandı, soluksuz kaldım.

Sedef, ellerimi tuttu.

Sen iyi misin, diye sordu.

"Bir şey oldu Sedef, Ali'ye bir şey oldu."

"Yok, olmamıştır." dedi

Biz konuşurken babam içeri girdi.

"Kızım, Sıla'm" dedi.

"Baba?" dedim. Başım dönüyordu. Duyacaklarımdan korkuyordum. Hazır değildim.

"Kızım, Ali'yi getirmişler ama ağır yaralı. Revire alıyorlar."

Koşarak revire gittim. Birçok yerinden yara almıştı. O hâlini görünce ruhum çekildi. Evlenmeden önce bir oyun icabı öldüğünü söylediğimiz operasyon geldi aklıma.

"Sen ölseydin ben de ölürdüm,Ali " demiştim ona. Bu sefer gerçekten ölüyordu. Bu kadar yaşanmışlığımızı, hayallerimizi yarım bırakarak... Yalnız beni değil, kızını da bırakacaktı üstelik.

İsmimi sayıkladığını duydum. Ellerini tuttum.

Güçlükle, Sıla'm, dedi.

İyi olacaksın Ali, biz kızımızı beraber büyüteceğiz, diye kestim sözünü.

Ben seni hep çok sevdim, kızımızı da öyle, diye devam etti.

"Ali yorma kendini, biz buradan el ele çıkacağız, hem sen ne dersin : Bir savaşçı asla vedalaşmaz."

Gülümsedi.

"Veda değil zaten, öteki tarafta bekleyeceğim, hem seni hem kızımızı. O zamana kadar kendine de ona da iyi bak, olur mu?"

Sonra kapıya baktı

"Gidelim kardeşim." dedi ve öylece kaldı.

Ali, ne olur uyan, yalvarırım. Sabriiii, Ali'ye bir şey oldu, yetiş, diye haykırdım.

Sabri, Ali'nin nabzını kontrol etti ve başını salladı.

Hayır, hayır. Olmaz, söz verdin bana olmaz. Alii! diye düşünürken babam elimi tuttu.

"Başımız sağ olsun kızım." dedi. Ağlamamak için direndiği o kadar belliydi ki...

İsyan ettim.

Baba, Ali beni bırakmaz. Bırakamaz, diye inledim.

****
Bir yıl sonra...

Ali'yi kaybettiğimde kızımı bulmuştum. Babası şehit olduktan birkaç dakika sonra gelmişti dünyaya.
Bugün kızımın, benim Gülseren'imin, bizim Gülseren'imizin birinci doğum günü. Babasız doğdu ama timdeki bütün amcaları ve teyzeleri de evlat belledi onu. Ali'nin intikamını da kızımı korumak adına time bırakmak zorunda kaldım. Ama tim, benden eşimi, kızımdan babasını çalan soysuzu canlı ele geçirip benim insafıma bırakmışlardı. Tam Ali'yi vurduğu yerlerden vurdum onu. Annemin intikamını alıp Boran'ı vurduğumda "Her şey bitti mi Ali?" diye onun boynuna sarılmıştım. Ama bu sefer Ali yerine babama dayanmıştım. Bu, bizim hikayemizdi işte. Bir yüzbaşı ile eli kanlı bir muhbirin, serçe ile şahinin aşkı...

Bir de o aşkın meyvesi... Yaşadıklarımız, anılarımız ve kızımız... Hepsi bana emanetti.


Yarım Kalmış AlNad 💔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin