The Rogue Prince

254 31 29
                                    

Lise döneminin sonlarına doğru ciddi bir kimlik karmaşası yaşadığımı hatırlıyorum. Kim olduğumu, neden var olduğumu, insanlığın amacını sorguladığım o dönem kendini arayan birçok genç gibi beni de çok yıpratmıştı. Belirsizlik okyanusunda çırpınırken boğulmadan karaya çıkabilmek zordu. Ben ise tüm gücümle kulaç atmaya devam etmiştim. Yorulduğum, kendimi akıntının kollarına bırakmak istediğim çok olmuştu. Fakat yine de bir şekilde ayak basabilmiştim güvenli bir kara parçasına. Ciğerlerim tuzlu suyla yanmıştı belki ama, Kendimi o okyanustan kurtarabilmiştim sonunda.

Ucuz kurtulduğum o derin okyanus, yine ele geçirmişti bedenimi ve hatta ruhumu. Vücudumu buruş buruş eden tuzlu su yine yayılmıştı derime. Tuzlu suyu yutmamalı, temiz suya ulaşmak için çabalamalıydım ama bu sefer, ipler benim elimde değildi. Yüzmeye çalıştığım okyanusa ben düşmemiştim, içine çekilmiş veya itilmiştim. Bu okyanus, benim bildiğim okyanustan farklıydı. Bilmediğim sularda, bilmediğim nedenlerden dolayı yüzmeye mecbur bırakılmıştım. Sert dalgaların arasında boğulmadan hayatta kalmak eskisinden çok daha imkansız görünüyordu şimdi.

Yine bir kimlik karmaşası yaşıyordum fakat bu seferki felsefi bir karmaşa değildi. Gerçek bir kimlik karmaşası içerisindeydim. Bu dünyaya gözlerimi açtığımda Emma denmişti adıma ama şimdi ne gözlerimi açtığım dünya aynıydı ne de adım. Leydi Stark olmuştum aniden, onun kim olduğunu bile bilmeden. Hiç tanımadığım biri gibi davranabilir miydim? Bu yabancı yerde, yeni bir kişiliğe bürünebilir miydim?

Evren değiştirdiğim gerçeğine hala inanamıyordum. Rhaenyra'nın varislik törenine canlı canlı şahitlik etmiştim fakat yine de birinin arkadan çıkıp bana kamera şakası yaptığını söylemesini bekliyordum. Üç gün önce biri yanıma gelip bana evren değiştireceğimi söylese, ona spider-man hayranlığını biraz azaltmasını söylerdim. Şimdi bu dalgaya alınası durumu yaşıyordum ama ortada gülünecek bir şey yoktu.

Bu dünyaya gözümü açtığım odanın içindeydim. İlk panikle burayı yeteri kadar incelemediğimden dolayı belki de, şimdi çok daha göz alıcı görünüyordu. Taş duvarlar, altın renkli işlemeler, devasa pencereler... Hiçbir yerde benzerine rastlamadığım bu kale beni kendine hayran bıraksa da, içimdeki korkuyu da büyütüyordu aynı anda. Hiçbir şey yapmamaya son verip, en azından durumumu çözmek için araştırma yapmam gerektiğini fark ettiğim an, hızlıca sabah yatağın altına gizlediğim telefonumu ve kitabı ortaya çıkardım.

İlk denediğimde telefonum açılmamıştı fakat yine de tekrar denemek isteyip güç düğmesine bastım. Beklediğim gibi hiçbir şey olmamıştı. Açılsa da bir işe yaramazdı zaten ama belki yaşadıklarımı kanıtlamak için şarjı bitmeden resimler çekebilirdim. Şimdi bu da tamamen imkansızdı. Birinin telefonumu bulma riskini göze alamadığımdan yatağın karşısındaki çekmeceye ilerleyip telefonu kıyafetlerin altına gizledim. Bende izinsiz burayı açamayacaklarından, kimsenin bulamayacağını umarak tekrar yatağa ilerledim.

Ateş ve Kan kitabını elime aldığımda parmaklarımı sayfalarında gezintiye çıkardım. Kitabı okumuştum, Elanna Stark diye birinden bahsedilmediğine emindim ama yine de kontrol etmek istedim. Var olan birinin yerine mi geçmiştim, yoksa ben buraya geçtiğimde uyum sağlayabilmem için Elanna Stark diye bir karakter mi ortaya çıkmıştı bilmiyordum. Her iki ihtimal de kulağa korkunç gelmişti. Sonuç olarak olmadığım biri gibi davranmaya mecbur bırakılmıştım. Bu işten nasıl sıyrılacağıma dair ise hiçbir fikrim yoktu.

Rickon Stark, Cregan Stark... Kitapta olan kişilerdi bunlar ama Elanna diye birinden eser yoktu. Kafayı yemek üzereydim. Ne tanıdığım bir arkadaşa ne de derdimi anlatabileceğim birine sahiptim. Yalnızlığım, virajda hızını alamamış bir araba misali çarptı benliğime. Kendimle ne yapacağımı bilmiyordum. Kendimi kurtarmayı umuyordum.

The Frozen Flame || Daemon TargaryenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin