0.5

50 7 0
                                    


Hunharca kaşıdığım kollarımdan akan kan gözyaşlarımla birliklte parke zemini ıslatıyordu. Durduramıyordum. Beni ele geçiriyordu. Kontrolüm dışında plan şeykerden nefret ediyordum. Çaresizlik hissi ile daha hızlı kareket eden kollarım bedenimde yeni yaralar açıyor. Tenimin daha derin katmanlarına inen tırnaklarımın içi kan ike dolarken yetersizlik duygusu bütün bedenimi kaplıyordu. Ağzımdan kaçan hıçkırığın ardından devamının gelmemesi için dudaklarımı birbirne bastırdım. Kollarımdan biri yorgunlukla yana düşerken diğer kolumdaki sızı ile duvardaki zambak resmine baktım. Gözlerimi kapamadan önce gördüğüm son şeydi. Sonra kendimi uykunun güvenilir kollarına bıraktım.

"Küçük kız ıslanmış bir tutam saçı daha yüzünden çekti ve yağan yağmurun altında adımlarını sıklaştırmayı denedi. Ne var ki rüzgar buna karşı çıkıyor onu geri itiyordu. Dişini sıktı ve yorgunlukla yeni bir adım attı. Önde giden adamı takip etmek her dakika dahada zorlaşıyordu. Fakat adam arkasında rüzgarla boğuşan ve herşeye rağmen onu takip eden minik bedeni umursamadan yürümeye devam ediyordu. Kendince sebepleri vardı bu kızı sevmemek için. Fakat bu sebrplerin hiçbirinin kızla ilgisi yoktu. Adam onun masumiyetine inanmıştı. Kalbine şevkatin tohumları ekilirken adam arkasını döndü ve kıza baktı. Fırtına ile mücadrle eden kırık kalbi görebiliyordu. Kız durdu ve adamın yüzünü inceledi. Yüzünden süzülüp çenesinden damlayan şeyin gözyaşı mı yoksa yağmur mu olduğunu anlamya çalışıyordu. Adamın yüzündeki kederi görebiliyordu. Rüzgar bir an durdu. Sanki kızı yapmayı düşündüğü şeye teşvik ediyordu. Koştu ve kederli adama sıkıca sarıldı. Adamın yüzüne anlık bir gülümseme yayılsada hızla yerinş öfkeye bıraktı. Saçını okşamak için kalkan eli kızı omzundan tuttu ve itti. Kız çamurlu zeminle buluşurken adam yüremeye devam etti. Geröek yüzüne çarpmıştı. Bu onun kızı değildi. "

Gidip kahvaltıyı hazırlamamı işaret eden alarm sesi ile yerimden doğruldum. Üzerime aldığım uzun kollu hırka ile kolumdaki yaraları gizleyerek kapıdan çıktım ve aşağı indim. Ekmeği doğrarken mutfağa Levi ve babam girdi. Onda hissettiğim gariplikle üzeribe diktiğim gözlerimi fark eden babam bakışları ile ikimiz arasında mekik dokudu. Ardından ifadesiz yüzü bende sabitlendi.

-Erken çıkacağım. Akşam geç kalabilirim. "Uslu dur"demenin üstü kapalı haliydi. Hafifçe başımı salladım ve önüme döndüm. Babam çıktıktan sonra Levi konuştu.

-Sadece cay içeceğim.Onaylayan bir mırıltının ardından çay fincanlarını olduğu dolaba uzandım. Beyaz fincanlardan birini çıkarırken hırkamın kayması ile küçükte olsa bir kısmı görünan yaralarıma lanet ettim. Ve görmemesini umarak hızla kapattım. Çayı doldurup önüne koydum ve bende karşısına oturup atıştırmaya başladım. Pencereye çarpan yağmur dışında sessiz geçen bir kahvaltının ardından çayını bitirdi ve tezgaha bırakıp kapıya yöneldi. Çıkmadan önce gerilmeme sebep olan o cümleyi söyledi.

" Kahvaltını yap ve odama gel"

AY ÇOCUĞU(LEVİ ACKERMAN)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin