7.BÖLÜM

232 25 0
                                    

En sevdiğim ay hep ekim ayı olmuştur.

Bilirsiniz, doğum gününüz ne zamansa ve eğer travmatik bir doğum günü anınız yoksa doğum gününüzün ayını diğerlerinden bir tık daha fazla severdiniz. Bende de durum buydu. Hep harika doğum günleri geçirirdim. Asla arkadaşlarımla kutlanan büyük partilerden bahsetmiyordum burada hayır. Evde yapılan börekler poğaçalar, alınan büyük pasta, hediyeler, bir sürü insanın mesaj atması. Hele de uzun uzun yazılmış önceden hazırlanıp notlara kaydedilmiş, gece tam 00'da aniden atılan mesajlar... Ah, doğum günlerine bayılıyordum.

Bunun dışında en sevdiğim mevsimdi sonbahar. Renkleri, havası falan hoştu. Kışın buz gibiliğinden, yazın sıcağından, baharın birden türeyen çeşitli böceklerinden nefret ederdim ve sonbaharda böyle cins şeyler olmazdı. Küresel ısınma sağ olsun artık ekim başladığı an sonbahar oluşmuyordu. Ama yine de severdim işte.

Bu yıl ekim ayı çok garip geçiyordu ve umuyorum seneye bu zamanları hatırladıkça gülerdim. Çünkü gerçekten, sabahın sekizinde savcının odasında olmak için evden altıda çıkmak zorunda olduğumuz İstanbul'da ekim ayım gittikçe zehir oluyordu. Altıda evden çıkabilmek için kaçta uyandığım kısmına hiç değinmiyordum. Saçlarım bugün gereğinden fazla berbattı. Tek iyi yanı, sabah savcılıktan sonra beni okula bırakmıştı babam Allah'tan.

Dava açılmıştı.

"Lidya."

Birden adımı duyunca kaldırdım kafamı telefondan. Elinde ona dün getirdiğim kurabiye kabıyla karşımda duran Uzay'ı gördüm. Özge henüz gelmemişti ve öğle arasındayken kahve içiyordum kafeteryada. Dersime on beş dakika vardı.

"Uzay?" dedim ve ayağa kalktım. Kabı uzattı. Küçük olan da hemen onun üstündeydi zaten.

Kabı alırken ağır olduğunu fark edince kaşlarımı kaldırdım. "İçinde bir şey mi unuttun?" dedim. Sonra durdum. Kurabiyeleri yememiş ve öylece getirmiş olabilir miydi?

Yok artık. O kadar da değildi değil mi? Ağız tadı, damak farklılığı falan demezdim buna harbi alınırdım artık.

"Ben şey...Kurabiye yaptım." dedi. Kaşlarımı kaldırdım.

"Ney?" diye kaba bir tepki verdim şaşkınca.

"Sen öyle gidince gerçekten sevmediğimi düşündün sandım ve o kadar uğraşmışsın epey ayıp oldu. Özür babında." dedi. Küçük olanı masaya bırakırken kapağını açtım. Sonra gördüm kurabiyeleri. Beyaz kurabiyelerin üstlerinde sanırım desen yapılmaya çalışılmıştı ve kırmızı bir şey vardı. Kokusundan çilek reçeli olduğunu anladığımda yutkundum.

"İlk defaydı yani kötü olmuştur diyebilirsin." dedi. Derin bir nefes aldım ve ona baktım. Kalbim dört nala bir hale gelmişken "Gerek yoktu yapmana yani sorun değildi pek." dedim.

"Dün kafede de konuşmadık pek. Ben şaka yapmıştım genelde öyle konuşuyoruz seninle." dedi. Sonra beklentiyle baktı. Kaba bir daha baktım. Çilek reçelli kurabiyeler. Tamam.

"Şekilleri biraz garip oldu bir de...Videoda kadın çatalın arkasını bastırınca baya güzel olmuştu ama benim çatallar garipti herhalde anlamadım bir tık garip oldu. Bir de şey birkaç tanesi yanık olabilir ama tatları bence idare eder yani yedim bir tane." dedi. Sanırım şekillerinden ve desenlerinin garipliğinden dolayı henüz yemediğimi düşünüyordu.

Ve yapmak istediği desenin kalp deseni olması işine de şaşırmıştım.

"Anladım. Gerçekten gerek yoktu o kadar üzülmemiştim ama teşekkür ederim." dedim. Yutkundu. Bekledi. Sonra en sonunda dayanamadı ve "Yemeyecek misin? Gerçekten güzeller kötü olmamışlar. Ilgaz yedi bir tane yenir bir şey yok dedi." dedi. Sonra ben ağzımı açamadan "Vallahi market kurabiyesi falan değil kendim yaptım dün gece. Eve un falan almam gerekti. Kurabiye yapmak için baya bir şeye ihtiyaç oluyormuş çok şaşırdım. Neyse. Yemeyecek misin? Bir tane ısırsan da olur hani beğenmezsen bile..."

BOŞLUKTA BOĞULMAK (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin