Gerçek neydi? Gerçek korku muydu? İnsanın gerçeği ya da yaşayan diğer varlıkların. Evrende her bir an yeni şeyler olurken yaşamın istenmeyen armağanı... Zayıf halka ya da nasıl hitap edilirse edilsin korku düşmanın kendisidir.
Düşman olan ben değildim. Ama düşmanla ittifak kuran bendim. Bu ittifak bazılarını odalara kapatmış, bazılarını kör kuyulara atmış ve bazılarını da derin sularda boğmuştu. Şimdi ise zihin taşları ona uçurumlar hazırlamış, kendi korkusundan geçmesini istemişti.
"Burası çok güzel. "
"Ya, ya, yani. Bi, biraz sıcak ama. "
Titriyor ve kekelemeyi bırakamıyordu. O esnada sadece gülümsüyor ve rüzgarın tadını çıkarıyordum. Kahveye çalan saçlarımı ellerimle iterek anın tadını çıkarıyordum. O da orada durmuş bana bakmakla meşguldü.
"Ah hadi ama karşıda ne var merak ediyorum. Gidelim. "
"Bel.. Belki sonra gelmeliyiz he? "
"Daha sonra vaktimiz olmayabilir. "
"Ya ayı varsa? "
"Korkaklık etme. Hadi geçelim. Bu köprü boşuna yapılmış olamaz. "
"Tabi."
Köprüye çıkıp ilerlemeye başlamıştım. Tahtalar eskimişti. Ama biliyordum ki o kolyeye dokunduğumda tahtalar sağlam ve kullanışlıydı. Buraya ne kadar uğradıysa eskitmişti. Etraf serin olmaktan öte soğuktu. Böyle bir yere ancak vicdan getirebilirdi. Vicdanın getiremeyecegi hal yoktu. O da bunca zaman değişeceğini umarak buraya niye uğramıştı ki?
"Vay, gerçekten çok yüksek. "
"Canım, nolur gel gidelim. Hadi geri gel."
Onu duymazlıktan geldim. Gerçekte ne olmuştu? İlerlerken aşağıya bakıyordum. Arkama dönüp baktığımda hala orada dikiliyordu.
"Noldu? "
"Gerçekten çok yüksek. "
Dönüp tekrardan baktım. Kız bu noktada vazgeçmiş olmalıydı. Ona saygı duymuş olmalı. Kolye parlarken ona adım attığımda parlaklığını yitirmiş ve eski halini almıştı.
"Tamam o zaman geri dönelim."
Adım ve yeni bir adım ve bir ses. Orada arkamda. Kafamı hızla dönmüş ve bunun etkisiyle gözümü kapatan saçları parmağımla kulağıma sıkıştırmıştım. Gelen bir ceylandı. Başında kızıl bir tüy. Böylesi gerçekten var mıydı? Yoksa bu kızıl senin eserin mi?
"Merhaba, kızıl şeytan. "
Güldüm, yeniden döndüm ve hatam beni yine sana çıkardı.
"Yanlış yaptım değil mi? "
Tekrar döndüm, artık yoksun. Geridesin.
"Merhaba, kızıl melek. Sen ne güzel bir ceylansın. Bak burada hoşuna gidecek bir çiçek var. Bakmak istemez misin? "
Giderek önümdeki ceylana yaklaşıyordum. Bir tahta parlıyordu. Bunun anlamı açıktı. Göze batan şey ölüm değil, ihanetti. Ölümü arzulatan. O ise kısa bir sesin ardından susmuş beni izliyordu. Yanına gittiğim ceylanı sevmeye başladım. Gözünü bu güzel canlıdan alamazken ona seslendim.
"Gelsene."
Biraz zaman geçmiş ve gelmek için tereddüt etse de adım atmıştı. Yanımdaki ipler gerilmişti. Hala korkuyor ve ipleri sıkı sıkı tutuyordu. Ne yazık ama. Bir duruyor bir geliyordu. Artık çok yol kat etmişti. Geri dönmesi zor olacak kadar. Yumuşak tüylerini okşadığım ceylan başını ellerim arasına alıp sanki kedi gibi mırlıyordu. Sonra başını kaldırdı. Kızıl olan tüyleri değildi artık. Gözleri kırmızı inci. Baktığı ben olsam tüylerim ürpertiyle kalkardı. Ama oydu. Arkama döndüm.
"Bu cidden kötü bir fikir. "
Komik.
Ceylana döndüm. Onun kızıl gözleri de beni buldu. Zamanı geldi. Yavaş ve sükunetle ayağa kalkıyor ve sol yanıma rüzgarı alarak ona dönüyordum.
"Ne kadar daha aşağı bakacaksın? "
Sesim beklediğinden sert çıkmıştı.
"Beni korkuttun. "
"Ya"
"Evet, şey hadi devam edelim ve bakalım karşıda ne var. "
"Artık merak etmiyorum. "
Bir adım.
"Hayır gelme. Bak ceylanda oraya gidiyor. Peşinden gidelim. "
Bir adım daha.
"Yok, yok dur. "
İpler gevşemişti.
Bir adım daha atmıştım. Ve parlaklık sönmüştü. Hiç bir şey olmamıştı. İpler benim elimde. Burası onun anıları ama bu rüya değil kabustu. Kabuslar benim can dostumdu.
"Ah, bak buydu. "
Birileri gülüyor, etrafa sesi yankılanıyordu.
"Gözlerin kırmızı. "
"Hala güzel mi?"
Yankılanan bir gülümseme daha.
"Dur."
Bastığım yer sallanıyordu.
"Sıcak demiştin değil mi ? "
Tutunmaya çalışıyordu.
"Vicdanın yakıcı sıcaklığı. "
"Hayır, canım. Benim, lütfen sallama. "
Köprü sallanmaya devam ediyordu.
"Beni niye bıraktın? "
"Bı... Bırakmadım. "
"Beni niye bıraktın? "
"Hayır, nolur, seni bırakmadım. "
"Yalan söyleme. Beni niye bıraktın? "
Artık bağırıyordum. O da ecel terleri dökmeye devam ediyor ve bir yandan dengesini sağlamaya çalışıyordu.
"Korktum. Anlıyor musun, korktum. İstemedim ama... Ama korktum. "
Gözlerim hala üstündeydi. Ellerimle tuttuğu iplere tutundum.
"Korkun,sevginin önüne geçmiş. "
Daha güçlü sallanmaya başladığımda ne yapacağını şaşırmıştı. Altındaki odunlardan gelen sesler her şeyin bitmek üzere olduğunu gösteriyordu. Altındaki boşluk ihanetin ateşiyle tutuşuyor yakmak için onu bekliyordu. Teker teker kırılma sesleri etrafta yankılanıyor ve onu olmayacak bir çabanın içine itiyordu.
Bir, iki derken birkaç tahta önümden başlayarak açılmaya başladı. Bu açılma onu bulduğunda geride boğazdan gelen yardım çağrısı ve kızıl gözlerim kalmıştı.* * * * *
Gözlerim hala kızıldı. Tavanda krımızı rengi görüyordum sanki. Baş ağrısıyla baş etmem gerekiyor artık. Nerede olduğumu anlamak için yataktan kalktığımda yabancı odaya göz gezdiriyordum. Bu eşyalar benimdi. Ama bu oda yabancı. Ne zaman bir yere yabancı hissetmeyi bırakırdım kim bilir?
Yeni oda,yeni ev, yeni bir mahalle bunlar benim yeni başlangıçım gibi saçmalalıklara ait değildi. O esmer beni bulmuştu. Ve fare kediden kaçıyordu.###################################
Herkese merhaba. Bölümün gelmesi uzun sürdü. Sanırım bunun için ayrı bir psikolojiye ihtiyacım var. Umarım seversiniz.
Kumralı seven?
Yorumlarınızı okumayı merakla bekliyor olacağım.
Keyifli okumalar
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perest
Mystery / Thriller"Kapa gözlerini ve rüyalar aleminin kapısından geç. " Bir cümle bin alemin kapısını açtığında yeni siz,siz olabilir miydiniz? Artık ilk adımı attığınızda hiçbir şey istediğiniz gibi olmayacak.