6-Ayrıcaklı bir mezar taşı

0 0 0
                                    

Ev sessizdi. İçinde yaşayan yeterince kişi olmasına rağmen hem de. Davetsiz bir misafiri ağırlamaya hazırlandıklarından haberleri olmayacaktı. Gelecek hiçbir ikramı kabul etmeyecek ve tek gitmeyecekti.
Uzandığım yerde gözlerimi kapatmıştım ama şimdi gözlerimi açtığım yer bu evin merdivenleriydi. Bedenim yeterince yerindeydi ama artık aklımla bir bütün olarak ters köşedeydim. Aynur Teyzenin sevgili hizmetcisi, yılların eskimeyen naçizane dostlarından biri bugün benimle burada olacaktı. Hizmetçinin odasına ilerlemeye başladığımda bana o sözü söylememesi gerektiğini ona en acı şekilde göstermeye kararlıydım.
Kendimize sözler veririz. Tutamayacağımızı bile bile. Şimdi o sözlerden birini yıkacaktım. Bir hizmetçi eksilecek ama giden belkide birden fazla olacaktı. Ne acı.
Sonuçlar ne olursa olsun kimse bilmeyecekti. Karanlık köşeler, kuytu köşeler. Kendimizden daha neleri saklayacak, neleri sakınacağız?
Yeterince plan yapmamıştım. Neler olduğunu bilmeyecektik. Belki basit bir insandı ama o da karmaşık bir yapıya sahip olabilirdi. Şimdi onun öyküsünü ögrenmek istiyordum. Tüm insanlığın hikayesini ögrenmek istiyordu. İçlerinde ne var ne taşıyorlar bilmek istiyorum. Ama şimdi sadece bununla yetinmek zorundaydım.
Düşüncelerim beni onun başına getirmişti. Uyuyordu. Teyzemin tabiriyle uyuyan bir melek. Benzetmelerin en mübalası. Ne düşündü de uyudu nerelerde geziniyor şimdi.
Elim. Hafif silik bir sis gibi. Ruh mu bilemem. Ama ben buyum. Bir kana ihtiyacım yok, bir bedene, bir hücreye ya da bir damla suya. Beni ben yapan baştan beri. Kendimi hissettiğim en canlı an bu. Ardından gelen sarı renkler. Kuzey ışıklarına benziyor. Yüzünün üzerinde tutuyorum öylece. Hafif peri tozları sanki her kıpırdandığında saçılan tozlar. Oysa ne kadar kirli?
  Etraf bir bahçe simasıyla süslendi. Burası sabahki bahçeydi. Masada iki kişi vardı. Bunlar bizdik. Ama siliktik. Bunu daha öncede çok kez yapmış olduğum için sevilmeyen herkesin silik olduğunu biliyordum. Bu komikti. Ne çok el üstündeydi halbuki. Elinde şişesiyle yavaşça ilerliyordu. Yine hep yaptığı gibi. Kıyafetlerin içinde küçülüyordu. Hala elinde şişesi vardı. Şimdi yavaşca düşüp kırılıyordu.
Etraf yine sarı tozlarla kaplanmış yavaş yavaş karnlığa meyil ediyordu. Başka bir andan çıkıp bir başkadına adım atıyordu. İlk önce onun durduğu yerde kalbi oluşuyordu tüm her şey yavaşça ondan çıkıp ilerliyordu. Yine büyük bahçedeydik. Etrafı yazın sıcaklığı yayılıyordu. Sesler yoktu bu sefer. Sadece görüntüler.
Üstünde beyaz bir elbiseyle durdu. Sonra merdivenin oraya bakıp gülümsedi. Ardında sevincinden zıplayıp geriye, çiçeklere doğru dönerek sekerek ilerledi. Birçok karışık çiçeklere dokundu. Eğilip onları kokladı. Hepsini koklamak istiyordu. Durduğum yerde kalmanın anlamı yoktu. Kolumu bağlayıp peşi sıra onunla ilerliyordu. Birini koklamayı bitiriyor ardından aklı diğeri tarafından çeliniyor. Bu da onun sevgisini yayma çabasıydı. Oysa bu masumane yaptığı şey  kendini beğenmişliğinden başka bir şey değildi. Güya çiçekler onun için açmıştı. Güya çiçekler onun için açardı. Tüm güzelliklerini onun gözlerini şenlendirmek için açardı güya. Acaba biz insanlara ne düşündürüyor?
Beyazlar en çok izini taşımak için sırasını bekliyordu. Hatıraların izini. Buradaki her şey onun içindi çünkü. Ne acı. Bir kırmızı gülde oyalandı biraz , kokladı, dokusunu ögrendi yavaşça. Ardından hiç durmadan pembe bir güle geçti. Gözleri parlıyor, yeni bir şeyi keşfetmenin heyecanıyla çocuklaşıyordu. Sonra gülü almak istedi. Ondan ne alabilirse almak istedi. Kopardı onu. Elinde tuttu, bir süre onu da inceledi. Sonra gözlerini kapatıp uzun uzun kokladı. Bu sefer cidden çocuklaşıyordu. Gittikçe küçülüyor, üstündeki elbise de etraftaki bahçe de değişiyordu. Kapkaranlık bir ara sokaktaydık. Küçük sekiz yaşlarında bir kız çocuğu elinde pembe gülüyle duruyor, gözlerini usulca açıyordu. Bir ara sokakta, karanlık bir köşede, öylece solmuş bir gülle duruyordu. Sanırım o da elindeki gül gibi bir köşeye atılmıştı. Ah küçük kızımızın anlatamadığı hikaye burada başlamıştı. Hikayeler hep karanlık başlar, karanlık biterdi. Belki iyiler için belki kötüler için. Hiçbir hikaye herkes için mutlu bitmezdi. Bir taraf da kendi doğrularının getirdiği sonuçlara katlanırdı.
Etraf sessizdi. İki kalp atışı vardı. Yankusı duyulan kalp atışları. Oysa bu tür yerlerde benim kalbimin sesi çıkmazdı. Çünkü bunu yapabilmek için bir kalbe ihtiyaç yoktu. Kalpler olaylara hep farklı bakan taraftır. Diğer kalp atışı ondan daha ürkek bir canlıya aitti. O da duyumsamış gibi odaklanıp bulmaya çalıştı. Bir dost arıyordu yalnızlığına. Bir kalp. Kulakları yolunu bulmasını sağlıyordu. Orada, ileride poşetlerin arasına karışmış siyah bir kütle. Ona yaklaştı. Yaptığı şeyin sonu kötü olabilirdi. Ama bu an gerçekti. Etraf dumanlarla kaplanmaya başladığında korku yakındı. Takip edilemeyecek kadar yakın.
Elini uzatması ile iri cüsseli köpeğin ona atılması bir olmuştu. Elindeki çiçeği yere düşürmüş panikle uzaklaşmaya çalışıyordu. Köpek keskin dişleriyle koluna ve karnına hamleler yapıyordu. Etrafta tiz çığlıkları ve yardım dilenen sesi vardı. Yerdeki çiçeğin üstünü çiğnemişti. Kendisi yerde köpekten kurtulmaya çalışırken boynunu eline aldığı taşla kestirdiğini bilmiyordu. O mücadeleye devam ederken ileriden buraya gelen Aynur Aka'nın sesi. Demek onu burada bulmuştu. Şimdi benim sıramdı. Bir gölge gibiydim. Onun gözlerinin önüne gerildim. Köpek Aynur Aka dan dolayı uzaklaşırken o küçük gözler bunu bilmiyordu. Eliyle boğazını tutup kanamayı durdurmaya çalışıyordu. Duman eş zamanlı olarak benimle birleşiyor, duvarlar kayboluyordu. O bilmiyordu ama biz şimdi odanın duvarları etrafında çevriliyorduk. Eliyle boğazını tutan küçük elleri değildi. Gerçek anılar onu boğarken gözlerini aniden açtı. Küçük oyunum sayesinde etraf onun gözünde buğuluydu. Yerinden kalkmaya çalışıyor,kendini hala o soğuk sert zeminde sanıyordu. Işık arama çabası içerisinde ve elinin biri boğazındayken yatağından kalkmaya davrandı. Hesap edemediği ise ayağına dolanan yorganı olmuştu. Başını sertçe komodine vurması ise takılıp tökezlemesi bir olmuştu. Evin içinde sesi duyan birileri olsaydı muhtemelen onu yerde başından kanlar sızdırıyor olarak bulurdu. Ama gece sesler gibi onu da yutmuştu. Davetsiz misafir yolcusuyla ayrılıyordu.

*                    *                     *                     *

  "Bir kızımı kaybederken diğerinin yanımda olması iyi oldu. "
Aynur Aka'nın odasında, bir bunaltıcı konuşmanın sonundaydık. Yarısında ağlamış yarısında kekelemişti. Onun canını iki gündür çok fazla açıtmıştım. Amacıma ulaşmıştım.
"Evet, başı sağolsun. "
"Kızım bu anı kayıp sırasında hiç konuşabilecek fırsatımız olamadı maalesef. Onu... Onu aniden kaybetmek beni hala üzüyor." Gözleri masadaki fotoğraflardan birindeydi. Onun fotoğrafları.
  "Bu süreçte yas tutmak istediğini anlayabiliyorum. Ama benim için bu zor, bu tür şeyleri sevmem. "
"Biliyorum tatlım. Bu sürede seninle ilgilenemiyorum da. "
Kısa konuşabiliyor ardından ağlıyordu.
"Seninle uzun süre oturup konuşmayı planlamıştım oysa. Ama olmadı, olamayacak gibi. Sana izin veriyorum. Bir süre sonra çağırma sözü vererek tabi. "
Kafamı sallayıp bir iki dakika beklemenin ardından yavaşça ayaklandım. Kalkıp gelip bana uzunca sarıldı. Neredeyse yine omuzumda ağladığını düşünecek kadar.
"Görüşürüz tatlım. Unutma seni hala izleyen gözler var "

##################################Herkese merhabaaa

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

##################################
Herkese merhabaaa. Yeni bölümle geldim. İntikamını biraz acımadan aldı. Sizce yeterli miydi?
Aynur Aka hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yorumlarınızı merakla bekliyorum. Keyifli okumalar.

PerestHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin