Bölüm 2 - Kabullenilmesi Zor Durumlar

52 3 0
                                    


İyi Okumalar!


(Mehsa Yıldız)

İnsanlar bir heves uğruna başkalarının ne hissedeceğini, nasıl düşüneceklerini veyahut yaptıklarının nelere mâl olabileceğini hesap etmeden kendi bildiklerine giderler. Sanırım bugün anladığım şey buydu. Tolga önce beni, -hiç aklına bile gelmeyen beni- sonra ailesini hiçe sayarak sorumsuzca bildiğini yapmıştı.

Oysa benim her sabah uyandığımda aklıma gelip merak ettiğim ilk kişi oydu. Bu, o Amerika da geçirdiği 4,5 yıl boyunca böyle devam etti. İlk 1 yıl hemen her gün konuşurduk. Bana orada neler yaptığını, kimlerle tanıştığını, gününü nasıl geçirdiğini üstünden geçerek anlatırdı.

Fakat bir abi sıfatıyla mı yoksa benim kafamda kurduğum Tolga sıfatıyla mı?

Hiçbir fikrim yoktu. Genellikle bu konuda hiçbir fikrim olmazdı zaten.

Efnan'a bahsederdim bazen, beni yadırgamadan sonuna kadar dinler ama onun da bulunabileceği bir tavsiye olmazdı. Ahsen ise bu durumlardan bihaberdi. Abisinden hoşlandığımı nasıl cesaret edip söyleyebilirdim ki?

Onun bu ilgisini yanlış anlayan ve kafamda kuran sadece ben miydim? Ya da onun yaptığı tek şey benimle oynamak mıydı?

Bunları düşünürken basamakları inip bahçe kapısından çoktan çıkmıştım. Ağır ağır yürürken ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim dahî yoktu. Bir boşluktaydım, biri parmak ucuyla dokunsa sendeleyip yere düşecekmiş gibi. Hipnoz olmuştum sanki. Kaldırım taşlarından gözlerimi ayırmadan tekrar ve tekrar o eve bugün neden gittiğimi sorguluyordum. Ya da kapıyı neden benim açtığımı, gözlerimin o manzaraya maruz kalışını...

Sürpriz değil kâbusu yaşatmıştı bana. Kapıyı açarken onu yıllar sonra göreceğim heyecanıyla kalbim uçmayı yeni öğrenen bir serçeninki kadar hızlı atıyordu. Ta ki yanındaki eli karnından inmeyen kadını görene kadar. O serçe uçamayıp yüzüstü yere çakılmıştı.

Onlarca, belkide yüzlerce kez aynı sahneyi zihnim başa sarıp durdu. Çıldırmak üzereydim. Arkama baktığımda evinin uzakta kaldığını gördüm. Bu kadar yürüdüğümün farkında bile değilken arkamdan birinin "Mehsa!" diye koşarak yanıma geldiğini farkettim.

Bir sürü müstakil evlerin bulunduğu sokakta akşam vakitleri genelde ıssız olurdu. Bu yüzden Efnan'ın adım sesleri parke taşlarına vurdukça yankı yapıyordu. Gözyaşlarımın itina ile göz kapaklarımın arasını doldurduğu ve artık oradan taşıp yanaklarımdan aşağı süzüldüğü sırada Efnan yanıma ulaşmıştı.

Ellerini dizlerine koyup soluklanırken bir yandan bana "İyi misin?" demekle meşguldü. Ben ise donuk bir heykel gibi kafa sallamakla yetiniyordum.

Dikleşip ellerimi elleri arasına aldı. Beni şöyle bir yokladıktan sonra "İyi görünmüyorsun. Gel şuradaki banka oturalım." demişti. Hemen sol tarafımızda kalan banka geçip oturduk. Ağzımdan tek kelime çıkmıyordu. Sadece gözyaşlarım konuşuyor gibiydi.

"Evdeki herkes bütün bunların sorumlusunun o olduğunu ilan etmişken sen gerçekten burda onun için ağlayacak mısın?" Efnan'ın söylediği şeyle gözlerimi karşımdaki bahçe duvarından ayırdım. Boğazımdaki yumruyu kaybetmek için yutkunduktan sonra tükenmiş bir ifadeyle arkadaşımın yüzüne baktım.

"Ya ne yapayım Efnan?" dedikten sonra zaten sesim kısılmış, hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Efnan otuduğumuz yerde biraz daha yakınıma gelip beni kollarının arasına alınca ağlamam sessiz hıçkırıklara dönüştü. Gözyaşlarım tişörtünü ıslatırken saçlarımı okşuyor diğer taraftan ağlamamam gerektiğini söylüyordu...

B-aşk-A SEFEREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin