Ağrıyan başım ve bedenim ağrıyan kalbimle ortak bir şekilde işkence yapıyor bana. Nadir içki içen biri olarak dünkü içtiğim, türünü bile bilmediğim içki ve dakikalarca ağlamam başımı zonklatıyor. İçeriden gelen gülüşme sesleri ağrıyan başımı daha da kötü hale getiriyor.
Alnımı ovarak yataktan kalkıp lavaboya ilerliyorum. İşlerimi hallettikten sonra oturma odasına giriyorum. Dünkü yaşananlardan sonra bir süre uzak kalmak bana daha iyi hissettirecek olsa bile orada işte. Tam karşımda.
"İsom bee. Geldi işte benim best kankam. Allah rızası için sustur şunları."
Ne olduğunu anlamazca uykulu gözlerle bakıyorum içeriye. Altay mutfakta Arda ile birlikte kahvaltı hazırlıyor. Oytun Cenk ile birlikte gülüşerek Barış Alperle dalga geçiyor ama konuyu bilmiyorum ve hiç merak etmiyorum. Hemde hiç.
Onlara bir tepki vermeden mutfağa adımlıyorum ilaç içmek için. Arda ile Altay'a günaydın dedikten sonra adımlarımı ilaç dolabına yönlendiriyorum.
"Koydum masaya ilaçla suyu." Altay'ın doğradığı domatesleri tavaya eklerkenki konuşmasıyla masaya bakıyorum. Gördüğüm ağrı kesici hapla hazine bulmuşcasına gözlerim parlıyor. Sandalyeye oturuyorum.
"İsom şuan kalbimi kırdın. Beni beni, Alper'ini görmezden geldin."
Mutfakla birleşik olan salondan yükselen Barış Alper'in sesiyle baygın bakışlarımı bir iki saniye onun üzerine yönlendirip tekrar önüme çeviriyorum. Hapı ağzıma attığım gibi suyla dolu olan bardağı dudaklarıma yaslıyorum. Bu sırada ayak sesleri dolduruyor kulaklarımı.
"Noldu sana kötü duruyorsun?" Oturduğum sandalyeden kalkarken önümde beliriyor. Gözleri yüzümü turlarken bakışları endişeli.
Kalbim onun bu endişeli hallerine mutluluk çığlıkları atarken beynim kahkahalarla gülüyor. Bağırıyor ona, 'Sen bu hale getirdin' diyor. Kimse duymuyor.
Tekrar onu umursamadan yanından geçiyorum. Oytun'un oturduğu üçlü koltuğa kendimi atarken herkesin bakışları merakla beni buluyor. İki saattir anırarak gülen Cenk bile susmuş bana bakıyor.
"Ulan bir kadeh içki içtin diye mi bu haldesin? Ben iyi hastanelik olmuyorum o zaman."
"Aynısı değil, içkiyle arası yok sizin gibi. Hangi içkiyi içtiğini bile bilmiyor. Ayrıca tek sorun içki değil gerizekalı. Arda'nın bile sabah geldiğinde başı ağrıyordu alkol almamasına rağmen. Senin partilerinden sonra mutlu uyanabilen yok ki amınakoyim. Ses sistemini sökecem bir gün."
Altay kimsenin bir şey sormaması için susturucu bir açıklama yaparken parmaklarımla burun kemerimi sıkıyorum, gözlerim kapalı.
Alnımda bir el hissediyorum sonra. Gözlerimi açtığımda sarıya boyalı saçları karşılıyor beni. Avuç içi alnımda yer edinmişken gözleri yüzümde. Ateşimi ölçmeye çalışıyor. Gözlerimi tekrar kapatıp eliyle uyuşan alnımı ona bırakıyorum.
"Yok gibi ateşin. Yine de uzan biraz istersen. İlacın etki etmesini bekleyelim." diyor. Oytun'un kafasına vurup onu oturduğu yerden kaldırıp kendisi oturuyor. Eliyle dizini patpatlayarak uzanmamı bekliyor. Yatar pozisyona geldikten sonra kafamı dizinin üstüne koyuyorum. En yumuşak yastıktan bile daha rahat hissettiriyor.
Böyle işte yarayı açanda o kapatanda. Saçlarımı okşayan elleri basit bir ilaçtan daha etkili.
"İsmail abi pankek yapayım mı sana? İyi gelir belki." Arda'nın heyecanla konuşmasına Oytun cevap veriyor.
"Kendim için istiyorum demiyorda İsmail abi sana iyi gelir diyor. Anladık velet en çok sen seviyorsun penkeki."
Arda burun kıvırırken konuşuyor. "Hele hele." Oytun kaşlarını çattığında devam ediyor. "Hele yarrama bak hele."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatya Yaprakları - Barış Alper'İsmail
Humor"Bir insan ağladığında gözünden gözyaşı akmaz sadece. Kalpler de ağlar, kalplerinde gözyaşları vardır. Kalpten ağlar bazı insanlar." Senin dudakların arasından çıkmıştı bu sözler. Sen öğretmiştin bana bir insanın kalbinin de ağladığını. Ve sana yem...