Gülmemek için birbirine bastırdığım dudaklarım birbirinden ayrılsa kahkahamı engelleyemezdim, biliyorum. Ama bana attığı sert bakışların altında bu çok zordu. Oldukça komik görünüyordu ve kendimi daha fazla tutabilecek gibi durmuyordum.
Üzerime diktiği gözlerine bir kez daha baktığımda artık kendimi tutamamıştım. Kahkaham dudaklarım arasından koptuğunda kenarda bulduğu annemin terliğini fırlatmaktan çekinmiyor. Anne terliği olmasının bir özelliği olsa gerek, terlik direkt kafama isabet ediyor. Bir küfürle inlediğimde hemen yanıma geliyor.
"Ya özür dilerim İsmo'm, iyi misin?" Tam onun bipolarlığı hakkında bir şey söyleyecektim ki, un olmuş önlüğünü daha yakından görmek bana acımı unutturup tekrar gülmemi sağlıyor. Güldüğüm için koluma vurduğu gibi kalkıp mantıların yanına gidiyor, karnımı tutarak gülmeye devam ediyorum.
"Hele benim oğlana bak. Çocuk burda mantı kapatıyor, sen anca göt devirip gülüyorsun orda. Kalk yardım et bakayım." Annemin eli belinde içeriye gelişine ofluyorum. Oturduğum koltuktan kalkıp yere, Barış'ın yanına oturduğumda ona bakmamaya çalışıyorum. Çünkü bir kez daha gülersem iyi bir dayak yiyecekmişim gibi duruyordu.
Unlu, az bir şey kıyma bulaşmış eliyle bana el hareketi çekmesine göz devirip dilimi çıkarıyorum. Annemin attığı sert bakışlar yüzünden ona yardım ederek mantıları rastgele kapatmaya başladığımda, kaşlarını çatarak yamuk yumuk olan mantılara bakıyor.
"Bohça yapmıyoruz İsmail, mantı yapıyoruz. Düzgün kapat şunları. Bak benimkilere." Avucunun içine alıp bana gösterdiği; kendisinin özenle kapattığı mantılara bakıyorum, birde kendi mantılarıma.
"Şeklinden bana ne, mideme girdikten sonra şeklini ne yapayım?" Bana bir aptalmışım gibi baktığında annem yeni bir bezeyi daha açmaya başlamış, bir süre daha yaptıktan sonra her beze açışında bu, omuz ağrısından ağlak bir ifadeye bürünmemi sağlamıştı.
"Ben buraya ailemi göreyim diye gelip kötü hissettiğim için senide çağırdım. Neden oturup mantı kapatıp duruyoruz amınakoyim?" Kulağına yaklaşıp fısıldamama Barış küçük bir kıkırtı sunuyor. Omuzlarını silktiğinde kapının sesini duyup bakışlarımızı içeri giren ablalarıma çeviriyoruz.
Elif ablam merhaba faslını bile umursamadan direkt olarak büründüğümüz hale gülerken; Zeynep ablam telefonunu çıkarıp, benim astığım suratımı dikkate almadan sırıtarak poz veren Barış ile ikimizin fotoğrafını çekiyor. Kaşlarımı çatarak baktığımı görünce Elif ablam mutfağa geçip ellerini yıkıyor.
"Tamam, gerisine biz yardım ederiz. Geçin hadi siz odaya."
"Kraliçem be." diyerek ayağa kalkmak için yelteniyorum. Ama aynı pozisyonda durmaktan dolayı ayağa kalktığım an sızlayan bacaklarım hiç yardımcı olmamıştı. Yalpalayarak yanımdaki koltuğa kendimi attığımda Barış'ın kahkahaları kulağıma sinir bozucu geliyordu artık. Sert bakışlarımı yüzünü doğrultuyorum ve ellerini yıkayışını izliyorum. Bacaklarımı açıldıktan sonra bende yanına gidiyor, ellerimi yıkadıktan sonra birlikte odama geçiyoruz.
Kendimi direkt olarak yatağa bıraktığımda, o da yatağın bir ucuna oturmuştu. Bir şey demeden duvara yaslanışından konuşması gereken kişinin ben olduğumu anlıyorum.
Çünkü yine beni dinlemek istiyordu. Dertlerin arasında boğulmasına rağmen, beni yaralayan; dert bile denilemeyecek sıkıntılarımı çözmek ve yaralarımı kapatmak istiyordu.
Sadece yanlış yaraya odaklanıyordu.
"Altay ile Kerem'i biliyorsundur," sıkıntıyla derin bir nefes alıyorum. "anlamışsındır." Kafa sallamasına alaycı bir gülüş sunuyorum. Yalnızca beni anlayamamıştı işte. Şüphelerinden, ihtimallerinden, bilgisinden yalnızca beni mahrum etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatya Yaprakları - Barış Alper'İsmail
Humor"Bir insan ağladığında gözünden gözyaşı akmaz sadece. Kalpler de ağlar, kalplerinde gözyaşları vardır. Kalpten ağlar bazı insanlar." Senin dudakların arasından çıkmıştı bu sözler. Sen öğretmiştin bana bir insanın kalbinin de ağladığını. Ve sana yem...