Kıvırcık genç, içeriye tekrar girdiğinde gördüğü görüntüyle birlikte adımlarını hızlandırdı ve sarışın gencin yanına yaklaştı. Kaçıncı olduğunu bilmediği bardağı onun elinden çektiğinde kulağına gelen mızmız seslerle İsmail'e baktı.
"Kaç oldu bu İsmail, hani içmeyi sevmiyordun sen?" Sert tutmaya çalıştığı sesine karşın, gencin dudaklarından küçük bir kıkırtı dökülüyor. Barış, onun bu haline gülmek veya kızmak arasında gidip gelirken; İsmail, baş ve işaret parmaklarını havaya kaldırıp birbirine yakınca tutuyor.
"Birazcık kaçırmış olabilirim." Kelimeleri yuvarlayıp konuşuyor. Barış, onun daha fazla ayakta duramayacağını anlayarak belinden kavrıyor ve destek vererek koltuğa oturtuyor.
"Sizi bana sırayla mı veriyolar amınakoyim?" O an, fazla kaçırmayarak ne kadar mantıklı bir şey yaptığını anlıyor. Arda ve Talha haricindeki herkes iyice kendilerinden geçmişti. Altay onlara göre bir tık daha iyi durumda olabilirdi ama hayır, o da oldukça sarhoştu. Sadece diğerleri gibi aklını kaybetmemiş; başındaki ağrı ve midesindeki bulantıyla uğraşıyordu.
"Ben bu şerefsizin partilerinden bu yüzden nefret ediyorum işte." Altay, sözlerini Cenk'e ithafen söylemişti ama Cenk onu takıyor gibi durmuyordu. Hala şokla, birazda saf bir mutlulukla birlikte Talha'nın, elini tutan eline bakıyordu. Talha onun bu haline kıkırdarken karşısındaki genç duymuyor, mayışmış bir halde kenetlenen ellerine bakmaya devam ediyordu.
"Altay siktir et bunları sen kalk bari. Bir elini yüzünü yıka, kusmaya çalış. Biraz düzeldiğinde şunları hallederiz." Altay kafasını yavaşça salladıktan sonra doğrulmuş, omzuna yaslanan Yunus'u nereye gittiğine bakmadan ittirmişti. Ani sarsıntıyla yanındaki gencin üzerine düşmüş, daha sızmamış olan Halil onu kolunun altına almıştı.
"Bir bağırmayın orospu çocukları."
"Sen bağırıyorsun orospu çocuğu."
Bağırarak diğerlerini uyarmaya çalışan Mesut'a karşı, ondan daha çok bağırarak karşılık vermişti Ozan. Mesut gelen sesi dudaklarını uzatarak takip ederken; Barış, gece neler yaşayacaklarını düşünmeyi pas geçmiş, sadece arkadaşlarını nasıl toparlayacağını düşünmeye odaklanmıştı.
"Onu bunu geçin Kerem yok." Arda; dizlerine yatan Ferdi'nin saçını okşarken, o uyanmasın diye fısıldayarak konuşmuştu. Barış hızla etrafını arayarak Kerem'i bulmaya çalışırken, koltuğun arkasında duran Altay gülümseyerek onu durduruyor.
"Buraya sızmış." Barış onun yanına geçtiğinde gördüğü görüntüyle rahat bir nefes alıyor. "Kanka sen odalardan birine çıkartsana." Altay kafa sallayıp yerde uzanan gence yöneliyor dönen başıyla. Bir kolunu bacaklarının altına, diğer kolunu ise beline atarak çocuğu yavaşça kaldırıyor. Kerem'in ağırlığı onu pek zorlamasa bile, yalpalarken düşürmekten korkarak tırabzanlara yakın bir şekilde odalara ilerliyor.
"Ezgjan, kalk hadi. Emre'yi götür sende." Barış'ın dürtmesiyle küçük bir küfür savurarak uyanan genç kendine gelmek için kısa bir süre bekliyor. Barış, koltuğun bir tarafına birlikte uzanmış yatan Mert ve Miha'yı kaldırmayı es geçip, sadece üzerlerine bir battaniye örtmek için odaya giderken; Ezgjan, kucağında yatıp kafasını omzuna koyarak uyuyan sevgilisinin beline iyice sarılıp ayağa kalkıyor. Barış elindeki battaniyeyle odaya geri gelirken misafir odasına geçiyorlar.
"Barış abi, Ferdi'yi nasıl götüreceğiz." Arkadaşlarının üzerini örttükten sonra fısıldayan Arda'ya dönüyor. Ofalayıp onun için bir şeyler düşünürken, koltuğun üzerinden yuvarlanmak üzere olan İsmail'in yanına adımlıyor. Genci tutup doğrulturken içeriye tekrar bir göz atıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatya Yaprakları - Barış Alper'İsmail
Humor"Bir insan ağladığında gözünden gözyaşı akmaz sadece. Kalpler de ağlar, kalplerinde gözyaşları vardır. Kalpten ağlar bazı insanlar." Senin dudakların arasından çıkmıştı bu sözler. Sen öğretmiştin bana bir insanın kalbinin de ağladığını. Ve sana yem...