0.4

330 45 32
                                    

Renkli ışıklar dışında etraf karanlık, göremiyorum. İnsanları seçemiyorum. Kimin kim olduğunu ayırt edemiyorum. Burada beni yargılayabilecek kimse yok.

Birkaç metre ötemde birlikte dans eden Kai ve Soobin dışında kimseyle ilgilenmiyorum.

Soobin'in ev partisi yapacağı haberini Kai vermişti, zorla getirilmedim. Haberi duyduğum anda geleceğimi söyledim. Beni Soobin kendisi çağırmamıştı fakat geleceğimi biliyordu, emindi.

Gecenin geç saatleri, herkes çoktan kafayı bulmuş. Üçlü koltukta altı kişiyle birlikte sıkış tepiş oturuyordum. Tam karşımda Soobin duruyor, onun karşısında Kai. Bir yandan dans edip bir yandan konuştuklarını görebiliyordum. İşin garip kısmı ise Soobin'in gözlerini üzerimde hissedebilmemdi. Bir an bile çekmedi gözlerini benden. Cesur davrandım, kaçmadım ondan. Bakışlarına karşılık verdim, minik bir gülümseme bahşetti bana. Bana ilk adımı atan oydu, gözlerimin içine bakarak bir an bile duraksamadan bana teklifte bulunan oydu. Ondan çekinmemi gerektirecek hiçbir şey yoktu.

Kendimi zar zor sıkışık koltuktan attım, içerideki gürültü ve dumanlı atmosfer boğulmama sebep oluyordu. Adımlarımı üst kata giden merdivene yönelttim. Balkona çıktığımda yüzüme çarpan esinti ile derin bir nefes aldım. Olmamam gereken bir yerdeymişim gibi hissediyordum. Yeterli olmadığımı bildiğim bir amaç uğruna sürükleniyordum oradan buraya.

"Bunaldın mı?" Gelen kişiyi tahmin etmek için arkama bakmama gerek yoktu. Tok sesini duyduğum anda kollarımdaki tüm tüyler diken diken olmuştu. Arkama bakmadım, kollarımı balkonun demirlerine yasladım. Burnuma dolan sigara kokusu ile bana doğru yaklaştığını tahmin edebiliyordum. Yanımda durdu ve tıpkı benim gibi kollarını demirlere yasladı. İkimiz de birbirimize bakmadık, sessizdik. Sorusuna cevap vermemiştim, buna rağmen aramızdaki sessizliği o bozdu.

"Neden geldin? Seni çağırmamıştım." Gözlerimi devirdim. Bir yandan haklı olmasına bozulmuştum, gerçekten neden gelmiştim?

"Neden çağırmadığın kişinin yanındasın?"

Yana dönüp dudaklarının arasındaki dumanı bana doğru üflediğinde tepki vermedim, ona bakmadım. "Geleceğini biliyordum."

"Geleceğimi umuyordun." Diyerek düzelttim onu. Bu kez yüzüne bakmıştım. Gülümsedi. Sigarasını balkon demirine bastırıp söndürürken omuz silkti. "Haklısın."

Cebinden bir sigara daha çıkartıp yakarken bu kez sırtımı yasladım demirlere. "Parti düzenleyecek bir tip değilsin. Okuldaki insanlara da pek bayılmadığını söyleyebilirim. Neden kendi evinde parti veriyorsun?"

İlk kez onunla atışmak yerine düzgünce soru sormuştum. Sigarasını dudaklarına götürürken tekrar omuz silkti. "Kai istedi. Ayrıca burası benim evim değil. Ailemin evi."

Şaşkınca ona çevirdim bakışlarımı. "Farklı bir yerde mi yaşıyorsun?"

"Bugünlük bu kadar bilgi yeter. Sen söyle, ne istiyorsun Yeonjun? Kafayı grubuna takmış gibisin sanki. Yanımda dersi dinliyormuş gibi yapıyorsun fakat ismin her zaman listede sonu çekiyor."

Beni umursaması, hayatıma dikkat etmesi beni şaşırtmıştı. Bu zamana kadar Soobin'in hayatında görünmezdim. Şimdiyse kendi kendine hayatımdan çıkarım yapması paha biçilemezdi benim için.

"Hiç The Beatles dinledin mi? Ya da Green Day? Backstreet Boys. Bu gruplarla büyüdüm ben. Bir gün onlar gibi olacağım. Herkes adımı haykırırken sahneyi ele geçireceğim!"

Soobin sanki karşısındaki bir çocuğun gerçekleşmesi imkansız hayallerini dinliyormuşçasına alayla kahkaha attığında kaşlarımı çattım. "Örümcek adam olup mahalleyi koruyacağım demedim Soobin!"

Soobin elini omzuma koyduğunda çatık kaşlarım düzelmişti, yutkundum. "Sakin ol, böyle heyecanlı anlatman tatlıydı. Bu yüzden güldüm."

Omzumdaki eli yavaşça yanağıma doğru ilerlerken öne doğru eğilerek kalbimin teklemesine sebep oldu. "Sahnenin en önünde ismini haykırıyor olacağım Yeonjun."

Yutkundum. Ateşliydi, söylediği her şeyi farklı anlamlara yoruyor olmam kendimi kirli hissettiriyordu.

Soobin'in gittikçe bana yaklaştığını hissetmemle gözlerimi yummuştum. Bu hareketini biliyordum, birazdan dudaklarımız buluşacak ve kendimi tekrardan cenette hissedecektim.

Sıcak nefesi dudaklarıma çarparken tanıdık bir ses ikimizin de duraksamasına sebep olmuştu.

"Soobin? Neredesin?" İkimiz de hızla birbirimizden uzaklaşırken balkona adımlayan Kai'yi görmüştük. Bizi görünce başta şaşırsa da sonrasında gülümsedi. "Ah, burada mıydınız? Aşağısı boğucu oldu değil mi?"

Kendimi gülümsemeye zorlayarak başımı salladım. Gözlerimi Soobin'e çevirdiğimde kaşlarının çatık olduğunu görmüştüm. Kesinlikle hoşuna gitmemişti.

İkimiz de sessiz kaldığımızda Kai tekrardan söze girdi. "Aşağıda oyun oynuyoruz. Siz de gelmelisiniz!"

İkimiz de cevap vermek yerine Kai'nin adımlarını takip ettik. Aklımda yalnızca birkaç dakika önce yaşanan o an canlanıyordu, Kai gelmiş olmasaydı şu an ne halde olacağımızı düşündükçe daha çok terliyordum.

Aşağı indiğimizde bir grup insanın bağdaş kurarak yere oturduğunu gördüm. Her birinin önünde shot bardağı vardı. Süper, 'daha önce hiç' oynayacaktık.

İstemeye istemeye Taehyun ve Beomgyu'nun arasına oturdum. Tam karşımda Soobin, yanında Kai vardı. Daha önce birkaç kez okulda gördüğüm fakat ismini bilmediğim çocuk başlattı oyunu.

"Daha önce hiç okuldan kaçmadım."

Kalabalık arasından homurdanmalar yükseldi. "Bu kadar düşünüp bu soruyu mu buldun Jisung?" Taehyun gözlerini devirip shot attı.

Önümdeki bardağı alırken gözlerim tam karşımda oturan Soobin'i buldu. Beni okuldan kaçmaya zorladığı gün gelmişti aklıma. Gözlerimi ondan çekmeden tek yudumda içtim bardağımın içindeki tekilayı.

Yüzümü ekşitip elimin tersiyle ağzımın kenarını sildiğim sırada Kai önündeki shot bardağını eline alıp ayağa kalktı.

"Daha önce hiç arkadaşımın sevgilisine aşık olmadım."


Paslanmışım.

try hard, yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin