0.7

153 30 10
                                    

Hâlâ ona karşı duygularım var mıydı yoksa yalnızca bana yaşattığı o heyecanı mı seviyordum? Beş yıldır yüzünü bile görmediğim birine karşı ne hissedebilirdim ki?

Sinirli olmam gerekiyordu, hesap sormak istiyor olmam gerekiyordu. Karşısına geçip 'neden öptün, neden seviştin benimle? Neden hiçbir şey söylemeden çekip gittin?' Diye bağırıp ortalığı yakıp yıkmam gerekiyordu.

Fakat bunların hiçbirini yapmak istemiyordum. Telefonuma gelen o mesajı gördüğümde mideme giren kasılmalar dışında hiçbir şey hissetmemiştim, numaramı nereden bulduğunu bile sorgulamamıştım.

Gitmek isteyip istemediğimden emin değildim fakat gideceğimi biliyordum. Geleceğimi biliyordu.

"Yeonjun, nereye bu saatte?"

Evden çıkacağım sırada Huening Kai'nin sesi ile duraksamıştım. Elimi enseme götürüp gergince sıvazlarken hızlıca bir bahane bulmaya çalışıyordum. "Markete. Kolamız bitmiş."

Kai bir terslik olduğunu anlarcasına kaşlarını kaldırdı. "Bu saatte mi? Hem sen kola sevmezsin."

"Bira! Bira diyecektim. Beomgyu da kola istiyordu karıştırmışım. Haha." Sıçtığımı belli eder bir ifadeyle ona bakıyordum, en sonunda umursamadığını gösterircesine omuz silkti. "Tamam, geç uyuma yarın sabah kayıta gideceğiz."

Başımı sallayarak evden çıktım. Her ne kadar hatrı sayılır bir popülariteye sahip olsak da kazancımızın çoğu borçlarımıza gidiyordu. Yine de dördümüzün kalabileceği bir ev tutmaya yetiyordu gücümüz.

Yoldan geçen taksiyi durdurdum, nereye gitmem gerektiğini çok iyi biliyordum.

Yıllar sonra ilk kez tekrar gelmiştim buraya. Soobin'in ilk gittiği zamanlar defalarca buraya gelip onu arasam da en sonunda pes etmiş, çevresinden bile geçmemiştim bir daha.

Taksiden iner inmez rüzgarı yüzümde hissettim, soğuk değildi fakat tepede olmamızdan sebebiyle esiyordu hava.

Karanlığın arasında gördüğüm o silüet boğazımda bir şeylerin düğümlenmesine sebep olmuştu. Etrafı aydınlatan tek ışık tepede duran ay ve Soobin'in elindeki sigaranın yanan külüydü.

Beni gördüğünde sigarasını yere attı, botunun ucuyla ezdi izmariti. Gerginliğimi ona belli etmek istemiyordum, her zamanki gibi onun karşısında savunmasız kalmak istemiyordum bu kez.

Derin bir nefes alıp ona doğru adımladım.

"Geldin." Yüzündeki gülümseme alaycı değildi bu kez.

"Çağırdın Soobin." Başını iki yana salladı. "Çağırmadım Yeonjun. Sordum ve geldin."

Yine haklıydı. Gelmemi istediğini bile söylememişti ki. Soobin'in bana herhangi bir şey yaptırtması bu kadar basitti işte.

Sessizce birbirimize baktık bir süre, ne o bozdu sessizliği ne de ben. Cebinden paketini çıkarıp bir sigara daha yaktı. Yaslandığı motorundan doğrulup bana doğru adımladı. Boyu daha da uzamıştı, vücudunun ne kadar değiştiğini konserdekinden daha net görebiliyordum.

"Hayallerini gerçekleştirmişsin."

Bu muydu? Hiçbir şey olmamış gibi birbirimize hal hatır sorup muhabbet mi edecektik? Vurdumduymaz tavırları yıllar önce sönen kızgınlığımı tekrar ateşliyordu.

"Neredeydin Soobin?"

Güldü, eli yanağıma çıktı. Büyük eli tüm yanağımı kaplarken okşamaya başladı yavaşça. "Buraya bana hesap sormak için mi geldin Yeonjun?"

Kaşlarımı çattım, sinirliydim. Ona hesap sormak gibi bir niyetim yoktu fakat bilmeye hakkımın olduğunu düşündüğüm şeyler vardı. Bozuntuya vermedim.

"Ne için gelmem gerekiyordu Soobin?"

"Beni özlediğin için."

Bu kez gülme sırası bendeydi. Ondan bir adım uzaklaştım dalga geçercesine gülerken. Komik bir şey olduğundan değil, sinirlerim bozulduğundan gülüyordum resmen.

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun Soobin?"

Yüzündeki kendini beğenmiş ifade soldu yavaşça. Benden beklediği tepki bu değildi. Benim aksime bana biraz daha yaklaştı ve kulağıma doğru eğildi.

"Ben özledim Yeonjun."

Yutkundum. Ayarlarıma oynuyordu, buna izin vermek istemiyordum. Ona aşık ve onun için her şeyi yapmaya hazır olan Yeonjun değildim artık.

"Bana bakarken gözlerinin nasıl parladığını, sana yaklaştığımda heyecandan ellerinin nasıl titrediğini, bana dokunurkenki şefkatini, her şeyini özledim Yeonjun."

"Saydıklarının benim için hiçbir anlamı yok artık Soobin."

Gözlerimi yumdum, yalan söylediğimin farkındaydım. Soobin benim için hiçbir zaman anlamını yitirmemişti fakat bana en çok zarar veren şey de kendisiydi. Kalbim hâlâ deli gibi onu istiyorken aklım bunun tamamen yanlış olduğuna emindi.

"Saçların... Hâlâ pembeler Yeonjun."

"Fanlarımız beğeniyor."

"Bana bir şans ver Yeonjun."

Şaşkınca gözlerimi açtım. Söylediği şeyi algılayabilmek için birkaç saniye durdum.

"Ne?"

"Duydun işte. Her şeyi zamanı gelince anlatacağım. Yalnızca bana bir şans ver."

O an cevap vermek istemedim, her şey çok ani ve beklenmedik gelişiyordu. Bir daha asla onu görmeyeceğime bu kadar eminken şimdi karşıma geçmiş, gözlerimin içine bakarak bir şans istiyordu benden.

"Soobin, beni eve götürür müsün?"

Tek başıma kalmaya ihtiyacım vardı, belki de onu bir daha hiç görmemem gerekiyordu.

Soobin'in yüzü düşse de bir şey dememiş, kaskını kafama takıp motoruna binmişti. Arkasına geçip kollarımı beline doladığımda birlikte okuldan kaçtığımız gün gelmişti aklıma. O güne dönmek istiyordum, o güne dönüp o teklifi hiç kabul etmemiş olmayı...

Yarım yamalak tarifimle zar zor bulduğu evin önüne geldiğimizde motordan hızlıca inip kaskı çıkarttım. "Teşekkür ederim."

Tam arkamı dönüp gideceğim sırada kolumda hissettiğim el ile durdum. "Yeonjun, cevabını bekleyeceğim."

Başımı salladım yavaşça, kolumu çekip elinden kurtardım. Arkama bakmadan eve doğru yürümeye başladım.

Kalbim ağzımda atarken içeri girip kapıyı kapattım. Arkamı döndüğümde ise kollarını göğsünde kavuşturmuş koltukta bacak bacak üstüne oturarak bana bakan birisini görmeyi beklemiyordum.

"Kimdi o motorlu?"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 08 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

try hard, yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin