"Şimdi kız arkadaşın oldum."
Duyduğum şeyle gülümseyip arabayı çalıştırdım. Nereye gideceğimi bilmeden sürmeye başlamıştım.
"O kelepçeyi hep yanında mı taşıyorsun?"
Dazai kıkırdadı.
"Evet, senin gibi güzel beyefendilerle karşılaşırım diye."
Dediği şeye göz devirdim. Kötü bir yavşama taktiğiydi.
"Daha demin saygılı bir dil kullanıyordun, şimdi ne oldu?"
"Önünde adam öldürdükten sonra yakın olduğumuzu düşünmüştüm."
Biraz daha kaynaştığımız kesindi ama yakın olmamıştık. Yine onu cevapsız bıraktım. Onun yerine başka bir soru sordum.
"Nereye gidiyoruz?"
Omuz silkti.
"Şoför sensin."
"Şoförün gitmeyi planladığı bir yer yok."
Işıkta durduğumuzda ona döndüm. O da bana bakıyordu, ben dönünce yüzünde bir gülümseme oluştu.
"O zaman beni evine götürebilir."
Başımı tekrardan öne çevirdim.
"Sana güvendiğim söylenemez."
Garip sesler çıkardı. Galiba ağlayan birini taklit ediyordu.
"Ben sana o kadar sırlarımı söyledim! Polise gitmeni bile göz önüne almıştım."
Tekrardan arabayı sürmeye başladım. Hâlâ gidebilecek bir yerimiz yoktu.
"Beni öldürmeyeceğini nereden bileyim?"
Elini bacağıma koydu.
"Çünkü sana aşığım."
Dediği şeye güldüm.
"Güzel şaka."
Elini yavaşça yukarı çıkardı. Amacını anlamak zor değildi ama onunla yatmak istemiyordum. Daha yeni tanışmıştık, sevgilim vardı. Bunlar yeterli nedenler. Elini daha da yukarı çıkarmadan tek elimle tuttum. Bu hareketim ona komik gelmiş olmalıydı.
"Naz yapmayı tercih ediyorsun?"
Cümlesi soru muydu yoksa cümle miydi anlamak zordu. Çokta uğraşmadan elini bacağımdan çektim.
"Sevgilim var."
"Seni aldatıyor."
"Ben onu aldatmak istemiyorum."
Ona karşı bir şey hissetmiyor olabilirdim ama sevgilimdi. Elini elimden kurtardı.
"Şimdilik öyle olsun."
Arabayı bir sahil kenarına park ettim. Şu anda en iyi seçenek bu gibi duruyordu. Arabadan inmesi için ona baktığımda indi.
"Burada da seni öldürebilirim."
"İnsanlar var."
Arabayı kilitleyip kuma doğru ilerledim. Hemen yanıma geldi.
"Sarhoşlar, eminim fark etmezler bile."
Öpüşen çifti gösterdim.
"Sarhoş olmadıklarına eminim."
"Hayır sarhoşlar, birbirlerini sarhoş ve kör etmişler."
Yüzümü buruşturdum. Dazai gerçekten aşka inanıyor muydu? Yoksa benim ne tepki vereceğime bakmak için mi demişti? Bunu anlamak için ona döndüm. Bana gülümseyerek bakıyordu.
"Aşka inanıyor musun?"
Gülümsemesi daha da büyüdü.
"Sana aşık olduğumu söylemiştim."
"Bu inandırıcı değil, beni tanımıyorsun bile."
Kıyafetlerinin kirlenmesini umursamadan kuma oturdu. Kıyafetleri çok pahalı gözüküyordu, buna rağmen oturuyorsa parayı oraya buraya saçan tiplerden olmalıydı.
"Tanımadığımı nereden biliyorsun?"
Dedikleri kesinlikle korkutucuydu. Ses tonu bile korkutucu olduğunu bağırıyordu. Yine de umursamadım. Bir seferlik istisna yapıp yanına oturdum, sevgilimle bile böyle oturmazdım. Onunla en son ne zaman yalnız oturduğumu hiç hatırlamıyordum. Hep kalabalık yerlere giderdik.
"Çok fazla düşünüyorsun."
Söyledikleri dikkatimi ona vermemi sağladı.
"Keşke bana odaklansan."
Burada neden ona odaklanmalıydım ki? Sadece oturuyorduk.
"Sana odaklanmamı gerektirecek bir şey yapmıyoruz."
"Ama ben sana odaklanıyorum."
...
Bence çok güzel yazıyorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beatitude (Fyozai Bsd)
FanfictionÖnemli kişiler, önemli kişilerin önemli kişileri ve önemli kişilerin önemli kişilerinin önemli kişileri...Bu döngü sonsuza kadar devam eder. Hayat başkasının önemli gördüğü değil senin önemli gördüğün kişiye göre ilerler. Kendine saygın yoksa hayat...