3 // dostluk, aşk ve seks

57 1 0
                                    

Polisler gideli saatler olmuştu ama o henüz otoparktan çıkamamıştı. Saatler sürmüştü Can Kazancı'ya nasıl ulaşacaklarına karar vermeleri. Gerçi, karar verebilmiş sayılmazlardı. 'Yarın konuşuruz' diyerek dağılıp, bugünün problemini yarına ertelemişlerdi. 

Dayısı ve Sadık içmeye gitmişlerdi ama Duru hala şirket otoparkında arabasında oturuyor ve ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Gözü saate kaydı, 10.00'u gösteriyordu. Marko'yla planladıkları buluşmaları saatler  öncesinde kalmıştı, bana çok kırılacak, diye düşünerek aradı sevgilisini. 

"Hayatım, merak ettim seni." diye açtı Marko telefonu.

"Kusura bakma, şirkette bir problem çıktı. Ayrılamadım." 

"Önemli bir şey değildir umarım." dedi bu kez adam. 

Şapşal, önemli olmasa neden bu saate kadar kalayım? diye düşünmeden edemedi.

"Hala buluşmak istiyor musun? Yüz yüze anlatsam daha iyi olacak sanırım." diye sordu.

"Tabi ki de istiyorum. Hadi gel, sana kahve demleyeyim." dedi adam, Duru'nun buluşmak istemesine sevindiği sesinden belli oluyordu.

"20 dakikaya oradayım." dedi Duru telefonu kapatmadan önce. Yüzüne bir gülümseme yerleşmesine engel olamadı. Marko kahveden nefret ederdi. Ama yine de Duru kahve içmeyi sevdiği için evine bir espresso makinesi almış ve onun için kahve yapmayı öğrenmişti. 

Yaklaşık 3 yıldır beraberlerdi ama birbirlerini çocukluklarından beri tanıyorlardı. Duru'nun dayısıyla kutladığı ilk doğum gününe gelen çocuklardan biriydi Marko. O gün çok yakın bir arkadaşlık kurmasalar da sonradan beraber gittikleri yüzme kursunda samimiyetleri artmıştı. Bunun en büyük sebebi ise Marko'nun utangaç bir çocuk olmasıydı. Annesinin Ukraynalı olmasından kaynaklı, öğrendiği ilk dil Türkçe değildi. Babasıyla ilgili bildiği tek şey Hataylı olduğu ve o doğduktan sonra çekip gittiğiydi. Bu yüzden kimseyle iletişim kuramamış, kimse de onunla konuşamadığı için arkadaşlık kurmaya uğraşmamıştı. 

Marko'nun annesi Svitlana Duru'nun dayısı için şirkette çevirmenlik yapıyordu. Marko ondan iki yaş büyük olduğu için aynı sınıfta değillerdi ama aynı okulda okuyorlardı ve çoğu zaman okul çıkışında şirkete gelirler ve Svitlana'nın mesaisi bitene kadar Duru'yla oyunlar oynarlardı. Bu sayede bolca vakit geçirmişlerdi beraber ve Marko da okuldan öğrendiği yarım yamalak Türkçesini geliştirebilmişti.

Duru'nun 24. yaş gününde açılmıştı Marko ona. "Kendimi bildim bileli, hep sen vardın. Okulda, evde, gittiğimiz kurslarda... Sürekli yanımdasın, ama seni yine de özlüyorum. Yıllardır hep senin en yakın arkadaşım olduğunu düşündüm, ama son zamanlarda anlıyorum bu tabirin yeterli olmadığını. Başkaları sana dokununca, seni öpünce, seni sevince canım yanıyor. Bu hissettiğim sevgi, dostluğun ötesinde. Sadece bana sarıl, sadece beni öp, sadece beni sev istiyorum." demişti ellerini tutarak, onun için hazırladığı romantik atmosferin loş ışığı altında. O geceden beri beraberlerdi. Artık Duru sadece ona sarılıyor, onu öpüyor ve onu seviyordu. 

Eve gitmeden önce bir fırında durdu ve Marko'nun sevdiği elmalı turtadan aldı. 

Marko ginseng çayını içip turtasını afiyetle yerken Duru ona şirkette olanları anlattı. 

"Bu bahsettiğin adam, Can, ulaşılabilir biri mi?" diye sordu Marko anlattıklarını dikkatle dinleyip.

"Hayır. Adamla yıllardır iş yapıyoruz ama bir kez bile kendisi gelmedi görüşmeye." diye yanıtladı umutsuzca.

"Canını sıkma, en azından adamın neye benzediğini biliyorsunuz."

Duru burukça güldü, "Bunun çok bir işe yarayacağını sanmam."

"Bak, imkansız bir şey değil. Gerekirse ben gidip bulurum o adamı ama yine de hapse girmene izin vermem." dedi Duru'nun yanağını okşayarak.

"Sen olmasan ne yaparım ben."

Marko gülümsedi ve alnına bir öpücük kondurdu. "Babasının servetini devraldı dedin, değil mi? Babasına ait otelleri araştırıp o otellere gidebiliriz. Bar ya da restoran kısmında çalışanlar eminim ki patronlarının oğlunu tanıyorlardır."

"Oteli olduğuna nasıl emin olabiliriz ki?" diye sordu Duru.

"Bebeğim, burası Antalya. Benim bile otelim var." dedi Marko ona gülümseyerek.

"20 odaya otel denilebilirse." dedi Duru alayla gülerek, onunla uğraşmaya bayılıyordu.

"Bir hobi için gayet başarılı." dedi Marko aynı gülüşle ona karşılık verip boynuna eğilerek. Nemli dudaklarını onun yumuşak tenine değdirdi, bir yandan da gömleğinin düğmelerini açıyordu. "Böyle giyindiğinde çıldırtıyorsun beni," diye fısıldadı gömleğini omuzlarından sıyırarak, "Bu takım elbiseyi daha sık giymelisin."

"Senin için çıplak olmayı daha çok seviyorum." dedi, geri doğru uzanıp Marko'yu üstüne çekerek. Oturdukları koltuk geniş değildi ama daha önce onlarca kez olduğu gibi umursamadılar.

Marko memnun bir şekilde gülümseyerek tişörtünü çıkardı ve yere attı. Onu bir kez öpmesi yetmişti sertleşmesine. Duru parmaklarını onun kaslı vücudunda gezdirirken itaatkar bir şekilde doğruldu ve Marko'nun şortunu indirdi. Başını kaldırıp sevdiği adamın gözlerine baktığında, "Yapma, çok erken gelirim." dediğini duydu, ama bu onu tatmin etme isteğini bastırmak için yeterli değildi. 

Onu kışkırtmak için dilini yavaşça aletinin üzerinde gezdirdi, sıcaklığını hissetmek başını döndürüyordu. Hafif sert dil darbeleriyle aletinin tepesini okşarken bakışlarının tutkuyla yoğunlaşmasını izledi.

"Hala durmamı istiyor musun?" 

Marko cevap olarak elini kadının ense köküne yerleştirdi ve devam etmesi için onu teşvik etti, bu noktada durmasını isteyecek iradesi kalmamıştı. 

Duru dişlerini değdirmemeye çalışarak aletini ağzına aldı ve yavaşça git gel yapmaya başladı. Her git gel yaptığında Marko'nun tutuşu sıkılaşıyor, daha derine gitsin diye başını yönlendiriyordu.

Ama her ne kadar zevk alsa da durdu, "Benim sıram." 

Duru gülümseyerek reddetti onu, "Henüz tatmin olmadın."

"Beraber geleceğiz." dedi Marko onu sırt üstü yatırıp pantolonunu ve iç çamaşırını bacaklarından sıyırarak. Başını bacaklarının arasına yerleştirip ıslak dil darbeleriyle onu okşamaya başladı. Bir yandan da deliğini okşayarak ıslanmasını sağlıyordu. Duru parmaklarını onun saçları arasında gezdirirken dudakları arasından bir inilti döküldü. Bu Marko için işitsel bir şölendi. Parmağını içeri sokup çıkarmaya başladığında Duru'nun inleyişleri arttı, gelmek üzere olduğunu hissedebiliyordu. Omuzuna dokunup durmasını söyledi.

"Seni içimde hissetmek istiyorum." dedi yalvarır bir sesle. 

Marko onun bu isteğine itaat edip yavaşça içine girdi. Hızlıca git gel yaparken Duru'nun yüzünde oluşan zevk ifadesini ve pembeleşen yanaklarını hayranlıkla süzüyordu. 

"Tapınılası bir güzelliğin var." dedi, gelmeden hemen önce.


Marko

Marko

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
SELCOUTH   | +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin