5 // teklif, hayal kırıklığı ve iki kişilik bir aile

13 1 0
                                    

Çok lezzetli yemekler yeseler de tüm gece Can Kazancı hakkında tek bir şey öğrenememişlerdi. Eve geldiklerinde bıkkınlıkla yatağa attılar kendilerini.

"Tam bir vakit kaybıydı. Hiçbir şey öğrenemedik." Dedi Duru ayakkabılarını odanın içine savurarak.

"En azından çalışanların hiçbir şey bilmediğini öğrendik." Dedi Marko da gömleğini çıkarıp dikkatle dolaba asarken.

"Belki de farklı bir yaklaşım denemeliyiz. Çalışanlarla konuşmak faydasız. Gözlem yapmamız gerek. Kim nereye girip çıkıyor, kim neyden sorumlu, her şeyi bilmemiz gerek. Adam otele geliyorsa, hangi odada kalıyor, kimlerle konuşuyor bunları öğrenmeliyiz. Eğer konuşmalarını kayda alabilirsem eminim onu içeri attıracak bir şey bulabilirim."

Marko tüm giysilerini çıkartıp, kısa bir şort giydi ve yatağa, Duru'nun yanına uzandı. "Bence şu an için yapman gereken şey makyajını çıkarıp uyumak. Dinlen biraz, yarın farklı bir oteli denersin."

Duru yan dönüp ona iyice sokuldu, "Sen gelmeyecek misin yarın?"

Ona itiraf etmek istemese de, faydasız bir çaba içinde olduklarını düşünüyordu. Herkes anlayabilirdi ki, Can Kazancı ulaşılmak istemeyen biriydi. Duru isterse her gece farklı bir otele gitsin, yine de onunla ilgili bir şeyler öğrenemeyeceğini düşünüyordu. Eğer polisler bile yapamamışsa, o nasıl yapabilir ki?

Ama tabiki bu düşüncelerini ona söylemedi. Moralini bozmak istemiyordu. Onun yerine saçlarını okşayıp dudağına bir öpücük kondurdu ve "Tehlikeli bir durum olmadığını gördüm, eminim bir sorun çıkmayacaktır." Dedi.

"Bence de tehlikeli bir şey yok, sadece bilgi almaya çalışıyorum. Her ne kadar başarısız olsam da..." Son cümleyi söylerken doğruldu ve elbisesinin fermuarını açtı.

Dolabın önüne gidip üzerine Marko'nun tişörtlerinden birini geçirdi ve makyajını çıkarmak için banyoya gitti. "Buraya birkaç pijama mı bıraksam diyorum. Hep senin giysilerini giymem gerekiyor burada kalınca." Diye seslendi yüzünü köpürtmek için saçlarını toplarken.

Marko banyoya onun yanına gitti ve aylardır düşündüğü şeyi dile getirdi.

"Ya da daha iyisi, buraya taşınabilirsin."

Bunu duymayı beklemediği için şaşırsa da, şaşırdığını belli etmemek için yüzünü köpürtmeye devam etti. "Buraya mı? Ama zor olmaz mı, iş yerime çok uzak." Diye bir şeyler geveledi, taşınmak istemediğini belli etmemeye çalışarak.

"O kadar da uzak değil bebeğim, ayrıca zaten sürekli buradasın. En azından buraya ikimizin evi diyebiliriz." Dedi Marko, onu ikna etmek için uğraşıyordu. Üç yıldır beraberlerdi ve ne zaman Marko beraber yaşama konusunu açsa Duru hep bir şekilde geçiştiriyordu.

"Evet, sürekli buradayım. Yeterli değil mi?" Diye sordu yüzünü yıkamadan önce.

"Değil. Her sabah seninle uyanmak istiyorum, market alışverişini beraber yapalım, beraber pizza yapalım istiyorum. Buraya yerleşsen her şey bizim için daha rahat olmaz mı? Her gece beraber uyusak?" Diye sordu, neden istemediğini anlamıyordu. Sevgisinden şüphe duyduğu falan yoktu ama bu davranışını tutarsız buluyordu.

"Buraya taşınmasam da beraber pizza yapabiliriz. Hatta istersen börek de yaparız." Dedi Duru yanına gidip ona sarılarak. Ama Marko'nun moralinin bozulduğunu görebiliyordu, görmemek için kör olmak gerekirdi.

"Neden istemiyorsun? Evle ilgili sevmediğin bir şey varsa değiştirebiliriz, biliyorsun değil mi?" Diye sordu keyifsizce.

"Evle ilgili değiştirmek istediğim bir şey yok." Dedi, zaten Marko bu evi ilk aldığında eşyaları beraber seçmiş her şeyi beraber yerleştirmişlerdi. Her şey ikisinin zevkine uygundu.

"O zaman neden istemiyorsun Duru? Neredeyse bir yıldır seni ikna etmeye çalışıyorum." Dedi bıkkın bir nefes vererek ve ekledi, "Eğer buraya taşınmak için seninle evlenmemi istersen evlenirim. Hadi gidip yarın evlenelim."

Duru keyifle gülümsedi, "Seni çok seviyorum."

"Ben de seni seviyorum. Her şeyden çok."

Duru bunu tabi ki de biliyordu. Marko yaptığı her şeyde hissettiriyordu bunu ona. Ama buraya taşınmak istememe sebebinin ona garip geleceğini de biliyordu.

"Dayım bana çok düşkün, biliyorsun ve hayatında bir kadın da yok. Kocaman evde hep yalnız olur. O beni mutlu etmek için her şeyi yaparken onu mutsuz edersem bencillik yapmış olmaz mıyım?"

Marko şaşkınlıkla baktı ona, aylardır geçiştirme sebebinin dayısı olmasını beklemiyordu. Tabi ki böyle düşünmesini anlıyordu, sahip olduğu tek ailesi dayısıydı ama bir gün oradan ayrılması gerekecekti, bunu göremiyor muydu?

"Anlıyorum. Ama sen 27 yaşındasın Duru, artık küçük bir çocuk değilsin. Dayın eminim ki kendi başına kalsa depresyona falan girmez. Ayrıca zaten hep berabersiniz, aynı yerde çalışıyorsunuz." Dedi sakin bir sesle.

"Evet ama... Onu üzecek bir şey yapmak istemiyorum." Dedi, Marko'nun kalbini kırdığını bilse de.

"Onu üzmemek için beni üzebiliyorsun ama."

Bunu duymak ise nefesini daralttı. Amacı hiçbir zaman Marko'yu üzmek değildi, ama dayısını da bırakamıyordu işte.

Marko onu banyoda yalnız bırakıp yatağa girdiğinde ağlayacak gibi oldu, Marko daha önce ona hiç böyle bir hayal kırıklığı ile bakmamıştı. Dayısını mutlu etmenin onu böyle görmeye değip değmeyeceğini düşündü. Ama bir cevap bulamadı.

Işığı kapattı ve yatağa, sevdiği adamın yanına uzandı. Ona arkasını dönmüş olsa da sarılmasına engel değildi, başını sırtına gömdü ve fısıldadı. "Seni mutlu edeceğini bilsem can bile alırım."

"Kimseyi öldürmen gerekmez, eşyalarını getirsen yeterli."

SELCOUTH   | +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin