{2 yıl önce}
27.07.2021-salı}Bazen hayatımızda alışık olmadığımız şeylerle karşılaşırdık. Tek düze yaşadığımız monoton hayatta dengeler birden bire değişirdi ve muhtemelen bizi en savunmasız anımızda yakalardı. Yakalanmanın verdiği telaş dört bir yanımızı sarardı ve biz tutunacak bir dal arardık. Ama yanı başımızdaki gögleden başkasını göremezdik. İşte o an bir şeyler için çok geç olduğunu anlardık. Çünkü gölge bizdik. Gölge bizden ibaretti ve bize bizden başkası yardım edemezdi.
Arabanın arka koltuğunda birbirine dolanmış vaziyetteki kablolu kulaklığım ile klasik bir müzik dinlerken, camdan ağaçların sırayla geçişini izliyordum. Bir dahakine eğer unutmazsam ve üşenmezsem artık bir Bluetooth kulaklık almam gerektiğini kendime hatırlattım.
Arabayı kullanırken arada dikiz aynasından göz göze geldiğim annemin tebessümlerine karşılık ona kocaman gülümseyip tekrardan yolu seyretmeye daldım.
Annem her ne kadar bana sıcak tebessümlerini yollasada,benim için üzüldüğünü soğukkanlı bir şekilde belli etmemeye çalışsada, gözlerinin içine baktığımda benim için ne kadar endişeli olduğunu fark ederdim. Gözleri beni şefkatle süzer, rüzgarla bedenime ulaşıp beni okşardı sanki.
Gözler, yalan söyleyemeyen iki çift masumiyetti.
Annemi üzmemek için elimden geldiğince çabalardım. Daha çok kendim için çabalardım yani. Çünkü annem en çok benim bu halime üzülürdü. Annem biraz mutlu olsun diye, biraz umutlu olsun diye gündelik şeyleri unutmamak için bile kendimi zaman zaman çok zorlardım.
Annem gün görmüş güçlü bir kadındı. Hayat onu da vakti zamanında incitmişti ve yormuştu. Ama o her şeye rağmen benim için dik durmuş tüm zorluklara rağmen mücadele etmişti.
Babam vefat ettiği zaman ben 6 yaşındaymışım. Eğer hastalıklı bir zihnim olmasaydı, belki babama dair bir kaç ufak anıyı hatırlar onları saklayabilirdim. Ama babama ve geçmişime dair en ufak bir emarenin izi yoktu belleğimde.
Bazen hatırlamadığımdan ziyade babasız büyümenin nasıl bir şey olduğunu sezemediğim için kendime kızardım. Kendimden ölesiye nefret ederdim. İnsanları, anıları, geçmişi unuttuğum yetmezmiş gibi sanki iç güdülerimide unuturdum.
Beni avutmak için bazen unutmanın iyi olduğunu söylediler hep. Onlara sorardım."Hislerimizi unutsak bile mi?"
Cevap alamazdım soruma karşılık olarak.
Çünkü onlar benim gibi asla hissedemezlerdi.Gözümden düşmek için direnen gözyaşım sonunda düşmeyi başarmıştı. Annem görmeden hemen avuç içlerimle gözlerimi sildim ve gülümsedim. Kendimi buna zorladım. Hiç olmazsa annemi daha fazla üzmemek için en içten bir şekilde gülümsemeye devam ettim.
"Varmamıza çok az kaldı." diyen annemin sesini kulaklığın takılı olmadığı kulağımdan duyduğumda, kulaklığı kulağımdan çıkardım ve çantaya attım. "Bu seanslardan o kadar sıkılıyorum ki Anne, artık içim şişti yemin ederim."
Gerçekten de kaçıncı gidişimizdi bu. Her defasında karşıma geçip bir sürü sorusoran ve verdiğim cevaplardan asla tatmin olmayan kel adamı görmekten bıkmıştım artık. Annem "Sağlığın için devamlı olarak gitmeliyiz bunu biliyorsun değil mi? En azından durumun biraz daha iyi olana kadar sabretmelisin."dediğinde zaten onun hatrına devam ettiğimi söylememek için kendimi zor tutmuştum.
Birden aklıma kaçıncı gidişimiz olduğunu sormak gelmişti. En az on olduğunu tahmin ediyordum. En az on haftadır gidiyorduk muhtemelen. Koltuğun ortasına doğru yanaşıp anneme "Bu kaçıncı gelişimiz peki?" Diye merak ettiğim bu gereksiz soruyu yönelttiğimde "sanırım 18 ama 19 da olabilir" deyişine hayretle baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzüne Sığınırken
Ficção Adolescente"Öykü ve Bulut'un hikayesine eşlik etmeye ne dersin."