2.

105 3 0
                                    

Selamün aleyküm.

Çok ara vermeden bir diğer acıklı bölümü atmak istedim. Daha kısa fakat aile içi mevzuları açıklayacağını düşündüğüm bir bölümdü.

İnşaallah daha renkli bölümler gelecek fakat kızımız bir miktar çatlak. Önden haber edelim.

Okunmaların 10 kişiyi geçmesini ummasamda çok mutluyum. Devamını okumanız duasıyla...

Karakterleri kafamda hayal etmiştim fakat ilerleyen bölümlerde resim ekleyebilirim.

Bu bölümün şarkısı;
Bu şehir girdap gülüm :)

İyi okumalar...

❤️❤️❤️

Ağlamaktan ıslanan yüzüme çarpan sonbahar rüzgârı üşümeme neden oluyordu. Ağlarken sık sık yaptığım hareketi tekrarladım. Dudaklarımı içe kıvırıp bekledim bir süre. Cenazenin sonuna gelmiştik. Bense tepki vermeden, olgun bir şekilde bu durumu sindirmeye çalışıyordum.

Yanımda Aysel teyze, en büyük oğlu Ömer abi ve karısı Sevil abla, küçük oğlu Kerim, Talha abi, kızları Hatice ve Zehra, Selime teyze, büyük kızı Aybüke abla ve kocası Mehmet enişte, Emin abi, Ahmet amca, Faruk amca ve babamın yakın dostları. Hatta o yaşlı hâllerine rağmen Ahmet amcanın annesi ve babası da gelmişti. Ümran teyze ellerimi tutmuş, yanımdan bir saniye ayrılmamıştı.

Etrafım dolup taşıyordu fakat ben salt bir boşluk içindeydim. Çevrem büyük bir destek için toplanmışken ben yalnızlıkla boğuşuyordum.

Herkes teker teker baş sağlığı dileyerek gitmeye başlamıştı. Ayıp olmasın diye nazikçe karşılık vermekle yetiniyordum.

"Allah dayanma gücü versin yavrum. Allah mekânını cennet eylesin." diyerek sarıldı Nazan teyze. Eşi Reşat amca, babamın yakın bir arkadaşıydı. Selime teyze kadar olmasa da kendisiyle de görüşürdük arada.

"Başımız sağ olsun." Oğlu Gökhan abi öyle bir baktı ki hâlimin hâl olmadığını anladım.

En son kimsenin kalmadığını düşünürken biri yaklaştı bu tarafa doğru. Sabahtan beri görmezden gelmeye çalıştığım biri. Neden geldiğini sorguladığım, gözlerimin kendisine değmesinden dahi haz etmediğim biri.

Başımı sağa doğru çevirdim. Yüzünü görmek istemiyordum. Oysa o ısrarla daha da yaklaşıyordu bana. Tanıdık yüzünü seneler sonra görmek canımı yakıyordu, hiç mi anlayamıyordu?

Sakalları eskiye göre daha gür, düzgündü. Mavi gözleri kızarmıştı. Eskisi kadar canlı değil fakat en az babam kadar şefkatli bakıyordu. Zaten canımı yakan bir diğer yanı da babama benzemesi değil miydi? Bu benzerlik gözlerimin dolmasına sebep oluyordu.

"Başın sağ olsun..."

Bir sessizlik oluştu. Herkes birbirine bakıyor, ne tepki vereceğimi bekliyordu. Bense önce susmayı tercih ettim. Üzerime almadım dediklerini. Benden ses çıkmayınca devam etti.

"Yalnız kaldım deme sakın. En kısa zamanda seni yanıma alacağım. Bu süreç bitene kadar bir şeye ihtiyacın olursa-"

Söylediklerine artık katlanamayacaktım. O kimdi ki benim hakkımda bunları söyeleybiliyordu! Tahammülsüzce ona döndüm ve dişlerimi sıka sıka konuştum. Zira o susmalı, buraya geldiği için yüzü kızarmalıydı.

"Sen!" Nefesim tıkandı. Hızlı bir soluk alıp elimle göğsünden ittim hırsla.

"Sen, ne hakla, ne hakla!" Sesim titrerken gözyaşlarım yerini koruyordu.

"Buraya gelmen yetmiyormuş gibi, bir de gelmiş bana yardım eli uzatıyorsun! Öyle mi? Kimsin sen, ne zannediyorsun be!" Hırsımı alamadan bir kere daha, iki elimle ittim göğsünden. Engel olmadı. Sadece geriye doğru savruluyordu.

"Hifa, cenazedeyiz kızım." Ahmet amcanın uyaran ses tonunu umursamadım. Faruk amcanın ikazını görmezden geldim.

"Buraya hangi yüzle geldim demen gerekirken, beni yanına alma hayali kuruyorsun bir de!" Ömer abi ve Faruk amca araya girdi şimdi de.

"Aybars, oğlum sırası değil. Sakin kafayla konuşun." dedi Faruk amca. Ömer abi kolunu tutmuş, sıvazlıyordu.

"Söylesin, içindekini kussun Faruk amca. Rahatlasın! Senelerdir tutmuş neticede." Sinirle söyledikleri beni daha da çileden çıkarıyordu. Eskiden olduğu gibi, sinirlenince yüzü kızarıyor ve elleri titriyordu.

"Niye geldin? Senelerdir benim için çabalayan babamın cenazesine uğramazsam olmaz mı, dedin? Bir kere bile arayıp sormadığın babanı, sırf vicdanını rahatlatmak için cenazesinde mi ziyaret edeyim, dedin?" Söylediklerime kafasını olumsuz manada sallıyordu, acıyan bir bakışla...

"Sen evlatlık görevini o evi terk ederken düşünecektin Aybars efendi! Babam mezarından çıkıp seni tebrik edemeyeceğine göre, gidebilirsin, gelmemek üzere!"

Bir adım öne çıktı. Benim bağıran sesime karşın daha sessiz fakat güçlü bir sesle karşılık verdi.

"Bu sözleri, annesinin öldüğünü bile bir hafta sonra öğrenen sen mi söylüyorsun? Öğrendikten sonra mezarına bile uğramaya zahmet etmeyen, ısrarlarıma rağmen bir kere bile benimle görüşmek istemeyen sen mi?"

Sinirli bir gülüş belirdi dudaklarımda. Canım acıyordu, o acıma tuz basıyordu.

"Beni evladı olarak görmeyen bir kadın benim annem olamaz! Oysa baban senin için neler yaptı da sen sadece cenazesine gelip baş sağlığı dileyerek her şey düzelecek sanıyorsun. Ne büyük adammışsın be abi! Ne koca yürekli, vicdanlıymışsın!" Çıldırmış gibi kafamı sallıyor, elimi kolumu kaldırıyor, arada üzerine yürüyordum. Gereksiz gülüşlerimse tepkilerimi seçemediğimdendi.

"İşte, tıpkı onun gibi davranıyorsun. Kaçtığın, görmek istemediğin insana dönüşmüşsün Hifa! Annem gibi gülüyor, onun gibi sinirleniyorsun. Sen ondan kaçtıkça ona dönüşmüşsün. Aynadan kendine bak ve kork kendinden. Çünkü sen annemden çok korkardın!"

Son söyledikleri öyle içime işledi ki önce kendime baktım acıyla. Canımı yakmak için böyle söylüyordu, biliyordum. Üzerine yürüdüm, önünü kapatmadığı montunun yakasından kavrayıp ittim. Tekrar tekrar ittim onu. Bana engel olunana kadar, tutup çekilene kadar aynı şeyi yaptım.

"Defol! Defol git buradan! Defoool! Bir daha çıkma karşıma! Bir daha gelme bu mezara! Defol."

Kadınlar bana engel olamayınca Emin abi girdi araya. O benim önüme siper olmuş, kollarımı tutuyordu. Faruk amca ve Ahmet amca abimi sürükler gibi götürüyordu buradan.

"Amca, kardeşim o benim. Canım, ailem. Babam yüzünden nasıl silip atarım bir kenara?" Sesi can çekişiyordu adeta. Üzülmedim. Babama yapılanı kendime yapıldı saydım.

"Oğlum, konuşacağız ama şu an git. Allah aşkına..."Ahmet amcanın sesiydi son duyduğum. Sakinleşene kadar Emin abi bırakmadı beni. Sarıldı bir müddet.

Olacak iş miydi? Mezarlığın ortasında birbirimize girmiştik resmen. Yetmezmiş gibi bezetmeleri beni delirtmişti. Anneliğin zerresini bana göstermeyen kadına nasıl benzetirdi beni? Hakaretti bu bana. Biliyordu, canım yansın diye söylüyordu. Zira ona benzeyemezdim, benzememeliydim...

❤️❤️❤️

Teşekkürler...

BİKES (Kimsesiz)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin