5.Bölüm:Yardım

20 5 11
                                    

Hocanın sinirli bir şekilde adımı söylemesiyle gözlerimi araladım ve kafamı sıradan kaldırdım.

Ne oluyordu? Neredeydim? Saat kaçtı?

Fizik hocasının azarlamasından sorularımın cevabını almış oldum. " Miray bu kaçıncı? Her derste istinasız uyuyorsun sınavların kıl payı geçiyorsun. O da benim verdiğim notlar sayesinde. Sense gelip bana teşekkür etmen gerekirken hala dersimde uyuyorsun! Sınıfa bak tek uyuyan sensin!"

Bugün son iki ders fizikti. Ben daha ilk ders katlanamazken bu derse son ders yorgunluğu ile nasıl katlanırdım? Ayrıca sınavlarımdan aldığım o kıl payı notlar benim son gece döktüğüm emeklerin sonucuydu. Birde nasıl tek uyuyan bendim? Meriç?

Kafamı kaldırıp Meriç'i aradı gözlerim. Arka sıralarda yoktu. Neredeydi? Gitmiş miydi? Bakışlarımı ön sıraya çevirdim ve Meriç'le göz göze geldik. O da sınıftaki herkes gibi bana bakıyordu.

Neden en ön sıradaydı? Yüzünde hiç uyku mahmurluğu yoktu aksine gözleri parıldıyordu. Elindeki kaleme ve önündeki notlarla dolu deftere baktım. Bu çocuk bütün derslerde uyumuyor muydu? Şimdi ne diye inek öğrenci gibi davranıyor.

Fizik Hocasının sözleriyle düşüncelerim bir kenara bıraktım.


" Tahtaya kalk Miray, soruyu çöz. Eğer çözemezsen performans notlarını hakkettiğin şekilde giricem."

Bu cümlenin öğrencice çevirisi "Eğer bu soruyu çözemezsen-ki çözemiyorum- dersten kalacaksın."

Tahtanın önüne geldiğimde bir süre soruyla bakıştık.

Bir dakika biz hangi konudaydık?

Sanki konuyu bilsen çözebileceksin Miray.

Soruyu iyice inceleyince açık hava basıncı ile ilgili olduğunu anladım ama sorudan tek anladığım buydu. Peki evet okul hayatında başarılı bir öğrenciydim hatta sınıfta ilk üçe bile girerdim. Ama fizik beni bitiren şeydi. Asla anlayamadığım bir dersti. Şansıma bir de en uzak olduğum konu gelmişti. Bari katı basıncı olsaydı.

"Lavanta!"

Duyduğum fısıltıyla bakışlarım en ön sırada oturan karşımdaki Meriç'i buldu.


Elindeki deftere bir şeyler yazmış gizliden gösteriyordu. Hocayı kontrol ettim. Sınıfın en arkasında birileriyle ilgileniyordu. Gözlerim tekrardan deftere döndü. Büyük harflerle yazdığından okuması kolay ve hızlıydı dikkat çekmiyordu.

Defterde yazanları tahtaya geçirmeye başladım. Hoca anlatmamı isteyince yazdıklarımdan dolayı soruyu anlattım. Bu kadarını yapacak kadar fizik bilgim vardı.

Hocadan soruyu doğru çözmenin yeterli olmadığı, bir daha derste uyumamam gerektiği, daha fazla fizik dersine çalışmamla ilgili şeyler dinledikten sonra yerime oturdum.

Bir daha asla uyumam zaten. Tamam ben kesin uyurum. Ama ne yapabilirim ki başka? Son ders fizik ve ders mi dinliyim? Bendem kimse -bende de dahil- bunu bekleyemez.

Bu işten yırtmam Meriç sayesindeydi. Ona bir teşekkür borçluydum ve bu kuru bir teşekkür olmamalıydı.
Kafamı ona çevirdim. O pencere yanında en önde oturuyordu. Bende bir yandaki sıranın üçüncüsünde oturuyordum. Elimi yanağıma koyup onu izlemeye başladım. Güneş ona yansıyordu. Ve kabul etmek gerekirse bu manzarayı izlemek güzeldi. Kahverengi saçlarına çarpan güneş ışınları daha açık renk görünmesine sebep olmuştu. Kesinlikle çoğu kızdan gür kirpikleri vardı. Burnu düz bir şekilde iniyordu ve yüzüne tam oturmuştu. Kaşları orta kalındı. Dudakların şekli belki de benimkilerden daha güzeldi. Gülünce ortaya çıkan gamzeleri aklıma geldi. Bu fikir gülümsememe sebep oldu. İnci gibi dişleri ve gamzesi ile o tatlı gülümsemesi...

Kafasını bana çevirdi. Ve o güzel gülümsemesini bana sundu. Güneşin altında parlayan gözleri, kıvrılan dudakları, gamzeleri... Dudaklarımın daha çok kıvrılmasına sebep oldu.

Bir dakika ne yapıyordum ben?

Kafamı hızla diğer tarafa çevirdim.

Çocuğu iki saattir dikizliyorsun aptal! Bir de sana bakınca sırıtıyorsun.

Acaba hala bakıyor mu?

Kafamı yavaşça Meriç' e çevirdim. Hala bakıyordu. Gülümseyerek! Utançla kafamı sıraya gömdüm.

Rezillik! Rezillik!

Meriç'in hafif kıkırtısını duymamla yerin dibine girme fikirlerim iyice gün yüzüne çıktı.

Allah'ım beni yok et lütfen!

Kendimi yok etme teorik düşüncelerim sonucu bu işin olmayacağını anlayınca Meriç'in yüzüne nasıl bakacağım düşünceleri kafama üşüştü.

Zilin çalmasıyla düşüncelerim bölündü. Herkes çıkıncaya kadar dışarıya çıkmamaya kararlıydım. Bir süre bekledim çoğu kişi çıkmıştı.

"Miray uyumadığını biliyorum, kalk hadi." Uraz'ın sesini duymamla yanıma gelenin o olduğunu anladım.

" Uyuyup uyumamadan sana ne Uraz?"

Aldığı cevapla afallamış olacakla bir süre cevap vermedi. " Bu son ders Miray eve gideceğiz ya birlikte."

Gerçekten ona o gün iyi davrandığım için onu affetiğimi düşünmüş olamazdı değil mi?

Kafamı kaldırdım, gözlerim aradığımı buldu. Pınar kapının önünde sıkılmışcasına kollarını bağlamış belli ki Uraz' ı bekliyordu.

Uraz'a döndüm. " Bak eve gideceğin kişi zaten zaten seni bekliyor, gitsene işte ne diye başımın dibinde geveleniyorsun."

" Tamam Miray kalk gidelim işte."

Şaka mı yapıyordu? Pınar'la birlikte gideceğimi düşünmüyordu herhalde.

Sakinleşmek için derin bir nefes aldım. " Uraz sen salak mısın? Yada beni salak mı sanıyorsun? Ben senin içini bilirim Uraz. Hiç öyle saf biri değilsin sakın bana safa yatma. Ne demek istediğimi çok iyi anladın daha fazla uzatma. Defol git Pınar'la hangi cehenneme gidersen artık."

Eşyalarımı toplamaya başladım. Ama sinir bozukluğu ile ellerim titremeye başladı. Hep böyle olurdu zaten sinirlenince gözlerim dolar ellerim titrerdi. Ama bu sefer gözlerimin dolma sebebi sadece sinir değildi.

Sevdiğim hatta çocukluktan beri sevdiğim birini arkadaşım dediğim kızla birliktelerdi. Ne kadar ileri gitmişlerdi bilmiyorum ama buna bile yeltenmeleri zaten mide bulandırıcıydı. Gerçi yanımda Pınar gibi güzel biri varken Uraz'ın bana bakmasını beklemek aptallık olurdu. Şimdiyse gelmiş birlikte gitmelerini söylüyordum.

Kim bilir senin bilmediğin nerelere gittiler Miray.

Ellerimin titremesi yetmezmiş gibi bir de gözlerimin bulanıklaşması işimi zorlaşıyordu.

Kalemlik yere düşüp kalemler yere dağıldı. Arkam dönük başım eğik olduğundan gözlerimi sildim. Yere çöküp kalemleri toplayacakken Uraz durdurdu. " Dur, ben hallederim."

Kalemleri toplayıp kalemliğe, kalemlik ve kalan diğer eşyaları da çantaya koyup kapattı. Çantayı sağ eline alıp elini uzattı. O güzel ince dudaklarını yukarıya doğru kıvırdı. Çilleri ile gülümsemesi onu daha tatlı bir hale büründürüyordu. " Hadi tut elimi gidelim, yalnız."

Pınar sinirle çıkıştı. " Yalnız mı? Kaç saattir seni bekliyorum, ağaç oldum burada?"

Uraz ona bakmadan bıkkınlıkla konuştu. " Sana kim bekle dedi beni?"

Uraz'ın sözleri üzerine Pınar ağzını açtı ama diyecek bir şey bulamayıp kapattı.

Uraz'ın uzattığı ellerine kaydı gözlerim. Tutmalı mıydım?


Yaptıklarından sonra asla.


Ama pişman gibi.


Pişman olsa ne yazar, tek yaptığı şey değil ki.


Uraz bizim kalbimizi kırmaz ki.


Öylemi geçende kim kırdı senin kalbini?


Uraz...


O zaman cevap belli aptal.

İçimdeki tartışma susmak bilmezken ben hala ne yapacağımı bilemez gibi bakıyordum.

Varlığını unuttuğum Meriç Uraz'ın elinden çantamı kaptı. Yanıma gelip Uraz'la Pınar'a döndü.

" Kız seni bekliyor ayıp olmasın git sen. Bizim işlerimiz var." Dedi Meriç.

Bizim ne işimiz vardı?

Uraz'ın dudakları sinirle kıvrıldı. " Ne işiymiş o? Benim niye haberim yok?"

Verecek cevabım olmadığı için sustum.

Meriç sakin tavrını bozmayarak. Hafifçe gülümsedi. "Çünkü ikimizin arasında, sana niye söyleyelim. Biz sizin ne yaptığınızı soruyor muyuz?"

Uraz sinirlenmeye başlamıştım. Onun sabrı bu kadardı işte. " Bizle siz bir misiniz lan!? İkimizin özeli var. Ya sizin daha dün ki siz. Ne sizi be!"

Dediği şeylerin beni üzmesi gerekirdi belki ama aksine sinirlendim. Resmen uzun zamandır ilişkilerinin olduğunu itiraf etmişti.

Uraz dediklerini idrak etmişti ki her şeyin kafasına dank ettiği yüzünden belliydi. Adımlarını bana çevirerek inkarlarına başladı. " Hayır, Miray ben öyle demek istemedim yani şey bi-"

Meriç'in aramıza girmesiyle adımları ve sözü kesildi. Meriç boyunun uzun olmasının verdiği avantajla hafifçe Uraz'a doğru eğildi. " Bir daha izin vermem"

Uraz bodozlamış gibi geriye gidip bir noktaya daldı. Meriç bana döndü ve sanki hiç bir şey olmamış gibi gülümseyip " Hadi gidelim" dedi.

Ne yapacağımı bilemez halde durdum. Meriç elimi tutup beni harekete geçirdi.

Elimi tutuyordu!

Heyecanla kalbim hızlı atmaya başladı.


Meriç önüne bakarak konuşmaya başladı. "Bildiğim çok güzel bir lahmacuncu var. Seni oraya götürücem. Bana teşekkür olarak lahmacun ısmarlayabilirsin. Lahmacun sever misin bu arada? Ben bayılırım. Sevmezsen bile artık seveceksin."









Beklenen ÇiçeklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin