6.Bölüm:Lahmacun

13 5 3
                                    

Meriç bir şeyler anlatarak beni peşinden sürüklerken bütün dikkatim ellerimizdeydi. O ise sanki bu normalmiş hatta farkında bile değilmiş gibi konuşmaya devam ediyordu.

"Sen peki hangisini seversin?"

Sorduğu soru ile anlamaz gibi baktım. "Hı?"

Meriç adımlarını durdurdu. Haliyle bende onla birlikte durdum. " Aklın nerde senin? Başından beri dinlemiyordun değil mi?"

Telaşla ellerimi kaldırdım ve elimi tuttuğundan onunda eli kalktı. " Hayır ben sadece.. şeyden..."

Sanki el ele o tutuşmamış da yeni olmuş gibi ellerimize baktı. Elini çekip ensesini ovuşturmaya başladı. " Ben o an şeyle tuttum."

Merakla sordum. " Neyle?"

Bir cevap arar gibi etrafa bakındı. Bulmuşa benzemiyordu. " Şeyle ya işte..." Sonrasında aklına gelmiş olmalı ki gözlerini iyice açtı ve sırıtarak. " Refleksle."

Yüzümde ki heyecanlı sırıtış söndü. "Refleksle mi? Sen hep böyle refleksle insanların ellerini mi tutarsın?"

Telaşla ellerini havada salladı. "Hayır hayır. Ben o an öyle şey olduğu için şeyden şey ettim. Tamam mı?"

Gülmeye başladım. Gülmeme darılmış gibi somurttu. " Komik bir şey mi var lavanta hanım."

Ellerimle ağzımı kapattım. Kafamı iki yana salladım. Ama alttan hala gülüyordum.

Ellerini havada salladı. " Tamam hadi gül gül." Dedi lütfeder gibi. Ve yürümeye devam etti.

Çantam onda olduğundan ellerimi arkaya bağlayıp rahatça salına salına yürüdüm.

Girdiğimiz sokakları biliyordum ama bir süre sonra bilmediğim ara sokaklara saptık. En sonunda bir esnaf lokantasının önünde durduk. Kafamı kaldırıp bakınca Gaziantep yöresel yemeklerinin yapıldığı bir yer olduğunu anladım.

Meriç kapıyı açıp girmem için bekledi. Başımı hafifçe sallayıp sessiz teşekkür ettim. Nereye oturacağımı bilmediğim için Meriç'in yönlendirmesini bekledim. Duvar kenarında bir masaya yönlendirince oraya gittik.

Mekan tek katlı çok büyük sayılmayan alanı vardı. Girişin hemen solunda mutfak sağındaysa oturma yerleri karşı da ise lavabo vardı. Düz bir esnaf lokantasıydı işte. Genelde böyle yerlere babam sayesinde gelirdim. Ama sık olmazdı çünkü annem böyle yerleri pis bulur yanına bile yaklaştırmazdı. Babamla çok nadir annemden gizli gelirdik.

Etrafı incelemem bitince Meriç'e döndüm. " Böyle göründüğüne bakma lahmacunu çok lezzetlidir. Aa bu arada lahmacun sever misin?" Dedi.

Lahmacuna bu kadar takılı kalması gülme isteği uyandırdı. "Sevmek mi bayılırım!" dedim gereksiz bir abartmayla.

"Güzel."

Siparişlerimiz alınınca aramızda tuhaf bir sessizlik oldu. Bu tuhaf sessizliği bozan ben oldum. " Neden Uraz'la arama girdin bugün? Ayrıca planımız falan da yoktu, neden yalan söyleyip beni oradan çıkarttın?"

Sanki bu konunun açılmasını bekler gibi derin bir nefes aldı. " Bende sabahtan beri nasıl durdu diyordum? Benle vakit geçirmek bu kadar mı zor?"

İç çekip " Bunu demek istemediğimi çok iyi biliyorsun Meriç. Senle vakit geçirmekten hoşlanmasam gelmezdim buraya kadar. Sadece bugün yaptığının nedeni merak ettim." Dedim.

Yine asıl konuyu görmezden gelerek işine gelen yeri seçip onu cevapladı. " Demek benle zaman geçirmekten hoşlanıyorsun." Kollarını masaya dayayıp başını ellerinin üstüne koydu.

Bu görüntüsü çok tatlıydı. Miray kendine gel!

"Anlamıştım zaten"

Masaya eğilip ona yaklaştım. " Konuyu saptırma uyuryabani." Geriye yaslanıp anlatmasını bekledim.

O da geriye yaslandı. Eline aldığı çatalla ortaya gelen salatayla oynamaya başladı. "Sadece sen beni Uraz'ın iftirasından korumuştun. Ama o gün ben seni Uraz'ın ellerinden koruyamamıştım. Bugün tekrar o gün ki gibi olmasını engellemek istedim."

Dudağımı kemirmeyi bırakıp konuştum. " O gün kavgayı senin başlatmadığına emindim. O kavga neden ve nasıl çıktı bilmiyorum. Ama ilk saldıranın Uraz olduğuna emindim. Senin masum olduğunu bile bile suçu sana atamazdım. Bana karşı bir iyilik borcun yok."

" Hayır var, Uraz senin arkadaşın. O gün koruman gereken Uraz' dı ben değildim. Sen yine de hem beni hem onu korudun."

Evet o gün asıl korumam gereken Uraz'dı. Ama Pınar için beni öne attığını bile bile gidip masum birini suçlayıp onu savunamazdım. Pınar'ı hatırladıkça yüzüm iyice düştü.

" O bir başkasını korudu. Bense hem onu hem de bir başkasını korudum." Dedim donuk sesimle.

Bir şey diyecekmiş gibi ağzını açtı sonra vazgeçip kapattı. Yüzüne o sade gülümsemesini taktı. " Sen doğru olanı yaptın Miray. Aranızda ne geçti bilmiyorum ama belli ki pek iyi şeyler olmamış ve bunun sebebi Pınar. Her ne olduysa kendini ve hislerini ezme dik dur gururlu dur.  Yeni yara açmalarına izin verme ve kabuk bağlamış yarılarını deşmelerine izin verme. Seni üzmelerine izin verme."

Söylediği şeyler iyice içime kapanıp düşünme yumağına girmek istememe sebep olsa da yapmadım. Somurtmamı yok ettim. " Boşver onları konuşup niye moralimizi bozuyoruz ki? Şuan ikimiz varız onlar yok."

O da benim gibi modunu tuttu. "Dimi şurada ikimiz baş başa."

Siparişlerimiz gelince yemeklerimizi yemeğe başladık. Meriç buraya çocukluktan beri geldiğinden, burada yaşadığı komik ve saçma olayları anlatıp durdu. Bende hiç sıkılmadan dinledim hatta arada kendimden bir şeyler anlattım. Gülüp eğlenerek yediğimiz yemeğin sonunda ellerimizi yıkayıp hesabı ödeyip çıktık.

Başta Meriç hesabı ödemeye çalışmış ona engel olmuştum. İki saatlik tartışma sonucu herkes kendi yediğini ödedi.

Lokantadan çıkıp otobüs duraklarına doğru yürümeye başladık. Meriç ise hala hesap hakkında bir şeyler diyordu.

" Seni ben davet etmiştim hesabı benim ödemem gerekiyordu."

Bıkkınlıkla konuşmaya başladım. " Yeter Meriç, ödedik işte tamam ne kadar takıldın."

Sonuçta ikimizde öğrenciydik ve hesabı alman usulü yapmamız mantıklıydı. Tabi Meriç'in bu kadar hesaba takıntılı olduğunu o zaman bilsem fikrimi tekrar gözden geçirirdim.

Durağa geldiğimizde ikimizin de aynı otobüse bineceğinden birlikte beklemeye başladık.

Beklenen ÇiçeklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin