Dakikalardır annemle bakışıyordum. Anne gibi büyük bir lakabı hak etmiyordu ama adıyla seslenmem hoşuna gitmiyordu. Evet, denemiştim.
"Bana bu karmaşının nedenini açıklayacak mısın İpek?" bana 2. adımla hitap ettiğine göre kızdığını anlayabilirdim. Genelde böyle oluyordu yani.
"Anne..." cümlemi bitirmeme fırsat vermeden konuştu. "Biz seni böyle olasın diye mi yetiştirdik? Yemedik yedirdik, içmedik içirdik. En lüks okullarda okutup en iyi öğretmenleri tuttuk. Sen ise sadece bir hiçmişiz gibi bizden utandın. O okula burslu gitmenin nedeni neydi ha? Sadece gözünü nefret bürümüş senin." sinirle gözlerimi kırpıştırdım. İkimiz de sakin duruyorduk ama içimizde esen rüzgarları sadece biz biliyorduk. Cümlelerimi toparlayıp konuşmaya başladım.
"Para konusunda hakkınızı ödeyemem, biliyorum. Ama bir konu bu tüm benim üzerimdeki haklarınızı örtüyor. Siz doğdumdan beri benden bir şey eksik ettiniz anne." dedim yutkunarak. "Sevginizi. Şimdi gelip burada çok iyi bir çocukluk geçirdiğimden bahsetmeyin. Sizin yanınızda durduğum her dakika bana cehennem." sözlerimi bitirdikten sonra yanıma hiçbir şey almadan kapıyı çarpıp gittim. Annem arkamdan bir şeyler bağırsa da umursamadım. Artık değil.
Hızla yürümeye başladığımda gecenin birinde nereye gideceğimi bulmaya çalıştım. Renginlere gitsem babasıyla bir daha karşılaşma ihtimalini göze alamazdım. Amaçsızca yürümeye başladım.
Batu beni eve bıraktığında herkes gitmişti ve annem salonun ortasında dikiliyordu. Her yer karmaşa içerisindeydi. Babamdan izini koparsam bile annem bakımında o kadar şanslı sayılmazdım. Her neyse işte.
Elçin büyük ihtimalle evde uyuyordu ve başında bir doktor bekliyordu. Onları rahatsız etmek istemedim. Zaten benim yüzümden başına gelmedik şey kalmamıştı. Kendimi bok gibi hissediyordum.
Rengin'le konuşma fırsatım olmadı çünkü eve geldiğimde yoktu. Aklım karman çorman olsa da her şeyi yarına saklıyordum. Her şey açığa çıkacaktı. Rengin'in babasının benim babamla ne alıp veremediğini öğrenecektim. Bok herif!
Batu'nun evine gitmek istiyordum ama ne taraftan gideceğim hakkında bir fikrim yoktu. Aynı semtte miydik onu bile bilmiyordum! Ve telefonumu yanıma almayarak çok zekice bir davranış yapmıştım.
Amaçsızca ilerlerken barların olduğu sokağa yaklaştığımı anladım. Evet, biraz kafa dağıtmak kötü olmazdı! Bok gibi bir günün ardından olanları unutmak benim de hakkımdı. Sadece birazcık unutacaktım.
Kendime kendime güldüm. Hey, ben elimden gelse tüm anılarımı sildirtirdim.
Blue moon adlı bir barın kapısına geldiğimde kimse beni durdurmadan içeri girdim. Gökçin Aydın olmak buydu işte.
Lüks bir bardı. Herkesin elini kolunu sallayıp gelemeyeceği bir yerdi. Ben elimi kolumu sallaya sallaya girsem de herkes ünlü iş adamı Serhat Aydın'ın kızı olduğumu bilirdi. O yüzden takmadım.
Öylesine bir bar taburesine oturup barmenin gelmesine bekledim. Barmen bana doğru hızlıca dönüp ne almak isteğimi sordu.
"Sert bir şeyler olsun." diye yanıtladım. Evet, geceye mükemmel başlangıç!
Bugün geceki olaylar aklıma gelince dudaklarım aşağıya doğru düştü. Rengin'in babası, yıllardır tanıdığım Halil amca bana tecavüz ediyordu. Birden gözlerim doldu. Yıllarca bana olan bakışlarında bir şeyler saklıydı ama anlamamıştım. Babamın yaptığı şey de son nokta olmalıydı ki bir masumun canını yakmaya karar vermişti.
Ya Batu yetişemeseydi?
Düşüncelerimle sarsılarak ağlamaya başladığımda önüme bırakılan içkiyi fark ettim. Barmene baktığımda sanki ağlamıyormuşum gibi bana bakıyordu. Bunlara alışmış olmalıydı.
"Teşekkür ederim." diye mırıldandıktan sonra içkiyi kafama diktim. Yetmiyordu işte, unutmaya yetmiyordu."Daha sert bir şeyler." diye söylendim. Barmen "hemen." diyip bir yerlere gitti. Ben de kafamı masaya yasladım.
Unutacağım, peki.
İlerleyen dakikalarda içkileri ard arda yuvarladım ve önümü bile göremeyecek kadar sarhoş oldum. Hafızamı yokladığımda gülmeye başladım. Neye gülüyordum ki?
"Bu kadar içmemeliydin." gelen sese doğru kafamı kaldırdığımda barmeni gördüm. Ve ilk defa yakışıklılığı gözüme çarptı. Vay canına, sahiden yakışıklıydı.
"Daha fazla içmeliydim." diye cevapladım. Ama sözcükleri tam olarak söyleyemiyordum. Aman ne harika.
Bana cevap vermeyip işine döndüğünde tabureden kalkıp dans eden insanların içine doğru yürüdüm. İnsanlara tutuna tutuna gidiyordum. Onlarda sarhoş olduğundan fark etmiyordu. Tam yere düşeceğim sıra birisi belimden tutup düşmemi engelledi. Belimi tutan kişi arkamda olduğu için kim olduğunu göremiyordum. Ama pek te umurumda değildi.
Barda bilmediğim bir şarkının yüksek seste melodileri yayılmaya başladığında gözlerimi kapatıp ritme uydum. Belimdeki eller çekilmemişti ama onları itemeyecek kadar aklım başımda değildi. Hem bir eş iyi olurdu.
Gökçin, Batu var, kes şunu!
Beynimin içinde sesler bağırdığında onları umursamadım. Zaten bir süre sonra sustular. Ve ben de dans etmeye devam ettim.
Belimdeki eller beni kendine çektiğinde ilk başta kasılsamda daha sonra kalçalarımı ona sürterek dans etmeye devam ettim. Çoktandır bu kadar özgür hissetmiyordum.
Bu özgürlük değil, şu an tam bir sürtüğe benziyorsun. Kes şunu!
Kollarımı arkaya doğru atıp arkamdaki kişinin boynuna doladım. Kafasını kendime çektiğimde boynuma küçük küçük öpücükler bırakmaya başladı. Ve bu kendime ona daha çok bastırmama sebep oldu.
Bir anda belimdeki eller çekildi ve kollarım iki yanına düştü. Yeniden yalpaladığımda belimdeki eller geri geldi. Ama bu sefer daha sertti ve beni kendinden oldukça uzak tutuyordu.
"Aptal." diye kulağıma doğru söylendi arkamdaki kişi. Aptal mı? Gerçekten çok yaratıcıydı.
"Daha kötülerini duymuştum." diye homurdandım. Tekrar belimdeki eller çekildiğinde yalpalayamadan bir el kolumu sertçe tuttu ve beni sürüklemeye başladı.
"Bırak beni!" diye çığrınsam da duraksamadı. Kör kütük sarhoş olduğumdan beni sürükleyen kişinin kim olduğunu göremiyordum. Kaç kere yere düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştım ama duymadı.
"Aptal mısın? Bırak..." cümlelerimi tamamlayamıyordum çünkü zihnimde kelimeler eksikti. Gülmeye başladım, bu sefer fena sıçmıştım.
Kolumu tutan kişi beni sertçe bir arabanın kaputuna attı. Kalçamı çarparken ağzımdan acı dolu bir inleme döküldü. Hay sikeyim!
Sarhoşken ve kızgınken çok fazla küfür ederdim. Yani çoğu kez öyle olmuştu.
Karşımdaki çocuğa baktığım an onu tanıdım ve gözlerim koskocaman açıldı. Bal rengi gözleri ve kumral teniyle bu oydu.
"Umut?"
"Çığlık atma yada kaçma. Konuşmamız gerekiyor."
Umut, Rengin'in abisiydi. Şu an çığlık atıp koşmam gerekiyordu ama diretemeyecek kadar kafam güzeldi. Zaten bugün konuşsak ta kesinlikle yarın unuturdum.
"Söyle çabuk gidiyorum."
"Babam," diye başladı "sana ne yaptığını biliyorum Gökçin ve inan haberim olsaydı buna asla izin vermezdim."
"Beni buraya bunun için mi getirdin? Boş laflar..." diye bir şeyler geveledim ama ne dediğimi ben de anlayamıyordum. Çok ta önemli değildi.
"Hayır, seni bir konu da uyarmaya geldim." yutkundu ve biraz durakladı. Birkaç saniye sonra devam etti.
"Babamın telefonunu karıştırdım ve birkaç mesajını okudum. Babam seni Semih amcayla yani babanla bir sorunu olduğu için kaçırmadı." ve daha sonra devam etmemesini dileyeceğim kelimeler ağzından döküldü. "Kıvanç öyle emrettiği için kaçırdı."