Zoraki toparlanan çantanın ardından hızlı adımlar kapıya doğru yöneldi. Uzunca süre rahat yatağını ve güzel, sıcacık evini gormeyecekti. Omzunda ağır çantasıyla, kapıya doğru yürürken asker şapkasını düzeltti, saçlarını geriye itti oğlan. Kapıdan çıkmadan hemen önce, duvardaki boy aynasının önünde durduğunda, aynaya baktığında gördüğü yorgun ve güçsüz duran bedenini asla askere uygun görünmüyordu. İç çekti, önce kendi gözlerine, sonra mor göz altlarına baktı genç. Gelen telefon bildirimi ile kendine gelince hızla kapıyı açtı ve çıktı evinden, uzaklara gitmek için evin önünde onu bekleyen otobüse baktı.
Özgüvenini toplayarak bindi zar zor, girdi içeriye. Üzerindeki gözler onu rahatsız etmişti. Adımları yavaşt, gözleri bos bir koltuk arıyordu öylece. İfadeleri sert, ciddileşmiş onca insanin arasından, kendi kendine mırıldanarak sürekli bir koltuğa geçti ve ilk iş birileriyle tanışmaya çalıştı.
"N'aber? Şafak kaç asker?"
Oğlan arkadaş olmaya çalıştığı çocuğa elini uzattı, kısaca tanışmışlardı.
Otobüs ilerlemeye devam ederken, en arka koltukta uyuyan, iri yarı, şapkası ile yüzünü kapatmış ve kollarını göğsünde birleştirmiş ki böylece daha iri yarı duran adam hareketlenmişti. Otobüs hizla hareket ederken dışarıdan kuvvetli bir ses duyulmuştu. Duyulan kaza sesi ile doğruldu hızlıca, ve elini belindeki silah attı refleksle nokta etrafa bakındı, bir şey yok gibiydi. Onun panik halini fark eden Teğmen Christopher Bang dönmüş, konuşmuştu sakin bir ses tonuyla.
"Sadece kaza, sakin olun Yüzbaşım"
İri yarı adam biraz daha etrafa bakındıktan sonra teğmene dönmüş, sessiz bir ses tonuyla konuşarak başını Chris'in omzuna yaslamıştı. Yıllardır birlikte görev yapıyorlardı, çok yakın arkadaşlardı. Bundan önce de birlikte büyümüşlerdi. Hatta lise yıllarının sonlarına doğru, askere gidene kadar birlikte yaşamıştı Teğmen ve Yüzbaşı.
"Kaç defa dedim bana Yüzbaşım deme diye oğlum, adımı unuttuysan söyle, çekinme" Mırıldanmıştı Yüzbaşı.
"İsminizi nasıl unuturum Yüzbaşım?"
Yüzbaşı ona kaşlarını çatınca gülmüştü Chris.
"Hemen de sinirleniyorsun Binnie, sakin ol"
Onun tatlı ses tonuyla hemen yumuşamıştı Changbin, gülerek konuştu, mırıldandı.
"Çabuk yumuşadım, olmuyor böyle."
Chris güldü ve Changbin'in saçlarını okşadı yavaş yavaş, birilerinin bakmadığından emin olup. İş başında olmadıklarında fazla rahattı Christopher. Changbin ise otobüse bakınıyordu kim var kim yok diye, yeni bir sürü er vardı belli ki. Aralarında, diğerlerine göre küçük duran oğlana baktı, sakin birine benziyordu. Güzel bir yüzü, güzel yan profili varken mora yakın gözaltıları dikkatini çekti yüzbaşının. Ayrıca bir asker için güçsüz duruyordu bedeni, ona bakarken Changbin, kendi arkadaşı ile olan sohbeti arasında gülmüştü Minho. tatlı bir gülüş sesi doldururken Changbin'in, kıvrılan dudaklara eşlik etti beyaz dişler. Changbin iç çekti, kendi kendine söylenerek yüzünü şapkası ile örttü fakat saçlarını açık bıraktı. Şapkası tüm güneş ışığını kesince rahatça uykuya dalabilmişti tekrar, birkaç gündür fazlaca uykusuz kalmıştı.
Otobüs tekledi, yavaşladı ve durdu. genç oğlan gülümsedi gerginlikle. herkesle birlikte ayaklandığında üzerinde gözler hissediyordu. üzerinde olan gözlerden bir çifti de, yeni gözlerini açan, şapkasını düzelten Yüzbaşı Changbin'e aitti. Oğlanı sessiz sedasız izleyerek, en son indi otobüsten. Topluca bekleyen askerlere baktı ve daha kıdemli olarak önden ilerlemeye başladı sahaya doğru. Arkasından gelen askerler yeni oldukları için sahaya, etrafa merakla bakıyorlardı. Oğlan ise alışıktı bu ortama, sonuçta onbaşıydı. Başını eğmiş yerdeki taşı tekmeleye tekmeleye yürüyordu. Yine gelmişti buraya, bıkmıştı. Zaten zorunlu askerliği bitmişti, ne diye illa tekrar gelmek zorundaydı ki buraya? Üşümeye başlamıştı bile şimdiden, zaten kansızdı. Yerde. Bastığı yerdeki kalın karlar eziliyordu her adımında. Bacakları sızlıyordu soğuktan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anasının Avradı, Minbin ✔️
Fanfiction"başla, soy şunların hepsini." "Ne?" Yığınla duran patateslere baktı Minho, gözlerini kırpıştırıp döndü yüzbaşına. "Başlasana Lee, akşama yetişecek hepsi." "E anasının avradı ama!"