07

228 31 50
                                    

Duyduklarını anlaması saniyelerini almıştı, sonradan kafasına dank edince kalakaldı Minho. Olduğu yerde donmuş kalmış, biri yeşil biri kahverengi olan gözleri, tek yeşil göze kilitlenmişti. Yutkundu sertçe, buz gibi havayı ciğerlerine çekerek kendine gelmeye çalıştı. Kan yüzüne hücum ediyorken Changbin derin bir iç çekti. Konuştu, onun yeşil gözünün içine bakarak.

"Oldu mu?"

Minho onu cevaplamak için kendini cesaretlendirmek çalışırken, Changbin hızlı adımlarla onun yanından geçip gitmişti. Minho kendine geldiğinde koşa koşa ona yetişmeye çalışırken seslendi.

"Komutanım!"

"Ne istiyorsun Lee?"

Changbin bir anda durarak arkasını döndüğü tam o anda, olanlarla bu defa o kalakalmıştı. Ona doğru koşan Minho kendine ya şimdi ya hiç diyip durmuştu yol boyunca. Changbin durduğu gibi ona ancak çarparak durabilmiş, iki elini de onun yanaklarına yerleştirerek dudaklarını bastırmıştı yüzbaşının dudaklarına. Gözlerini ufak bir çocuk gibi sıkı sıkı kapatıyordu. Sendelediği gibi, ince belini saran iri kolla karnında ilk defa o herkesin konuşup durduğu kelebeklenme hissini yaşamıştı. Changbin sonunda bunu kabullenerek, hatta bunu bir karşılık olarak düşünerek oğlanın üzerine doğru eğilmiş, soğuktan çatlamış dudaklarıyla, onun yumuşacık ve sıcak dudaklarını eziyordu sertçe. Minho elinden geldiğince karşılık vermeye çalışırken bacakları titriyordu heyecandan, yüzbaşı ise halinden memnundu.

Nefes nefese geri çekildi Minho, belini saran kolun yanına, bir diğeri daha eklenmiş, bir de boynuna nefeslenen bir baş yaslanmıştı. Yüzbaşı, kafasını oğlanın boynuna gömerek onun kokusuyla nefeslenmeye başlamıştı. Sıcak nefesi Minho'nun tenine çarptıkça, oğlan ürperiyordu, utanıyordu. İkisi de şaşkındı, her şey âni olmuştu. Minho başını, kendi başının hizasında olan, Changbin'in omzuna yaslayarak derin bir nefes almıştı. Titrek bir sesle mırıldandı, bunu söylemesi gerektiğini hissederek.

"Yüzbaşım... Eğer beni seviyorsanız, hislerinizi karşılıksız bırakmayacağım..."

Changbin onu daha sıkıca sarmalarken, duyduğu adım sesleriyle ikisi de birbirinden uzaklaşmış, toparlanmaya çalışmıştı. Geçen askerler neler olduğunu anlamadan bakarken; Changbin de, Minho da birbirlerine bakmaktan vazgeçmemişti. Changbin boğazını temizledi ve ona arkasını dönerek adımlamaya başladı.

"Peşimden gel asker."

Minho ikiletmedi, belli ki odasına gidiyorlardı. Daha önce hiç girmemişti oraya, merak ediyordu doğrusu. Odaya girdiğinde Changbin, Minho için kapıyı tuttu, o girdikten sonra da kapatarak kilitledi anahtarı çevirerek. Bir anda aralarında tuhaf bir hava oluşmuştu. Changbin koltuğuna doğru adımladı, montunu çıkararak masasının önündeki iki sandalyeden birinin üzerine bıraktı ve koltuğuna yerleşti.

Minho'nun gözü ondaydı, önce monttan çıkan bedeni, asker kıyafetinin üzerine tam oturmasıyla fazla ateşli duruyordu. Çok yapılıydı, mükemmeldi. Daha sonra koltuğa oturan adama baktı. Üstleri hakkında böyle düşünmek ne kadar doğru bilmese de, bacakları, kucağı, sanki Minho'ya özel iyice yayılmış gibiydi. Gözleri, yüzbaşının kucağındayken, görüş açısına giren kalın uzun parmaklar, damarlara sahip eli gördüğünde yutkunmuştu. Tam da istediği olmuştu, kucağını patpatlamıştı yüzbaşı.

Minho gergin adımlarla adama ilerledi, onun önüne geldiğinde kalın parmaklar oğlanın belini kavramış, bedenini kendine çekmişti. Minho dizlerini kırarak, yüzbaşının kucağına oturduğunda, korkmuştu. Ya onun da niyeti herkes gibiyse diye. Nefesi titrerken Changbin oğlanın bedenini iyice kendine çekti, kollarını doladı ve bir eliyle Minho'nun başını çekti kendi göğsüne. Öyle bi' sarmalamıştı ki çocuğu, tüm dünyadan, tüm her şeyden korumak ister gibiydi. Minho sıcacık kollar arasına girdiğini fark ettiğinde gülümsedi, genişçe. Changbin nazikçe dudaklarını yumuşak saçlarına bastırdı, Minho'nun. Kokusunu içine çekerek konuşmuştu, sonunda sessizlik bozulmuştu.

"Yakalanırsak mahvolacağımızı bile bile benimle olmaya var mısın Lee Minho?"

Minho sıcaktan ve güzel kokudan dolayı mayışınca, bir nevi kediye dönmüştü rahatlıktan. Hele ki sevdiği adamın kötü niyetli olmadığını anlayınca daha da rahatlamıştı. Başını bir kedi gibi, yüzbaşının göğsüne sürttükten sonra yerleşti ve mırıldandı.

"Seninle ölüme bile varım, Seo Changbin."

Tam o an, kapı deli gibi tıklatılmaya başladığında ikisi de bakmıştı kapıya doğru. Changbin derin bir iç çekti ve baktı Minho'ya. Minho hızlıca ayaklanmış, kapıya doğru ilerlemişti.

"Ben açayım komutanım."

Kapının kilidini açtıktan sonra aralamıştı Minho. Dışarıda, kapıda onlara bakan Hyunjin ve Jisung, Minho ve Changbin'le göz göze gelince, Hyunsung çifti birbirinden habersiz sırıtmıştı. Changbin derin bir iç daha çekerek konuştu.

"Ne var? Ne oldu?"

"Basıldınız mı?" Dedi Hyunjin.

Minho'nun kulakları kızarırken Changbin konuştu.

"Üstünle düzgün konuş Teğmen."

"Havalara girme hemen Bin, sung merak etti Minho'yu, gördük sizi yolda, gelelim dedik."

Changbin ve Minho bakışmışlardı kısaca, Minho'nun yüzü yanıyordu.

"Gördünüz... mü?" Diye sordu Minho, Jisung onu tasdik etti.

"Gördük"

Changbin ayaklanarak ilerledi kapıya doğru, Hyunjin'e ve sonra da Jisung'a bakıp tekrar döndü uzun olan oğlana.

"Hayırdır siz?"

"Biz?" Konuştu Hyunjin.

"Siz."

"Konuşuruz seninle ya." Sırıttı teğmen.

"Süper, o zaman bizde Minho'yla ufak bir konuşalım. İyi günleer." Diye araya girdi Sung, Minho'yu kolundan tutup çekiştirerek odadan çıkardı ve ilerlediler boş nöbet sahasına doğru.

Jisung oğlanı bir köşeye çekti ve oturdu yere, karlara. Minho da ona ayak uydurmuş, oturmuştu yere.

"N'aptınız siz? Gerçi öpüşürken gördükte biz."

Minho utanarak dizlerini kendine çekti, kollarını dizlerine dolayıp çenesini de dizlerine yaslamıştı. Sağ elinin işaret parmağıyla kara bir şeyler çizerken konuştu.

"Gözü nakil eden oymuş, neden falan dedim, değerlisin benim için dedi. Nedenini sorunca seni seviyorum çünkü dedi."

Jisung'un sırıtarak baktığını hissederek başını yasladı yatar gibi, kendi dizlerine.

"Sonra ben öyle kalıp cevap vermeyince istemediğimi düşündü galiba, çekip giderken çevirip öptüm bir anda."

"Ee, odada da seviştiniz mi?"

Minho gözleri ayrılmış halde baktı oğlana, omzuna vurup konuştu.

"Saçmalama Sung! Ne alaka ya! Sadece sarmaş dolaş oturuyorduk!"

Jisung güle güle omzunu tutmuştu, Minho başını kaldırdı.

"Hem, asıl siz ne yaptınız? Hastanede hemde."

"Ya işte açıldı bana teğmen, bende kırar mıyım hayır dedim tabi evlenelim."

Minho göz devirdi. "Abart."

"Ya işte her neyse, öptüm ben bunu. Bayıldım bi' de."

"Ne?"

Gülmeye başladı Minho, durduramıyordu da. Jisung ona kaşlarını çatarak bakmıştı. Birkaç defa gülmemesini söyleyerek kafasına vursa da pek işe yaramamıştı. Minho gülerek konuştu.

"Salak, bende diyorum yorgunluktan bayıldı herhalde."

"Ne var ya! Yıllardır aşığım ben, öpmüşüm şurada! Bayılırım sana ne kardeşim!"

Onlar orada çekişirken, Hyunjin ve Changbin de kendi aralarında konuşmuş, gülüşmüşlerdi. Onca olan kötü şeyler ve savaştan sonra o kadar iyi gelmişti ki her şey, kötü bir şey olmasından korkmaya başlamışlardı.

*****
Yalnız fark ettiniz mi? Garibim Chan hâlâ platonik aşık. Jeongin yapış dudağına şu garibanın.
Finale çok az kaldı bu arada💗💗💗💗

Anasının Avradı, Minbin  ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin